TMMOB Şehir Plancıları Odası, barınma krizinin kira artışlarına ‘yüzde 25 sınır’ koyma gibi kağıt üstünde kalan önlemlerle çözülemeyeceğini ifade ederek ‘kiralık sosyal konut’ uygulamalarının gündeme alınmasını tavsiye eden bir açıklama yaptı:
“Devletin en temel görevlerinden biri tüm yurttaşlarına sağlıklı yaşam alanlarında nitelikli barınma koşullarını sunmasıdır. Meşruiyet üretmek için en temel gerekçelerden biri ise yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlanmasıdır.
Yönetimler, yurttaşlardan alınan vergilerle güvenlik gerekçesiyle askeri harcama yapabilir, hak ve özgürlükleri askıya alabilir veya güvenlik gerekçesiyle istisna haline karar verip olağanüstü önlemleri hayata geçirebilirler.
Peki, yurttaşların barındığı konutların, kentlerin güvenli hale getirilmesi için kamusal bütçe ayrılması söz konusu olduğunda bu yavaşlığı, vurdumduymazlığı nasıl açıklayabiliriz?
Devletin verdiği güvenceye dayanarak kullanılmaya başlanılan ancak depremden sonra, yıkılan, ağır hasar alan binaların ücreti karşılığında, ‘cazip’ faiz oranlarıyla yeniden inşa edileceğine dair söylemler üreten bir yönetimin meşruiyetinden bahsedebilir miyiz?
Yalnızca mülk satın alabilecek ekonomik koşullara sahip kişilere konut üreten bir kurum olarak TOKİ’nin, yoksul yurttaşlara, güvenli barınma koşullarını sağlayacak kiralık sosyal konut üretme yönünde bir çalışmasına rastladınız mı hiç?
Hollanda’da, kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar tarafından sunulan kiralık sosyal konutların toplam konut stoku içerisindeki payı %33, toplam kiralık konut stoku içerisindeki payı %75; Avusturya’da toplam konut stoku içindeki payı %22, kiralık konut stoku içindeki payı %56 oranında olduğu için nitelikli koşullarda barınma hakkı sağlanabiliyorken, ülkemizde denetimsiz, sınırsız kira artış oranlarının yaşanması tesadüf müdür?
Kamu lojmanlarının kapatıldığı, konut kooperatiflerinin devre dışı bırakıldığı, konut sahipliği oranının yıldan yıla düştüğü; barınma ihtiyacının kişilere ait kiralık konutlar üzerinden sağlandığı bir düzlemde sağlıklı, güvenli konutlara erişim lüks haline getirilmişken, devletin bu süreçten neredeyse tamamen çekilmesi kabul edilebilir değildir.
Ülkemizde nitelikli ve güvenli barınma imkanına erişimin en temel araçlarından biri, kiralık sosyal konut üretimine geçmek ve böylelikle konut sunumunu kontrol altına almak iken %25 kira artış sınırı koyma gibi kağıt üstünde kalan önlemlerle barınma krizinin çözülemeyeceği açıktır.
Sellerde, yangınlarda, depremlerde kayıplar vermediğimiz; herkesin sağlıklı, güvenli alanlarda barınma hakkının tesis edildiği bir yaşam ve bu imkanları sunmak üzere başlatılacak sosyal konut hamlesiyle konut piyasasını düzenleyen, Anayasal görevlerini yerine getiren bir yönetim talep ediyoruz.”