“Spil geleceğini arıyor” adıyla düzenlenen toplantılardan ikincisi, geçtiğimiz hafta sonunda Manisa’da Spil Dağı Milli Parkı içinde gerçekleştirildi. Katılımcıların İzmir ve Manisa’nın 40 dereceye yaklaşan kavurucu sıcağına yarım saat uzaklıkta, zaman zaman battaniyelere sarılarak gerçekleştirdiği toplantıda, oluşturulan çalışma grupları; Spil Dağı’nın gerek milli park sınırları içinde ve gerekse milli park sınırları dışında kalan bölümlerinde yaşanan sorunları, alınması gereken koruma önlemlerini ve kullanım açısından sahip olunan gelişme olanaklarını tartıştılar.
Birincisi, 31 Mayıs - 05 Haziran tarihleri arasında Manisa’da gerçekleştirilen “Manisa Tarzanı Çevre Günleri” çerçevesinde, 1 Haziran tarihinde Manisa merkezinde gerçekleştirilen toplantının, ikincisi 1-2 Temmuz tarihlerinde Milli Park içinde gerçekleştirildi. Cumartesi sabah erken saatlerde Spil Dağı Milli Parkı, Atalanı Mevkiinde başlayan çalışmalar akşam saatlerine kadar sürdürülürken, toplantı Pazar günü sabah Manisa’da gerçekleştirilen sonuç oturumuyla tamamlandı ve elde edilen sonuçlar kamuoyuna açıklandı.
Manisa Belediyesi öncülüğünde gerçekleştirilen toplantılara, gerek ülkenin değişik kentlerinden ve gerekse dağın iki yanında konumlanan İzmir ve Manisa kentlerinden yoğun bir katılım gerçekleşti. Manisa Tarzanı’nın kentte yaktığı çevrecilik ateşinin henüz sönmediğini göstermesi açısından sevindirici olan toplantılar sonucunda, “koruma-kullanma” dengesinin gözetilmesi gereken en temel ilke olduğu genel kabul gördü.
Toplantıların temasını oluşturan Spil Dağı, 1968 yılında alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile milli park ilan edilmiş. İzmir ile Manisa illeri arasında sınır oluşturmasının yanı sıra, iki büyük kent merkezine yakın konumuyla ülkemizdeki 35 milli park içinde ulaşılabilirliği en yüksek milli parklardan biri olan Spil Dağı, sahip olduğu doğal kaynak değerlerin yanı sıra, mikro-klima özellikleri ile de öne çıkan yerlerden.
Spil Dağı Milli Parkı’nın sahip olduğu ve jeolojik yapısından kaynaklanan; kanyonlar, vadiler, inler, mağaralar, dolinler ve lapyalar gibi karstik oluşumların her biri görülmeye değer. Bunun yanında; çam, ardıç, kavak, ceviz, kızılağaç, karaağaç, meşe ağaçlarının ve yapılan bilimsel çalışmalarla saptanmış 70 kadarı endemik, 500 kadar bitki türünün bulunduğu Milli Park içinde, yer alan bitki türlerinin bir bölümü de bitkisel tedavide ve ilaç üretiminde kullanılan tıbbi bitki türleri. Milli Park sınırları içinde yetişen bitki türlerinin çeşitliliğine bakıldığında, Mesir Macunu’nu ilk olarak üreterek tedavi amaçlı kullanan Merkez Efendi’nin neden bu üretimi Manisa’da gerçekleştirdiğini anlamak daha da kolaylaşıyor.
Var olan bu bitkisel çeşitliliğin tanıtılması, zarar verilmeden kullanımının yaygınlaştırılması, toplantının ana gündem maddelerinden ve temel tartışma konularından biri oldu. Dünya örneklerinden yola çıkarak, başta eğitim amaçlı olmak üzere kısıtlı üretim bölümlerinin oluşturulması, Spil Dağı Milli Parkı içinde ve çevresinde bulunan köylerde bilincin geliştirilmesi, bitkiler konusunda köylülerin eğitilmesi, hayvancılıkla uğraşan köylülerin farklı uğraş alanlarına, yeni gelir kaynaklarına yönlendirilmesi gerektiği de konuşulan konular arasında yerini aldı.
Spil Dağı’nın milli park sınırları içinde ve dışında kalan bölümlerinde yaşanan tehlikeler de toplantının tartışılan gündemleri arasında yer aldı. Gerek İzmir ve gerekse Manisa kent merkezine yakın konumunun, dağın değişik bölümlerinde kontrolsüz yapılaşmalara neden olduğuna vurgu yapıldı. Yaz aylarında yaşanan bunaltıcı havadan yakınmaların, her iki kentte de serin dağ havasından faydalanmayı gündeme getirdiği, özel mülkiyetteki araziler üzerindeki yapılaşma baskısının giderek daha da arttığı konuşuldu.
Yapılaşma baskısının yanı sıra, Spil Dağı’nı görülmeye değer hale getiren jeolojik yapısının, hazır beton üretiminde kullanıma uygun taş üretimi için ideal olarak nitelenmesi, maden ruhsatı adı altında taş ocağı açma isteklerinin ardı arkasının kesilmiyor olması, Spil Dağı ve çevresinde var olan bir başka tehlike olarak dile getirildi.
Spil Dağı’nın kısıtlı su kaynaklarının borulara alınarak kente taşınması, doğal ortamda kalması gereken suyun dağdan uzaklaştırılmasıyla ortaya çıkan sorunlar da toplantının konuşulan konularından biri oldu. Bunun yanı sıra, doğal ortama yapılan müdahalelerin ne tür bozulmalara, doğal yaşam zincirinde ne türden kopmalara yol açabileceğine en güzel örneğin Sülüklü Göl olduğu dile getirildi. Spil Dağı’nda var olan tek doğal göl olan Sülüklü Göl’e bilinçsizce balık bırakılması sonrasında, Göl’e adını veren sülüklerin tümüyle tükenmiş olması acı bir deneyim olarak dile getirildi.
Spil’le geçen iki günün sonunda, dağın iki yanında, eteklerinde ve çevresinde yaşayanların her birinin, kafasını kaldırıp dağa baktığında farklı bir şey gördüğü; kimilerinin Dağ’ı bitmez tükenmez mıcır kaynağı, kimilerinin içimine doyulmaz su kaynağı, kimilerinin mayıs ayında “Manisa Lalesi” toplanacak dev bir çiçek bahçesi, kimilerinin yaz aylarında kuş sesleri arasında derin bir uyku çekilecek serin ağaç gölgesi, kimilerinin dev bir keçi otlatma merası, kimilerinin de insandan uzak tutulması gereken bir koruma alanı olarak gördüğü Spil, geleceğini arıyor. Milli Park yöneticilerinin ve konuya sahip çıkmaya çalışan Belediye’nin işi çok zor.