Şehir Plancıları Odası’ndan Çevre Günü Açıklaması



Birleşmiş Milletler, 1972 yılında Stockholm’de düzenlediği zirvede 5 Haziran tarihini “Dünya Çevre Günü” olarak kabul etmiştir. Çevrenin şuursuz ekonomik gelişme güdüsü karşısında göz ardı edilmemesi gerçeğinin ilk kez vurgulandığı bu konferans tüm tartışmaları ve belirsizliği ile birlikte sürdürülebilir kalkınma kavramının da gündeme geldiği konferans olmuştur.

Çevre konusundaki duyarlılığı artırma adına kabul edildiği 1972 yılından günümüze tüm dünyada ekolojik yıkım hızlanarak artmıştır. Küresel ısınma, iklim değişikliği, hava kirliliği, doğal afetler, kuraklık gibi ekolojik yıkım süreciyle doğrudan ilişkili birçok süreç dünyamızı giderek yaşanamaz hale getirmektedir. Ancak küresel ölçekte gerçekleşen bu kriz ortamı faili belirsiz bir durum değildir. Fail açık ve nettir. Fail kapitalizmin kar ve sermaye artırımı güdüsüyle şekillenen irrasyonel, insanlık düşmanı ve doğa karşıtı üretim mantığıdır. En nihayetinde "çevre" çokça öne sürüldüğü gibi organik ve inorganik dünyanın kaba bir bileşeninden ibaret nötr bir kavram olmayıp aksine politik ekoloji perspektifiyle toplumlarca inşa edilen bir içeriğe sahiptir. Bu da onu söylemin ve sosyal, ekonomik, kültürel ve mekânsal yeniden üretimin bir parçası kılmaktadır.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Ülkemizde de sürdürülen neo-liberal ekonomik işleyiş, çevrenin tüm bileşenlerini tüketen duyarsız karar ve uygulamalar ekolojik yıkımın nedenidir. Artık ülkemiz, derelerin borulara hapsedildiği, ormanların ve meraların yağmalandığı, doğal varlıkların sermayenin yatırım planlarına kurban edildiği, bizzat yasal düzenlemeler marifetiyle bu uygulamaların hayat bulduğu bir ülke haline gelmiştir.

Bu durumun son örneği, Mayıs ayı içerisinde kanunlaşarak yürürlüğe giren "İmar Barışı" adı altındaki İmar Affı düzenlemesidir. Bu yasal düzenleme ile, çevremizin, doğamızın, ormanlarımızın, meralarımızın daha hızlı ve fütursuzca yağmalanmasının önünü açılmıştır. Bu gidişe dur demek zorunluluk, faile karşı mücadele ise sorumluluktur. Bu çerçevede kapitalizmin tüketimine karşı ortaklıkları artırmak ve dayanışma ağlarını güçlendirmek en gerçekçi çözüm yöntemidir. İşçi sınıfının emeğini sömürenler ile doğayı yağmalayanlar;  işçi ölümlerine sebep olanlar ile, ormanlarımızı yok eden, derelerimizi kurutan odaklar aynıdır. Dolayısıyla, çevre mücadelesi, kapitalizme karşı mücadelenin esas unsurlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle emek-sermaye çelişkisi, doğa-sermaye çelişkisi ile iç içe geçmiştir ve karşı mücadele de ortak olmalıdır.