Sel ve Bienal...



Doğadan bin kat daha acımasız insan... Ahlak… Emek… Dinmeyen hırslar…
Dehşet içinde izliyoruz. Zavallılığımızı... Korkunçluğumuzu... Çaresizliğimizi... Yokluğumuzu... Yoksulluğumuzu...
Doğal afet diyorlar, ama doğal değil. Şiddetli yağmur dışında hiçbir şey doğal değil! Çünkü “afet”i yaratanlar insanlar!
Doğal olmayan, insana ve doğaya düşman politikalar!
Doğal olmayan, bugüne dek yaşadığımız hiçbir sel ya da depremden ders almamak!
Doğal olmayan, 15 yıldır İstanbul’u, 7 yıldır da bu ülkeyi yönetenlerin dinmek bilmeyen rant hırsı!
Doğal olmayan, bugüne dek sorumlulardan da hesap sormamış olmamız! Tek yetkilinin yaşananlardan sonra koltuğundan ayrılma haysiyetini göstermemesi!
Doğal olmayan, emeğin artık erdem sayılmaması!

Ne dediniz, artık bundan sonra Tayyip Erdoğan havadan İstanbul Boğazı üzerinde dolaşıp 3. köprünün yerini saptamaktan vaz mı geçer? Hadi canım, güldürmeyin beni! Ne 30 ölü, ne işe kamyonet kasasında giderken boğulan işçi kadınlar, ne tırmanan işsizlik onu durdurabilir! Kendileri imar rantına sevdalanmış bir kere!

Bedeli ödeyen

Belki anımsarsınız, Adana depreminden sonra enkaz altında kalan bir çocuk, yardıma gelenlere, “Beni kurtarırsanız, size gazoz ısmarlarım” demişti. Hayatın, yaşamanın karşılığında gazoz... Hiç ama hiç unutmadım. Bu kez sel sularına kapılanları kurtarmak için seferber olanlar çoğunluktaydı. Yağma olaylarına gelince... Neden şaşırdınız ki?

Hiç kuşkunuz olmasın. Bu kez de sel, en yoksulu, en kıt kanaat geçineni vurdu. İşsizliğin ya da kayıt dışı işçiliğin egemen olduğu yerleri... Beni yağmadan çok, Vali’nin “Yağma yoktur, nereden çıkarıyorsunuz bu lafları?” diye gazetecileri azarlaması şaşırttı... Kimi “şerefsizler” dedi, kimi çok ayıpladı, “utanmazlar” diye haykırdı.

Ekranda bir genç kız gülümseyerek, “çeyizim için alıyorum” diyordu, elinde tuttuğu çay takımı için. Doğrusu o mu daha “şerefsizdi” yoksa hırsızlığı, yolsuzluğu kanıtlanmış ama toplumun kaymak tabası sayılan adam mı, artık bilemeyeceğim. Ülkemde, hırsızlığın, rüşvetin, yolsuzluğun, yağmacılığın, bilgisizliğin, denetimsizliğin ve sorumsuzluğun karşılığı, çıkar ilişkilerinin, oy depolarının, kabaran banka cüzdanlarının labirentlerinde ödeniyor…

İşte şimdi tam sırasıdır. Yarın başlayacak olan Uluslararası İstanbul Bienali’nin tema şarkısını anımsamanın…

İnsan neyle yaşar?

İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesi, Brecht’ten alınan bir soru üzerine kurulu. Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” oyunundaki ünlü şarkısından: “İnsan neyle yaşar?” sorusu… Amaç, Brecht’i yeniden keşfetmek değil, eleştirel düşünceyi vurgulamak, sorgulamayı, hesaplaşmayı tetiklemek, bellek kaybını önlemek... Tam sırası demem bundan!

Sözleri Brecht’e, müziği Kurt Weil’a ait. 80 yıl öncesinin amansız bir kapitalizm eleştirisi... “Mülkiyet”- “Sermaye”- “Karapara”- “Emek” - “Suç”- “Ahlak” -“Hırsızlık” üzerine müthiş eğlenceli bir ders... Yani günümüze çok uygun! Türkçesi Tuncay Çavdar’dan. “Brecht Kabare”- “Yosma” ve “Ben Bertolt Brecht” oyunlarında, Genco Erkal ve Zeliha Berksoy’dan dinlemiştik. İşte o sözler:

Sayın Baylar, bize hep ders verirsiniz:
“Aman, günah, ayıp, kötü, yanlış.”
Aç karnına kuru öğüt çekilmez
Önce doyur beni, ondan sonra konuş.
Sende göbek, bizde ahlak nedense.
Şimdi bizi iyice dinle bak:
İster şöyle düşün, ister böyle
Önce ekmek gelir, arkadan ahlak.
Artık vermek gerek, unutmayın sakın
Tüm nimetlerden, payını yoksulların.

***

İnsan neyle yaşar: Ezip hiç durmadan
Soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları.
Yaşayabilmek için hemen unutmalı
İnsanlığını unutmalı insan
Katı gerçek budur, kaçınılmaz.
Kötülük yapmadan yaşanamaz.

***

Efendiler bize “ahlaksız” dersiniz
“Kötü kadın, utanmaz, fahişe”..
Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez
Önce doyur beni ondan sonra söyle
Sende şehvet, bizde edep nedense
Şimdi bizi iyice dinle bak:
İster şöyle düşün, ister böyle
Önce ekmek gelir, ardından ahlak.
Artık vermek gerek, unutmayın sakın,
Tüm nimetlerden, payını yoksulların!