TMMOB Şehir Plancıları Odası'nın, son yaşanan çevre olaylarına dair yaptığı basın açıklaması şu şekilde;
"Kapitalizm tarih sahnesine ilk çıktığı andan itibaren temel hedefi sermaye birikimi ve kar hırsı olmuş ve bu hedefe ulaşmak için sömürdüğü iki alan olmuştur: Doğa ve Emek.
Kapitalizm tarihsel süreç içerisinde üretim ve tüketim süreçlerini örgütleyip ölçeğini büyütürken bu iki alanda da sömürünün şiddeti ve oranı artmıştır. Ülkemizde neoliberal politikaların en katıksız uygulayıcısı olan AKP döneminde bu iki alanda yaşanan sömürü artık yıkım noktasına varmıştır. Kar hırsıyla gözü dönmüş şekilde sermaye kesimi acımasızca emek sömürüsünü derinleştirirken, üretim sürecinde basit bir hammadde ve kaynak alanı olarak gördüğü doğal alanlara saldırısını da hızlandırmıştır.
Bu durum kendini en açık ve net şekilde kamuoyuna yansıyan örnekler üzerinden göstermektedir. Salda Gölü, Kaz Dağları ve Munzur özelinde yaşanan gelişmeler bunun en güncel örnekleridir. Ülkemizin ender güzellikteki bu doğal alanları vahşi bir taarruz altında hızla yok olmaktadır.
Salda Gölü Yapılaşmaya Açılamaz
Dünyaca ünlü Salda Gölü kapalı bir göl havzası olması sebebiyle oldukça kırılgan bir ekosistem yapısına sahip, üzerinde Tabiat Parkı statüsü ile beraber doğal sit alanlarının bulunduğu özellikli bir alandır. Türkiye`nin en derin gölü olma özelliğine de sahip olan bu alan barındırdığı özel kumul yapısıyla ülkemizin en özel sulak alanlarından biridir. Tüm bu özelliklerine binaen son yıllarda popüler hale gelen ve ziyaretlerin yoğunlaştığı bu alanın bunca özelliğine ve kırılganlığına rağmen alanda turizmi artırmak adına yapılaşmaya açılmak istenmesi turizm ve inşaat sermayesine kar sağlamaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Bu noktada açık şekilde belirtmek gerekir ki turizmin geliştirilmesi elbette istenen bir durumdur. Ancak ekosistem yapısının ve peyzajın yüksek seviyede kırılgan olduğu Salda Gölü gibi bir alan özelinde turizmi geliştirmeye yönelik yapılacak hamleler hiçbir şekilde yapılaşmaya dönük, insan ve yapı yoğunluğunu artıracak nitelikte olmamalıdır. Birincil öncelik alanın doğal yapısını uzun yıllar korumak ve bu amaç doğrultusunda her türlü kısıtlamaya başvurmak olmalıdır.
Ancak kamuoyuna yansıyan haberler tam tersi yöndedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından alanın Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi ilan edilerek Salda Gölü'nde mescit, otopark, tuvalet, duş, büfe, kafeterya, vb. düzenlemelerin yapılacağı açıklanmıştır. Gerekçe, bu haliyle korunamıyor olmasıdır.
AKP yıllar içerisinde yaptığı uygulamalarla koruma statülerinin içeriğini boşaltmış ve onları yapılaşmanın önünü açacak sinsi birer silah haline getirmiştir. Özel Çevre Koruma Bölgeleri bunların en başında gelmektedir. Geçmişte Özel Çevre Koruma Bölgeleri, kısmi özerkliği bulunan ve Başbakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteren Özel Çevre Koruma Bölge Başkanlığı tarafından yönetilen alanlar iken, günümüzde bu kurum kapatılmış ve Özel Çevre Koruma bölgeleri sadece planlarda bir gösterim alanı haline dönüşmüştür.
ÖÇK olarak ilan edilen birçok bölgede bugün gelinen vahim sonuçlar ortadadır. Uzun göl ÖÇK olarak ilan edilmiş ve bugün doğal yapısı baştan aşağıya bozulmuştur. Gölbaşı yine bir başka Özel Çevre Koruma Alanı olup, günümüzde yoğun kullanım ve yapılaşmanın ve doğaya uygun olmayan çevre düzenlemelerinin bulunduğu doğal özelliği bozulmuş bir alandır. Salda Gölü`nü bekleyen acı son ne yazık ki bu örneklerin bir benzeri olacaktır. Doğal ve bakir haliyle ilgili Bakanlıkça korunamayan alanın, yapılaşarak nasıl korunacağı sorusu ise yanıtsızdır.
Kazdağları, bu tutumun kamuoyuna yansıyan tekil bir örneğidir. Bu yıkıcı süreç ülkemizde uzun yıllardır şiddetli ve vahşi bir şekilde devam etmektedir. Isparta, Burdur Antalya bölgelerinin neredeyse tamamı mermer maden ocaklarıyla vahşice yağmalanarak ve delik deşik hale getirilmektedir. Artvin bölgesi yine bakır madenciliğinin usulüne uygun olmayan faaliyetleri neticesinde tüm doğal özellik ve güzelliklerini kaybetmeye mahkum edilmiştir.
Munzur Dağları Madene Kurban Edilemez
Bugün ülkemizde madencilik sektörü, iktidarın kendine sağladığı güçle coğrafyamız üzerinde hiçbir alana saldırmaktan geri durmamaktadır. Kazdağları ile birlikte ülkemizin en özel nitelikli milli parklarından birine ev sahipliği yapan Munzur Dağları da bugün madencilik sektörünün tehdidi altındadır. Munzur Dağları'nın barındırdığı ekolojik yapı, doğal peyzaj ve biyoçeşitlilik bu faaliyet sonunda geri dönülemez şekilde zarar görecektir.
Tüm ülkemizde pervasızca sürdürülen bu saldırılar göstermektedir ki AKP iktidarı bu ülkenin dağının, taşının, gölünün, ağacının, hayvanının ve insanının yanında değil, tartışmasız sermayenin yanındadır. Ve kriz ortamının da etkisiyle gözü dönmüş sermaye kesimine kar elde edebilmesi için yer altı ve yer üstü tüm değerlerimizi çekinmemektedir. Bu sürece dur diyebilmenin tek yolu mücadele eksenini genişletebilmektir. Çünkü emeğimizi sömürenler aynı zamanda doğamızı sömürenlerdir. Bu çerçevede yaşadığımız süreç faili belirsiz bir seri cinayetler silsilesi değildir.
Ülkemize karşı bu katliamları gerçekleştirenler bellidir. Bu katliamı gerçekleştirenler, rant uğruna hiçbir değer ve güzelliği yağmalamaktan çekinmeyen sermaye kesimi ve bu kesimin payandalığını yapan AKP hükümetidir. Bu katliamlara karşı ülkemizin canlı cansız tüm değerlerini savunmak, yegane kurtuluş yolumuz, geleceğimize, ülkemize ve dünyamıza karşı sorumluluğumuzdur. Dünya ile beraber ülkemizin ekolojjik bir yıkıma doğru hızla yol aldığı günümüzde tek çözüm, emek, kent ve ekoloji eksenli mücadele alanlarını birleştirebilmektir.
Bu amaç uğruna, TMMOB Şehir Plancıları Odası, Kaz Dağları'ndan Munzur'a, Salda Gölü'nden Hasankeyf'e, Eskişehir'den Sinop'a, Şirince'den Amanos'a ülkenin tüm doğal ve kültürel varlıklarını koruma adına mücadelesini yılmadan, durmaksızın ve kararlılıkla sürdürecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."