Selda Başbuğoğlu: İç Pazarda İnşaat ve Kalite Anlamında Sorunlarımızın Olduğu Muhakkak
İnşaat Malzemesi
Sanayicileri Derneği (İMSAD), 09 - 10 Haziran 2009
tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleştirerek
'I. Uluslararası İnşatta Kalite Zirvesi'yle
'inşaat' ve 'kalite'yi tartışmaya açmaya
hazırlanıyor. Yerli yabancı birçok katılımcı, zirve kapsamında İstanbul’da
İMSAD’ın konuğu olacak. TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş Adamları
Derneği), TMB (Türkiye Müteahhitler Birliği),
TİM ( Türkiye İhracatçılar Meclisi), GYODER
(Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği), İNTES (Türkiye İnşaat
Sanayicileri İşveren Sendikası) ve KALDER (Türkiye Kalite
Derneği) tarafından da desteklenen etkinlik, kalite, belgelendirme,
inovasyon, markalaşma başlıklarından ve özel oturumlardan oluşacak. Etkinlik
aynı zamanda '2009 Avrupa Yaratıcılık ve Yenilik Yılı'
etkinlikleri kapsamında yer alıyor ve etkinlikler takviminden de (hem Türkiye'de
hem de Brüksel'de) duyurusu yapılıyor.
İMSAD Genel Sekreteri Selda Başbuğoğlu ile
Uluslararası Yapı 2009 İstanbul Fuarı'ndaki İMSAD standında
derneğin kendini yeniden yapılandırmasından sonra ciddi bir ivme kazanan eğitim
çalışmalarını, uluslararası ilişkileri ve elbette 'I. Uluslararası İnşatta
Kalite Zirvesi'ni konuştuk.
MesutT: İMSAD, yeni yapılanmasıyla birlikte eğitim çalışmalarına ve
uluslararası ilşikilere öncelik vermeye başladı. Bu strateji nasıl
oluştu?
Bahsettiğiniz süreçte İMSAD kendini yapı sektörünün çatı örgütü olarak
yapılandırdı. Bu, Türkiye’de çok az sektörde olan, hatta belki de olmayan bir
yapılanma... Çünkü hem lider sanayici kuruluşlar, hem de şu an itibarıyla 23
sektör derneği, İMSAD çatısı altında güç birliği yaptılar. Üyelerimizin bir
kısmı sadece Türkiye’de değil, dünyanın farklı yerlerinde de üretim yapıyor.
Dolayısıyla, farklı ülkelerde üretim yapan ya da ürettiği malzemeleri oralara
götüren sanayicileri temsil eden bir örgütün de uluslararası ilişkilere ağırlık
vermesi kaçınılmaz. Bunun en önemli adımı da 2007 sonunda Avrupa Birliği’nden
alınan bir hibe fon projesi ile atıldı.
MesutT: Bu proje neden önemliydi?
Çünkü Türkiye ilk kez, direkt olarak Brüksel’den (AB) temin edilen bir mali
kaynakla gerçekleştirilen bir projede lider olarak yer alıyor. Romanya ve
Bulgaristan gibi AB’nin yeni sayılabilecek üye ülkelerinde inşaat sektörünün AB
mevzuatlarına, standartlarına uyumu konusunda çalışmalar gerçekleştiriyor.
Projede İMSAD lider örgüt, Romanya ve Bulgaristan’daki benzerimiz örgütler de
proje ortağı olarak yer alıyor. Diğer ortaklarımız ise İngiltere ve bizim de
yönetim kurulunda yer aldığımız Avrupa İnşaat Malzemesi Üreticileri Konseyi
Brüksel Merkezi. Projede amacımız, çok genel olarak AB mevzuatına uyum konusunda
bir farkındalık yaratmak, bunun önemini ortaya koymak; bu yolla bizim gibi
örgütlerin gelişimine de bir katkıda bulunmaktı. Çünkü proje süresince
gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerle çok önemli bir iletişim ağına sahip olduk.
Bunu geliştiriyoruz ve bu başka ilişkilere de dönüşüyor. Haziran ayında
noktalanacak proje kapsamında, Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’da çeşitli eğitim
çalışmaları ve konferanslar düzenledik; bu bizim açımızdan bir ilkti. Projenin
bir diğer önemli etki alanı da, 'inşaat sektörünün AB web portali' olarak
adlandırdığımız eubuild.com oldu. Siteyi, Türkçe, İngilizce, Bulgarca ve Romence
olarak yayına soktuk. Projenin bitmesinden sonra da bu iletişim platformunu
etkin biçimde sürdürmeyi planlıyoruz. Proje süresince, ‘AB’ye Uyum’ kitabı
önemli yayınlar da hazırlandı.
MesutT: Sektörün eğitim anlamında bir eksikliği olduğunu söyleyebilir
miyiz?
Bir eksiklik demeyelim, ama yeni yeni konular gündeme geliyor; bunlarda biraz
daha yol almak lazım. Örneğin ar-ge çalışmalarına daha fazla önem verilmesi bir
zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Aslında belirli bir ihracat kapasitesini
yakalamış, kurumsallaşmış sanayicilerimiz bunların bilincindeler; ama sektörün
önemli bir bölümünü de kobiler oluşturuyor. Bu grupta da rekabetçi ürünler
geliştiren firmalarımız var. Genel olarak kobilerin bu konulara biraz daha fazla
önem vermeleri gerekiyor. Belli konularda eğitim çalışmaları yapılıyor, ama bu
eğitimlerin içeriğinin de yenilenmesi, güncellenmesi gerekiyor. Çünkü
mevzuatlar, standartlar statik değiller; sürekli değişiyorlar. Bizim İMSAD
olarak bir önemli görevimiz de AB Komisyonu ya da AB ülkeleri gündeminde olan
mevzuat değişikliklerini takip edip, sektörümüzü bilgilendirmek. AB mevzuatı
Türkiye’ye birebir uygulanıyor, hatta kimi zaman Türkçeleştirilmeden bile kabul
edilebiliyor. Dolayısıyla takip etmenin ötesinde, inşaat sektörünün konumu
nedeniyle, orada bu mevzuatların oluşturulması aşamasında sanayiciler olarak
daha katılımcı ve etkin olmayı hedefliyoruz. Bu da önümüzdeki önemli konulardan
biri.
MesutT: İnovasyonun ve ar-ge çalışmalarının önemini vurguladınız.
Kriz ortamı firmaların ar-ge bütçelerine nasıl yansıdı?
Yapı sektöründeki üreticilerin bir özelliği de son derece girişimci olmaları.
Global arenada rekabet eden firmalar, ar-ge ve inovasyonun öneminin bilincinde.
Eminim hiç kimse kriz var, ürün geliştirmeyi erteleyeyim diye düşünmüyor. 2009
belki zor bir yıl ve zaman zaman önümüzü görmekte de zorlanıyoruz; ama Türkiye
inşaat sektörü son derece dinamik. Çünkü Türkiye gelişmekte olan bir ülke,
nüfusu genç, ciddi bir yapı ihtiyacı var ve elden geçmesi gereken de ciddi bir
yapı stoğu var. İnovasyon, AB Komisyonu’nun da krizden çıkmak konusunda birinci
derecede önem verdiği başlıklardan. İnşaat sektörü, krizden çıkmak için çok
kilit bir sektör. Çünkü Avrupa’nın gündeminde olan enerji verimliliği, küresel
ısınma, çevre kirliliği birbirleriyle çok yakından ilgili konular ve bu noktada
üyelik sürecinde Türkiye’nin de atması gereken çok adım var. Ar-ge ve inovasyon,
bu adımların atılabilmesi için büyük önem taşıyor. Bu konulara yeni bir yaklaşım
getiren, bir çözüm sunan ürün, küresel pazarda hemen yerini buluyor. Öte
taraftan, 2009 yılı Avrupa Komisyonu tarafından inovasyon yılı olarak ilan
edildi. İnovasyon ve ar-ge’nin sektörümüzdeki önemi git gide artıyor. Eğer hedef
global arenada rekabet edebilmekse, ki bizim sektörümüzün hedefi bu; kaçınılmaz
olarak inovasyona ve ar-ge’ye yatırım yapmalısınız.
MesutT: İMSAD neden bir kalite zirvesi düzenleme ihtiyacı
duydu?
Çünkü iç pazarda inşaat ve kalite anlamında bazı sorunlarımızın olduğu
muhakkak. Yapı stoğumuzun kalitesizliği gibi AB’den farklı sorunlarımız var.
Bunun ciddi anlamda ele alınması ve mevcut yapı stoğumuzun elden geçirilmesi,
iyileştirilemeyecek olanların da bir şekilde yok edilmesi gerek.
MesutT: Nasıl bir akış düşünüyorsunuz? Program nasıl
oluşuyor?
Zirveyi iki gün olarak planladık. İlk günde ‘inşaatta kalite ve gelecek
yaklaşımları’ başlıklı bir oturum düzenliyoruz. İnşaat sektörünün gelecek
stratejisini oluşturmak çok önemli. Bu, hem kritik önemde bir sektör olduğu
için, hem sektörün oyuncularının geleceklerini planlayabilmesi için önemli.
Kalite anlamında bizim atmamız gereken adımların ne olabileceğini de
tartışacağız; bunu biraz da ekonomik boyutuyla da birleştireceğiz. Bu oturumda
mimarların ve müteahhitlerin de katılımını sağlayarak, onların ‘malzemede
kalite’den ne anladıklarını gündeme taşıyacağız. Bu anlamda interaktif bir
tartışma olmasını hedefliyoruz. İnovasyon oturumunda da AB Komisyonu’ndan bir
temsilcinin olmasını hedefliyoruz. Genel olarak inşaat sektöründe ‘inovasyon’un
bir değerlendirmesini yaptıktan sonra Türkiye, Bulgaristan ve Romanya üzerinden
kalite ve inovasyonu tartışacağız. Bu, önümüzdeki dönemlerde sektörde inovasyon
konusunda ne gibi önceliklerimiz olacağının ve bu konudaki olanakların
tartışılacağı bir oturum.
İkinci günde ise markalaşma konusunu ele almayı düşünüyoruz. Evet, küresel
arenada söz sahibi, çok önemli markalarımız var; ama öte taraftan bunların
sayısının artması ve kalıcı olmaları çok önemli. Biliyorsunuz bu anlamda
Turquality adlı bir program yürütülüyor ve inşaat malzemesi üreticileri de
oluşumun içindeler. Zirvede, markalaşma ve Turquality konusunu hem üreticilerin,
hem de Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın katılımıyla tartışmaya açacağız.
Diğer bir konu da belgelendirme. Belgelendirme bizim sektörümüz için çok
önemli, her yıl kaçınılmaz olarak yeni bir belgeyle karşılaşıyoruz. Türkiye’de
yapı malzemelerinin genelini düşünürsek; bunların yüzde 25’inin CE belgesi
kapsamında olduğunu görüyoruz. Ama bir deprem ülkesi olmamız nedeniyle,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, geri kalan yüzde 75’lik bölüm için GE adında bir
standart getirmek istiyor. Muhtemelen bunun zorunlu uygulaması da yakında
başlayacak. Dolayısıyla tüm ürün grupları bir belgeye tabi olacak. Öte taraftan
enerji verimliliği açısından da binaların bir kimlik belgesine sahip olması söz
konusu. Bunlar önemli gelişmeler; çünkü binaların performansını artırıcı
çalışmalar. Türkiye’de enerji verimliliği konusunun etkin biçimde ele alınmaya
başlanmış olması sevindirici bir gelişme; ancak toplam enerjinin yüzde 30 –
40’ını harcadığımız binaların durumunun aynı etkinlikle ele alındığını söylemek
zor. Bu konuda yapılacak çok şey var. Öncelikle tüketicilerin, yani bizlerin
bilinçlenmesi gerek. İnsanların, AB ülkelerinde olduğu gibi devlet tarafından
enerji verimliliğine teşvik edilmesi gerek.
Bir başka konu da haksız rekabet durumu. Sektör temsilcilerinin bu anlamda ne
gibi tedbirler alabilecekleri üzerinde duracağız. Bu, sadece iç pazarla ilgili
bir sorun değil; üçüncü ülkelerden gelen ürünler nedeniyle de bir haksız rekabet
söz konusu. Bu noktada önleyici mekanizmalar neler olabilir, kalitesiz ürünlerin
piyasada yer alması nasıl engellenebilir gibi konulara eğileceğiz. Özel oturumda
da binalarda enerji verimliliğini ele alacağız çünkü ilgili yönetmelik de Aralık
ayında yürürlüğe girecek. Ayrıca AB üyesi ülkelerde de bu konuda değişiklikler
var. Sonuç olarak, inşaatta kalite olgusuyla bütünleşen tüm başlıkları bu iki
günlük zirvede etkin bir şekilde ele almayı planlıyoruz.
MesutT: Merdiven altı üretimle mücadele edilmediği sürece kaliteden
ne kadar bahsedilebilir?
Bir mücadele şart; bu konuda aksini iddia etmek mümkün değil. Türkiye, belli
konularda standartlarını, mevzuatlarını gerçekten hayata geçirirse ve bunların
denetimini de gerektiği gibi yaparsa, zaten merdiven altı üretimin ayakta
kalması mümkün değil. Burada bizim eksikliğimiz denetim noktasında ortaya
çıkıyor. Artık pazarda yer almanın koşulu da kayıt içinde üretim yapmayı
gerektirmeli. Merdiven altında üretim yapanlar da ya birleşme yoluyla kayıt
içine dahil olmalı, ya da yok olmalı.