Cânâ
Bilsel: Bu araştırmaya başlamak
istediğimde, İpek Akpınar’ın bu
konuda bir doktora tezi yapmakta olduğunu biliyordum. Hem onunla birlikte
çalışabileceğimizi hem de diğer yandan Fransa’daki hocalarımdan biri olan
Stefanos Yerasimos -ki o da Şehircilik Enstitüsü’nde öğretim görevlisi idi- ile
birlikte bir proje formüle edebileceğimizi düşündüm. İlk yazışmaları da ben
yaptım. Stefanos Yerasimos bu çalışmaya Pierre Pinon’u da davet etti. Çünkü
enstitüde birlikte İstanbul üzerine çalışıyorlardı.
İpek
Akpınar: Le Bosphore bursunun da
öyle bir yapısı vardı. Araştırmanın çift taraflı olması gerekiyordu. Ayrıca hem
Türkiye’den hem de Fransa’dan ikişer partner bulunması şarttı. Çifte kurumsallık
önemliydi. Hem ODTÜ’nün hem de İTÜ’nün projede yer alması gerek Le Bosphore
gerekse TÜBİTAK tarafından daha da olumlu karşılandı. Keza bir tarafta İstanbul
deneyimi olan Yerasimos Hoca var,
diğer tarafta da onun çok güvendiği,
bu konuda da kısa bir araştırma yazısı kaleme almış olan Pinon var.
CB:
Prost’un arşivleri Académie d’Architecture’e bağışlanmıştı ama bu arşiv uzun
yıllar araştırmacılara kapalıydı. Yani henüz sınıflandırılmamış olduğu için
açılmamıştı. Örneğin ben, İzmir
Planı’nı çok özel izinler alarak görebilmiştim. Bu arşiv daha
sonra, mülkiyeti Académie
d’Architecture’de kalmak üzere,
Fransız Mimarlık Enstitüsü’nün (Institut Français d’Architecture-IFA) 20’inci
yüzyıl mimarlık arşivlerine devroldu. Devrolmasıyla birlikte de daha
erişilebilir hale geldi.
İA: Tabii Fransa merkezi geleneği olan bir ülke.
Bilgi birikimini tek bir mekanda, tek
çatı altında bütünleştirilmesi inanılmaz pratik araştırmacılar açısından.
Süreklilik için de önemli…
CB:
20’inci yüzyıldaki Fransız mimarlarının, şehirciler de bunlara dahil, eserlerini bir araya getiren oldukça büyük bir
merkez niteliğinde bu arşiv.
İA:
Her ne kadar dışarıdan baktığınızda mütevazi bir ölçek görseniz de yerin 7 kat
altına kadar inen bir mekân ve arşiv materyaline olağanüstü koruma koşulları
sağlayan özel bir ortam.
CB:
Hem kültür tarihi hem de onun bir kolu olan mimarlık tarihi açısından arşivlerin
ne kadar önemli olduğunu burada görüyorsunuz. Sonuçta bu arşiv Fransa Kültür
Bakanlığına bağlı olan Cité de l’Architecture’ün (Mimarlık Sitesi) bir kurumu.
Yani bir şeylerin tarihini yapabilmek için öncelikle arşiv malzemesini çok iyi
koruyor olmak lazım. Belli yaşa gelmiş, belli bir başarısı olduğu bilinen mimarların
projeleri bugün de o arşivde toplanmaya devam ediyor. Yani tarihte kalmış bir
şey değil, o sistem devam
ettiriliyor.
CB:
Tabii, öncelikle bir internet
siteleri var. O site üzerinden belgelerin listesine ulaşabiliyorsunuz. Sonra da
randevu alarak, oraya gidip belgeleri
inceleyebiliyorsunuz.
İA:
Ve bütün araştırmacılara da bu
anlamda açık. Yani bir bilgi birikimi yaratıyor, onu merkezileştiriyor ve kapalı kapılar ardında
koruyor. Ama kapılarını halka,
araştırma yapmak isteyen, sergi
yapmak isteyen, yayın yapmak isteyen
herkese de açıyor. O anlamda bilgi birikimi paylaşılıyor ve giderek çoğalıyor.
CB:
Bugün Fransa’da, Paris’te mimarlık
üzerine yapılan sergilerin büyük bir çoğunluğunun malzemesi bu arşivlerden
çıkıyor. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ama sadece yayın ve sergi yapmak
için değil, aynı zamanda da
restorasyon çalışmaları için de büyük önemi var.
Orada arşivin sorumluları ile
görüştüğümde, “Bizde ne yazık ki
böyle bir kurum yok” dediğim zaman,
çok şaşırdılar “O zaman yapılarınızın restorasyonunu neye göre yapıyorsunuz?”
diye sordular. Bizde bunlar çok nitelikli yapılar bile olsalar, planları ve çizimleri bir süre sonra SEKA’ya
gönderilir. Böyle yer açmak için yok olan çok sayıda malzeme var.
Cumhuriyet’in modernite belleği sır
oldu
CB:
Bir başka önemli konu, kent planları…
Cumhuriyet tarihi içerisinde önce yabancı şehirciler davet
ediliyor, daha sonra Türk
şehirci-mimarlar tarafından planlama çalışmaları gerçekleştiriliyor. Neredeyse
tüm kentler için planlar yapılmış ve bunlar belli bir dönemin anlayışını
yansıtıyor. Türkiye’nin modernite projesi içerisinde çok önemli belgeler bunlar.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 75. yılı dolayısıyla bunların bir
bölümü, Bayındırlık Bakanlığının
arşivlerinden çıkarılarak sergilendi,
fakat bugün bunları bulamıyoruz. Tasfiye edilmiş vaziyetteler.
Sergileniyor, önem
veriliyor, ortaya
çıkarılıyor, bundan sonra artık
korunması gerekir, ama yok oluyor. Bu
inanılmaz bir şey gerçekten.
İA:
Fransız arşivlerindeki malzeme,
Prost’un kendisinin taşıyıp götürdüğü bir malzeme. Yani onların buraya gelip de
arayıp buldukları bir malzeme değil. Evinde, ofisinde bulundurduğu kendi şahsi dokümantasyonu.
Bunları, sözleşmesi sona erdiğinde
Fransa’ya götürüyor.
CB:
Kendisi saklamak üzere, önem verdiği
belgelerden birer kopya alıyor. Kimisinin fotoğraflarını… O nedenle şu anda
sergide nazım planların fotoğrafları var, orijinali değil, çünkü orijinali İstanbul’da kalmış. Atatürk
Kitaplığı’nda birebir yağlıboya kopyaları var ama planın kendisini bulamıyoruz.
Mimarlar Odası’ndaki plan da 1/10.000 ölçekli bir yağlıboya kopya.
İstanbul Atatürk Kitaplığı’ndan da burada söz etmemiz lazım. Çok büyük bir
harita arşivi var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir kurumu olduğu
için, anladığımız
kadarıyla, Belediye arşivlerinde olan
belgelerin önemli bir bölümü oraya devredilmiş durumda. Ve orada bunları çok
titiz bir şekilde korumaya, saklamaya
çalışan kişiler var. Fakat öyle anlıyorum ki bu malzemenin henüz hepsi
sınıflandırılmış değil ve ne yazık ki çok önemli planlar, nazım planların kendileri 1/2000 ölçekli mahalle
planları, sektör planları vs
bulunamıyor. Daha çok 1/500 ölçekli noktasal planlar var. Onun için de
Fransa’daki, Prost’un kendi kişisel
arşivinde bulunan belgeler çok önem kazandı sergide.
Bu arşivin içerisinde Anvers’e ait, Fas şehirlerine ait, Cezayir’e ait, Yalova’ya ait, yani çalıştığı tüm bölgelerden sakladığı belgeler
var. Bunların arasında tabii İstanbul da yer alıyor.
Vefatının ardından evinden başka belgelerin ortaya
çıkması gibi bir durum yaşanıyor mu?
CB:
Prost vefat ettiğinde, çalışma
arkadaşları ve asistanları bürosuna gidip tasfiye ediyorlar. Çünkü Prost’un eşi
daha önce vefat ediyor. Çocuğu da yok. Büroyu tasfiye eden iş arkadaşları
arasında Şemsa Demiren de bulunuyor.
Onlar malzemeleri alıp sınıflandırıyorlar ve önemli bulduklarını Académie
d’Architecture’e bağışlıyorlar. Yani bağışlayan Prost’un kendisi değil.