Şehirlerdeki Büyüme İnsan ve Çevre Sağlığını Tehdit Ediyor



Yeni yapılan bir çalışma, son yirmi yılda şehirlerde yaşanan büyümenin hem insanlar hem de çevre için ciddi tehdit oluşturduğunu ortaya koydu. PloS ONE dergisinde 19 Ağustos tarihinde yayınlanan makalede Yale, Arizona State ve Stanford üniversitelerinden araştırmacılar, 300'ü aşkın yayınlanmış araştırmanın bir üst-çözümlemesini, diğer adıyla meta-analizini gerçekleştirdiler.

Geliştirdikleri model aracılığıyla araştırmacılar, 2030 yılı itibariyle 1,47 milyar ek nüfusun şehirlerde yaşıyor olacağını ve toplam şehir alanlarının yaklaşık Türkiye’nin yüzölçümünün iki katı boyutunda genişleyeceğini tahmin ettiler.

Çalışmanın baş yürütücüsü olan ve Yale Üniversitesi Ormancılık ve Çevre Çalışmaları Bölümü’nde çalışan Karen Soto durumu, “Şehirler büyüyüp hassas ve değerli bölgeler olan ormanlara, biyolojik olarak önemli noktalara, savanlara ve sahillere yayılacak” şeklinde açıkladı.

Soto ayrıca şehirlerin en hızlı sahil bölgelerinde yayıldığını, dolayısıyla meskenlerin sel, tsunami, kasırga gibi doğal felaketlere karşı daha hassas hale geleceğini belirtti.

Bu çalışma, şehirlerin ne hızla büyüdüğünü ve gelecekte ne hızla büyüyeceğine dair tahminleri gösteren ilk çalışma olma özelliğini taşıyor. Araştırmacılar 1970 ila 2000 yılları arasında yapılan çalışmalardan uydu verilerini inceleyerek şehirsel alanların en az 36 bin kilometre kare, yani dört Kıbrıs kadar daha büyüdüğünü tespit etti.

Soto çalışmalarına yalnızca uydu verilerini içeren araştırmaları dahil ettiklerini belirterek, bu rakamın aslında çok daha yüksek olduğunu dile getirdi. Araştırmanın sonuçlarına göre şehirsel alanı en fazla büyüyen ülke sıralamasında başı, orta sınıfın yükseldiği Çin çekiyor. Çin’i takip eden Hindistan ve Afrika’da ise şehirleşmeyi daha çok nüfus artışı güdülüyor.

Soto, gelir artışının daha büyük ev talebini ve dolayısıyla daha büyük şehirsel alan ihtiyacını tetiklediğini açıkladı.

Araştırmacı, şehirsel alanlardaki artışın doğrudan biyoçeşitliliğin korunmasını etkilediğini, bir yandan enerji kullanımında ve karbon gazı üretiminde artışa, öte yandan da orman ve kırsal araziler gibi karbon rezervlerinin kaybına neden olduğunu hatırlattı.