İstanbul S.O.S, UNESCO Dünya
Miras Alanları başta olmak üzere kültür mirası varlıklara sahip çıkmak,
yıpranmasına, yok olmasına neden olan etkenlere kamuoyu oluşturmak, elde ettiği
bilgileri paylaşmak 2010 Haziran’ında kurulmuş bir sivil toplum girişimi.
İstanbul’un Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne girme riskine karşı
geçtiğimiz yıl başlattıkları bilgilendirme ve imza kampanyaları, Haliç
Metro Geçiş Köprüsü’nün tarihi yarımadanın siluetine vereceği zararları
anlattıkları toplantılar ilk akla gelenler.
İstanbul S.O.S’in çalışmaları çeşitli meslek odaları, akademisyenler, sivil
toplum kuruluşları tarafından da destekleniyor. Girişim, geçen haziranda
açıklanan UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin önerdiği ve belediyenin yaptırdığı
‘Bağımsız Uzman Değerlendirme Raporu’nun basına taraflı
yansıtıldığını düşünüyor. Ve ayrıca rapordaki karardan da memnun değil. Haliç
Metro Geçiş Köprüsü’nün önerildiği gibi değişiklikler yapılsa bile Tarihi
Yarımada’nın özellikle de Haliç ve Süleymaniye siluetini olumsuz etkileyeceğine
inanıyor.
‘Zararın neresinden dönülse’
Hafta başında bir araya geldiğimiz Emine Erdoğmuş,
Gürhan Ertür, Hande Akarca, Zeynep
Ahunbay ve Cemal Kafadar gibi isimler en başından beri
metroya değil ama köprünün yerine tümden karşı olsalar da şimdi bu öneriyi
“Artık olan oldu, zararın neresinden dönülürse kârdır, hiç olmazsa yüksekliği
olmasın” diyerek destekliyor.
Bu yüzden de S.O.S destekçilerinden deprem uzmanı Prof. Dr. Nuray
Aydınoğlu alternatif bir köprü tasarımı hazırlamış. Aydınoğlu’na göre
65 metrelik kulelerin 47 metreye indirilmesi yeterli değil. “Eğik askılı
köprüden vazgeçilmesini, 180 metrelik orta açıklığın ortasına ek bir ayak
yapılarak, alçak profilli düz köprüye dönüştürülmesini öneriyor.
Diyalog sorunları çözer
Ama öte yandan köprüler konusunda deneyimli uzmanlar bu düzlüğün daha fazla
ayak anlamına geldiğini ve her ayağın Haliç’teki koruma altındaki doğal hayatı
öldürdüğünü iddia ediyor. Ve bu düzlük aynı zamanda masif bir görsel etki
yaratıyor. Her ne kadar taraflar Belediye, projenin mimarı ve İstanbul S.O.S
girişimi kamuoyu karşısında uzlaşmaz gözükse de ben bu tartışmaların UNESCO’nun
ve bağımsız kurul kararlarına büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.
Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de, Mimar Hakan Kıran’ın da hakkını
yememek lazım, UNESCO kararlarına saygı gösterdiler. Tüm söylenilenleri
yapacaklarını taahhüt ettiler. Silueti etkileyen ilk yükseklik 87 metreden 47’ye
inmek, çelik halatları inceltmek, boynuzların kıvrımlarını kaldırmak, rengini
altından Süleymaniye’nin rengine döndürmek az şey değil...
Büyükşehir Belediyesi’nin Tarihi Yarımada ile ilgili 400 sayfalık bir yönetim
planı hazırlatması da olumlu bir gelişme. Dünya Mirası Komitesi’nin İstanbul’u
‘Tehlike altında yerler listesine alma talebini’ gündemden çıkarmasında bu
planın etkili olduğu söyleniyor. Ben diyalog olursa sorunların çözüleceğine
inananlardanım. İstanbul hepimiz için çok önemli, içinde yaşadığımız kentin
sorunlarının çözümünü sadece resmi yetkililerin ellerine bırakamayız ama sivil
toplumun da yapılan olumlu değişimleri takdir etmesi lazım…