12 Haziran seçimleri dağarcığımıza,
yanyana gelmesi çok mümkün gözükmeyen iki kelimeden oluşan bir tamlama
kazandırdı: Çılgın proje. Bizi hazırlıksız yakaladı.
Hayatımıza, günlük konuşmalarımıza sızar oldu. Üst üste duyurulan onlarcası bizi
tarumar etti. O günlerde bu sersemlikle, söz konusu “proje”lerin bir projesinin
bile olmadığını aklımıza getiremedik. Seçimler bittiğine göre de çıldırma vakti
gelmiş demektir. Bu projelerden sadece biri üzerinde duracağım. Çünkü anlaşılan,
tekrar tekrar ısıtılıp önümüze konan bir “proje” bu. Ama bu sefer iş
belediyeleri aşmış, arkasında Başbakan iradesi var.
Taksim Kışlası’nın (tam ismi Topçu Nümune Kışlası) yeniden
inşası, Başbakan’ın 1 Haziran’da “Türkiye Hazır Hedef 2023”
adlı toplantıda üç kent için duyurduğu 22 projeden biriydi. Daha sonra –tıpkı
benzerleri gibi- bunun da bir proje değil, “görsel” olduğu
ortaya çıktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında,
günümüze ulaşmayan eserlerin canlandırıldığı, “Hayalet Yapılar”
sergisinin görsellerinin kullanıldığı anlaşıldı.
Hayaleti uyandırmak
Taksim’deki hayaleti uyandırma çalışmaları en az iki yıl öncesine gidiyor.
Büyükşehir Belediyesi’nin Beyoğlu ilçesi için hazırladığı
-1/5000 ölçekli- Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar
planı, 21 Mayıs 2009’da meclis kararıyla kabul ediliyor. Büyükşehir bu
planda, 1939’da yıkılarak Taksim Gezi Parkı’na (İnönü Gezisi) dönüştürülen
Taksim Kışlası’nın sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere yeniden inşasını
öneriyor. Bu öneri Beyoğlu’ndan sorumlu II Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından reddediliyor. Başkan
Kadir Topbaş gazetecilere “Belediyemiz bunda ısrarlı olmaz”
diye açıklama yapıyor. (Sabah, 8 Temmuz 2009)
Gelgelelim, Topbaş’ın ısrarcı olmadığı öneri, bu kez 13 Ocak 2011 tarihinde
Beyoğlu Belediyesi’nde askıya çıkan -1/1000 ölçekli- Kentsel Sit Alanı
Koruma Amaçlı Uygulama İmar planında bir kez daha, hem de garip bir
şekilde karşımıza çıkıyor. Plan raporunda “Taksim Gezi Parkı mevcut haliyle
aynen korunmuştur” yazıyor. Takip eden cümlede ise aynen şu yazıyor: “Anıtlar
Kurulu’nun Taksim Kışlası’nın ihya edilmesine dönük kararları mevcut anıtsal
ağaçların korunması ile mümkün olabilir. Anıtlar Kurulu’nun Taksim Kışlası’nın
ihyasına dönük kararları verirken bu yeşil dokunun korunması gerekmektedir.” (sf
112)
Yani II Numaralı Koruma Kurulu, yapılmasını iki yıl önce geri çevirdiği
Taksim Kışlası’nı her nasılsa ihya etmeye karar veriyor. Hatta rapora göre kurul
“Ben kışla yapmak istiyorum” diyor; belediye de kurulu “Aman ağaçlara dokunma”
diye uyarıyor! (Devamında da kışlanın tekrar inşa edilebileceğini ancak Taksim
Meydanı düzenlemesiyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği anlatılıyor. Raporu
incelemek isteyenler Beyoğlu Belediyesi’nin sitesinde bulabilir.)
Mesele muktedirin gücü değil…
Kurul Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan, Taksim Kışlası’nı “ihya
etme” yönünde bir kararın varlığını yalanlıyor: “Böyle bir kararımız yok” diyor
Tapan, “İhya olabilmesi için önümüze bir proje gelmesi lazım. Bize bir proje
gelmedi. Ayrıca yerin uygun olması, söz konusu yapıya ihtiyaç duyulması lazım.
Var olan ağaçları da yok edemeyiz.”
Gerçek projesi yapılır da bir gün koruma kuruluna gelir mi, bilemem. Mesele
neredeyse bitmiş, koruma kurulundan onay almış heykeli yıkan, kurullara ve bilim
insanlarına her fırsatta gözdağı veren muktedirin, 70 yıl önce yıkılan bir
yapıyı tekrar dikecek güçte olup olmadığını görebilmek değil. Mesele, İstanbul
ciğerleri tükenmiş bir hasta gibi can çekişirken, 70 yıldır park olarak
kullanılan bir alanın, mahiyeti ve işlevi ne olursa olsun yine betona terk
edilme tercihinin ortaya konup konmayacağı.
Beyoğlu’ndaki –ve elbette tüm kentteki- yeşil alan yokluğunu yukarıda
bahsettiğim Büyükşehir Belediyesi’nin raporu da onaylıyor. “Beyoğlu genelinde
yeşil alanlar oldukça yetersizdir” diyor rapor (sf 112). Ve rakamları veriyor:
Beyoğlu’ndaki –refüjler dahil- yeşil alanların, ilçenin yüzölçümüne oranı yüzde
7,83. Yeşil alanların toplam yüzölçümü 232 bin metrekare. Taksim Gezisi ise 38
bin metrekare. Yani tek başına bu park, Beyoğlu’ndaki tüm yeşilin neredeyse
altıda biri!
Bu kadar çıldırdık mı?
İnönü Gezisi, erken Cumhuriyet İstanbul’unu planlayan Henri
Prost tarafından, kentin 2 No.lu Parkı olarak tasarlandı. İstanbul
Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar, Prost’tan, büyük
törenlerin düzenlenebileceği bir meydan istemişti. Prost, Taksim’i önerdi. Kendi
notlarına baktığımızda Prost, bugün parkın bulunduğu yeri “eski bir mezarlığın
kalıntıları [Surp Agop Ermeni mezarlığı], derme çatma bazı garaj yapıları,
harabe halinde bir kışla ve anıtın bulunduğu meydanın çevresinde bazı mağazalar
ve kafeslerin” bulunduğu bir alan olarak tanımlıyordu. “Harabe halindeki kışla”
1939’da yıkıldı. Zaten 1909’dan beri kullanılmıyordu. Prost, Cumhuriyet Meydanı
ve İnönü Gezisi düzenlemesi çizimlerini Kasım-Aralık 1939 tarihlerinde
yaptı.
Varsayalım ki Taksim Gezi Parkı, kimilerine devrin muktediri CHP iktidarını
çağrıştırıyor. Yine varsayalım ki, parkın özgün ismi olan İnönü Gezisi -bugün
kimse hatırlamasa da- bazılarını rahatsız ediyor. Böyle bile olsa, söz konusu
alan geri kazanımı bir daha mümkün olmayacak bir yeşil alan. Vicdanı olan biri
ağacın, çiçeğin, çimenin, salıncağın, tahterevallinin, bankın siyaset
yapamayacağını bilir.
Taksim Kışlası’nın yıkılıp park yapılması 1940’larda eleştiri konusuydu.
Prost, Kasım 1944’te İnönü Gezisi’de bir Pazar günü çektiği fotoğrafın arkasına
şu notu düşmüş: “Şehirciye yöneltilen ‘Bütün bu parklar ne işe yarayacak?’
sorusuna en iyi yanıtı çocuklar ve anneler veriyor.” Prost’un yazdıklarını bugün
de görmeniz zor değil. Daha dün aynı fotoğrafı çektim. Sahi, Taksim’deki
ağaçları, onların gölgesindeki çocuk ve anneleri herhangi bir yapıya değişecek
kadar çıldırdık mı? Öyleyse, Bülent Ersoy’un sahnede söylediği gibi, “Çıldırrr”
Türkiye.