'Blur Building', Diller & Scofido, Swiss Expo 2002
Guardian Gazetesi mimari eleştirmenlerinden Jonathan Glancey, günümüzün mimarlarını, iklim değişiklikleri nedeniyle maruz kaldığımız kaotik hava değişimlerini tasarımlarına yansıtmamakla eleştiriyor.
“Günümüzün mutlu, parlak, kentin 24 saat durmayan temposuna adapte olmuş ve kent yönetimlerince desteklenen ‘dönüşüm’ ütopyalarına yoğunlaşmış mimarlarının çizimlerinde nedense ne yağmur yağıyor ne de rüzgar esiyor, kar ise adeta dış dünyaya ait bir kavram” diye sözlerine başlıyor Glancey.
Glancey, İngiltere’de bu Temmuz ayında yaşanan kavurucu sıcakların ardından fırtınalarla başlayan Ağustos ayı da gözönünde tutulduğunda, gelecekte iklimsel değişikliklerin daha sık gözlemleneceğini düşünüyor ve “neden yapmacık mimari değerlerde iklim şartları ima yoluyla da olsa istenmeyen ve yok farzedilen bir anlayışla ele alınıyor?” diye soruyor.
Bunun bir nedeni, mimari çizimlerim aşağı yukarı aynı tip yazılımlarla üretilmesi ve az çok birbirine benzemesi (tıpkı bitmiş ürünlerde de olduğu gibi). Bunun bir diğer nedeni ise mimar ve müteahhitlerin ticari gereklilikten dolayı iyimser olmaya çalışmaları. Tıpkı yeni bir arabayı çamurluyken satmanın güç olması gibi, satışa çıkarılan binaların da tertemiz olması gerekiyor. Buna rağmen binaların gerçek değerleri doğa tarafından test edildiklerinde ortaya çıkıyor.
Convento de Santa Clara, Havana
Geleneksel mimaride binalar en kötü hava koşullarına göre tasarlanırlardı. Glancey, en sevdiği binalardan biri olan Havana’daki restore edilmiş ‘Convento de Santa Clara’ da yaşadığı deneyimi şöyle aktarıyor: “Bir gün binanın avlusuna yağan, şelaleyi andıran yağmuru şaşkınlıkla izlerken, mimarların, geniş saçakların altında tamamen dışarıya açık ofislerinde, tropik fırtına tarafından daha da güzelleştirilmiş bir ortamda keyifle çalıştıklarına şahit oldum”.
Glancey’e göre, iklim koşulları hakkında çokça konuşulmasına rağmen İngiltere’de en ufak bir esintiye karşı bile, binaların kullanıcılarını korumasının beklendiğini belirtiyor. Glancey’i asıl endişelendiren şey, insanların iklim değişikliklerine en duyarlı olduğu günümüzde, iklim koşullarının etkilerine çizimlerde yer verilmemesinin dışında bu koşulların tasarımlarda da tamamen gözardı edilmesi.
'Snow Storm', Turner
Glancey, Building Design dergisi tarafından 2006’nın en olağandışı sekiz genç mimarından biri seçilen mimar Gillian Lambert’in masalsı çizimlerini görmenin kendisini şaşırttığını belirtiyor. Lambert’e göre, ressam Turner’in ‘Snow Storm’ tablosundan esinlenerek çizdiği hayali ev için ideal yer, Thames Nehri kıyısı olurdu: Lambert şunları söylüyor: “Evin içindeki mekânlar, yağmur çatıdan evin içindeki bir kaynağa dökülürken bulanıklaşır, havadaki meltem duvarlardan süzülerek, ışık ceplerinden geçerek içeriye dolar ve bazı alanlar gölgeyle karanlıklaşır. İç mekân dış koşulların beklenmedik ve dinamik doğasını yansıtır”.
Pantheon, Roma
Jonathan Glancey’e göre modern binaların iklim koşullarından soyutlanarak ‘sızdırmaz’ olması gerekmiyor. Aksine Glancey, İngiltere’nin her yerinde mantar gibi biten gökdelenlerin yerine Convento de Santa Clara’da olduğu gibi iç avlulu binalar yapılması gerektiğini savunuyor. Bu şekilde; geniş balkonlarda, kuş sesleriyle, yağmurun sesini dinleyerek çalışmak ve yaşamak mümkün olacak. Roma’daki Pantheon’da olduğu gibi akıllı mimarların, kullanıcılarının donmadığı, ıslanmadığı ya da rüzgârdan etkilenmediği binalar üretmeleri mümkün. Pantheon’un delik olan kubbesinden içeri giren yağmur, zeminde bulunan dekoratif havuzda toplanıyor ve kimse ıslanmıyordu.
Elhambra Sarayı, İspanya
İslam mimarisinde de, evlere, saraylara, medrese ve camilere; hava perdeleri, rüzgâr tünelleri ve diğer araçlar yardımıyla hava ve ışık getirildiğini gözlemlemek mümkün. Örneğin Granada’daki Elhambra Sarayı’nda odaları soğutmak için etrafından su kanalları geçirilirken, günışığı kubbedeki yarıklardan içeriye alınıyordu.
Geçen yüzyılda ise, doğa ve hava koşullarının gereklerini yapılarına en iyi yansıtan mimarlardan biri Frank Lloyd Wright idi. 1936-39 yılları arasında gerçekleştirdiği “Şelale Evi” (Fallingwater), içeriye ve dışarıya neredeyse kesintisizce hareket eden mekânların heyecan verici düzenini yansıtıyor.
Şelale Evi, F.L.Wright
Pantheon kartını kullanmakta başarılı az sayıda çağdaş mimar da bulunuyor. Sri Lanka’lı ünlü mimar Geoffrey Bawa’ya bir zamanlar asistanlık yapan C. Anjalendran, geleneksel ve modern stil, malzeme ve planların birarada eritildiği evler tasarlıyor. Anjalendran, “günlük hayatın karşıtlıklarını yansıtan pekçok sanat dalına nazaran mimarlığın hayatı kutlaması gerektiğini” vurgularken, “ciddi ve sadece cepheden meydana gelen, zekâ ve mizah yoksunu binaları görmekten bezdiğini” belirtiyor.
Anjalendran’ın kendisi için tasarladığı evde Glancey’i heyecanlandıran şey, muson yağmurlarının küçük yarıklar ve oyuklar aracılığıyla içeriye davet edilmesi, avlunun bir yüzünde yağmurun beklenmeyen dolambaçlı bir perde oluşturması ve çatıdan süzülen yağmurla duş yapabilme olanağı tanıyan modern banyo olmuş.
New York’lu mimarlar Elizabeth Diller ve Ricardo Scofidio, iklim koşullarının mimariyle entegrasyonunu, 2002’deki Swiss Expo için tasarladıkları ‘Blur Building’ adlı pavyonla uç noktalara taşıdılar. Neuchatel Gölü’ne konsol olarak çıkan bu pavyonun hafif çelikten yapılmış strüktüründe açılan 30 bin küçük delik, filtre edilmiş göl suyunu küçük damlalar halinde havaya enjekte ediyordu. Bu damlacıklar, ziyaretçilerin üzerini kaplayan, pavyondan biraz yukarıda ve göle doğru yayılan yapay bulutlar yaratıyordu. Bu durum ziyaretçiler için zorlayıcı bir deneyim olsa da, bundan memnun kalanlar için bir de ‘Angel Bar’ adlı bir bar tasarlanmış ve ziyaretçilerine bulutları seyrederken, damlayan arıtılmış sularla bardaklarını doldurabilme olanağı tanınmıştı.
'Blur Building', Diller & Scofido
'Blur Building', platformdan görünüş
Glancey’e göre iklimi kucaklayan binalara yatırımcı ve idari makamların neden şüpheli yaklaştığını anlamak mümkünse de durumun her zaman böyle olduğunu söylemek güç. ‘Arts and Crafts’ mimarlarından Charles Holden, Londra Üniversitesi Senato Evi’ni tasarlarken binanın; gece, yağmur altında ve gelecekteki görünümlerini çizmek üzere bir illüstratör kiralamıştı. Beş yüz sene ayakta kalacak kadar sağlam bir bina inşa etmeyi düşünen Holden, binanın bütün ışık ve hava koşullarında nasıl görüneceğini önceden bilmek istiyordu.
Turner Modern Sanat Müzesi önerisi
Ancak bu tür çizimler, binaların uzun vadede nasıl görüneceğini bilmeye çok da hevesli olmayan ve doğanın yıpratıcı etkilerine uzun süre dayanacak sağlamlıkta bir binaya yapılacak yatırımdan gözü korkan müteahhitlere geri adım attırabiliyor. Turner Modern Sanat Müzesi için bir cephesini dalgaların dövdüğü sıradışı bir öneri hazırlayan Margarate Pier, Snohetta ve Spence, cesur illüstrasyonlar hazırlamışlardı. Ancak, savaş gemisi sağlamlığında bir bina inşa etmek için gereken maliyet 7 milyon sterlinden 50 milyon sterline yükselince, öneri David Chipperfield tarafından hazırlanan daha mütevazı ve karayla bağlantılı bir öneriyle değiştirildi.
Glancey’e göre iklim-tabanlı projeler, hiç değilse mimari grafiğin kaygan dünyasına ve banal binalara fırtına bulutlarını, rüzgârı, karı ve yağmuru getiriyor. Glancey, kentlerimizi bugüne kadar benzeri görülmemiş bir biçimde değiştirdiğimiz bu devirde, bu kusursuz illüstrasyonlara biraz yağmur düşmesi gerektiğini düşünüyor.