'Şehirden Uzaklaşmak Para ve Zaman Kaybı'

Fotoğraf: Mesut TUFAN

Deneyimli Mimar Adnan Kazmaoğlu, artık projelerde mimarlığın girdisine ihtiyaç duyulduğunu söylüyor. Kazmaoğlu'na göre uzaklara gitmek para ve zaman kaybı.

Meleğini doğuştan getirdiğine inanan Mimar Adnan Kazmaoğlu, üniversite sınavında kazandığı Kimya Mühendisliği Bölümü'ne ancak iki sene tahammül edebilmiş ve Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girmiş. Son dönemde gerçekleştirilen konut projelerinden Terrace Fulya ve Millenium Park'ın da mimari olan Kazmaoğlu, artık mimarlığın hem maddi hem de mesleki anlamda hak ettiği yere gelmeye başladığını söylüyor.

Neden mimar olmayı seçtiniz?
Asla tesadüf değil. Ortaokuldan beri mimar olmayı düşündüm. Hep o mesleğe yönelik şeylerle ilgilendim. Sonra da ısrarla üstüne gittim. Doğuştan getirdiğim bir şey. ODTÜ Kimya Mühendisliği'ni kazanmıştım. O zamanlar en yüksek puanla o bölüm kazanılırdı. İki yıl dayanabildim. Sonra özüme döndüm. Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdim.

Mesleğin geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Şimdi tombaladan çıkar gibi meslek seçiyorlar. Yanlış tavırlar var yaklaşım açısından. Bir grup mimarlığı dizayn objesi gibi görüyor. Satın alınabilir bir trend gibi... Bir grup saygı duyulması gereken, insan yaşamı için gerekli bir mesleki hizmet bağlamında bakıyor, ki en sağlıklısı da bu. Hiç umursamayanlar da var. Ancak müteahhitlerin çok kapasiteli binalara yönelmesi mimarlığa bakışı daha farklı kıldı. Mesleğin girdisine ihtiyaçları var artık. Bunu gördükleri için doğru bakmak durumundalar. Yatırımcı seninle çalışırsa daha çok kâr yapacağını anladığından mali ve gerçek değerini buluyor meslek.

Yeni konut projelerinin birçoğu şehre uzakta kuruluyor. Bu konuda fikriniz nedir?
İstanbul dev bir metropol. Dünyada ön saflarda. Ne kadar dışa doğru şişerse o kadar problematik hale gelir. Her yere altyapı ve hizmet götürmek zorunda kalırsınız. Uzaklaşmak insanların cebinden para, hayatından zaman çalmak demek. Bu yoğunlukta şehrin içi daha iyi organize edilirse dışarı çıkmaya gerek yok. Buna taraftar değilim. Birçok yer kendi içinde yaşar oldu. Gebze'de çalışan Kurtköy'de ev alıyor. Bu da ihtiyaç ama şehir merkeziyle ilişkili olan insanlar için o taraftaki yerleşmeler hiçbir şey demiyor. Büyük hata işi merkezde olan insanları oralara yöneltmek. 'Arsalar hak ettiği dolulukta değil'

İstanbul'daki yapılaşmaya nasıl bakıyorsunuz?
Yeni yapılanlarla İstanbul'da konut fazlası var gibi görülebilir. Belki şu andaki nüfusu mas edebilecek stok var ama mevcut olanlar çok kötü. Çağdışı imar kuralları ile büyük kısmı kaçak yapılardan söz ediyoruz. Neye hizmet ettikleri belli değil. Var olanların yüzde 75'i yıkılıp yeniden yapılmalı. Artık tekil binalarla elden geçirip iyileştirme şansımız yok. Kentsel tasarım ölçeğinde uygulamalar gerek. Yeniye ihtiyaç var. Şehir bölgeleri muhakkak yeniden ele alınmalı. Öyle alanlar var ki aslında oralar boş. Dolapdere mesela. Orası İstanbul'un en merkezi yerlerinden biri. Harbiye'de Hilton sırasını düşünün; bir alt sokağa inin; oradaki yapılaşmayı düşünün. Oto tamirhaneleri, gecekondu gibi binalar... Orası o arsanın hak ettiği doluluk ve kalitede değil. O arsalar değerli.

İstanbul'un mimari anlamdaki karakteri nedir?
Sydney'de mesela denizden gelirken Opera Binası'yla karşılaşırsınız. İstanbul'a denizden gelirken Anadolu'dan Moda Burnu görülür. Burada arıtma tesisleri var. İşte İstanbul'un karakteri o şu anda.

'Yaratıcılığımız engelleniyor'

Mimarlar bir araya gelince en çok neden dert yanar?
Genelde kendi yapmak istediklerini engelleyenlerden şikayet ederler. Mal sahibi ya da belediye... Her şarta rağmen mesleği çok iyi yapan ve dünya çapında arkadaşlar var. Yatırımcılar ve meslek gelişti. Ama imar yönetmelikleri feci. Cesaretle yapılmış binalar beğenip bizim mimarımız neden yapmıyor deniyor ama imar yönetmeliğine göre 1 buçuk metreden fazla konsol yapamazsınız. Yaratıcılığımızı etkiliyor bu saçma sapan kısıtlamalar. Protokol olarak da münasebetsiz ve olayın şekillenmesini engelliyor. İstediğiniz kadar tasarlayın resmi prosedürden geçmeden inşa edilmiyor. Bu dirim da gidişatı kötü yönlendiriyor.

Çözümü öğrenciyken gördüm
"Öğrencilik yıllarımda Harbiye başlangıcından şu anki Cevahir'in bulunduğu yere kadar olan alanı total olarak kentsel tasarım olarak elden geçirip Nişantaşı aksıyla bağlayıp Fulya tarafını da kapsayan bir çalışma yapmıştım. Orada bir çarşı binası da yapmıştım aynı yerde fakat Fulya'dan oraya çok rahat çıkan yollar da yapmıştım. Projeler elimde değil ama şu anki çözümün bire bir karşılığıymış. Ben bunu 1973-74'te öngörmüştüm. Totalden bir planlama olmalı İstanbul'a böyle çözümler lazım."

Siteler çeşitliliğin bir parçası
"Kapalı siteler tabir edilen yerleşmeler çoğalıyor. Bu sitelerin kent yaşamına aykırı olduğu yönünde bir tartışma argümanı var. Bir kısmı da doğruluk taşır bu fikirlerin çünkü her yeri kapalı site olarak inşa etmek de doğru bir şey değil. Ancak bu siteler de şehirdeki dokunun bir türü. Sosyal yapının dışa vurumu. olmazsa olmaz bu çeşitlilikler. Biraz paralanmış insanlar daha korunaklı ve daha yakınında istiyor bazı şeyleri. Tercihtir bu. Çok insancıl mı ya da çözüm mü, değil ama bir tarz. Otobüs iyidir, evet, ama bu kimsenin araba kullanmaması anlamına da gelmemelidir. Hem araba, hem otobüs, hem metro olacak. Metropol bu. Kimse bunu yadsıyıp engelleyemez. Sınırlı bir bakış açısıyla değil, geniş bir objektifle bakmak lazım."