Sanat Tarihimizin Demirbaşları

Özel sanat müzeleri Türkiye'de kendi gündemlerini yaratmaya başladığından beri, Devlet Resim Heykel Müzesi'nin trajik hali iyice çarpıcı bir hal aldı. Bu kurumun akan çatısı, kötü koruma koşulları, olmayan izleyicisi çok eski bir konu. 70'lerde, 80'lerde hep müzeyi daha iyi bir hale getirmek için uğraşılmış, olmamış. 2000'lerde sadece Radikal'de ikişer sene arayla benzer haberler yaptık. 2006'da Mahmut Hamsici'nin yaptığı haber müze müdürü Prof. Ferid Özşen'in gözyaşları içinde durumu anlatmasıyla epey bir ilgi çekmiş, sonunda Devlet Bakanı Abdüllatif Şener durumla ilgilenince iyi kötü bir restorasyon ödeneği çıkartılmıştı.

Ferid Özşen, memur tedirginliği içinde etliye sütlüye bulaşmayan birisi değil, müzenin bugünü ve geleceği için fikirlerini açıklamaktan çekinmiyor. Nitekim, hafta sonu AICA Türkiye ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nün düzenlediği konferansta da açık konuşmuş, pazartesi günü bu sayfalarda okuduk. Müzenin günümüz koşullarına yanıt veremediğini, en temel sıkıntısının bir üniversiteye bağlı olmaktan kaynaklandığını anlatmış.

Malum, Resim Heykel Müzesi'nin binası Milli Saraylar'a bağlı, çünkü Dolmabahçe Sarayı'nın bir parçası. Müzenin koleksiyonu ve yönetimi ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde. Bir görüşmemizde Özşen, tarihi bir eser olan binada, değerli tabloları korumak için gerekli olan düzenlemeleri yapmanın imkânsızlığını anlatmıştı. Eski Veliaht Dairesi olan binayı 'saray' biçiminde düzenleyip, sadece oryantalist ve klasik Türk resminin yer alacağı bir müzeye dönüştürmek ve modern yapıtları yeni bir binaya taşınmak en iyi çözüm. Ama böylesi önemli bir kararı verip, yatırımı yapmak müzenin bağlı bulunduğu üniversiteyi aşıyor. Üniversitenin müzeyi hak ettiği yere taşıyacak atılımı yapmaya ne gücü ne enerjisi var.

Öte yandan üniversite, kendi tarihini barındıran bu müzeden vazgeçemiyor. Bir özel kuruluşun bu işe sahip çıkması ise imkânsız; devlet ya da üniversite, kendi ismini öne çıkartacak birilerine Resim Heykel Müzesi'ni devretmek istemez. Çünkü bu müze aslında Batılılaşma tarihimizin simgelerini barındırıyor. 'Türk resmi'ni oluşturma sürecinin tüm önemli basamaklarını kapsayarak, önemli bir hafıza oluşturuyor. Resim Heykel Müzesi'ne, modern Cumhuriyet adına büyük bir temsiliyet görevi yükleniyor; işte mevcut yapının taşıyamadığı da bu yükümlülük.

Türk resim tarihinin odağı, bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan Akademi ya da daha eski ismiyle Sanayi-i Nefise Mektebi. Osmanlı döneminin ilk ressamlarından bazıları, Cumhuriyet'in ilk dönem sanatçılarının neredeyse tümü orada çalışmış. Bu tek merkezli tarihin göz kamaştıran arşivi de Resim Heykel Müzesi'ni oluşturmuş. Bugün, Resim Heykel Müzesi'ne başvurmadan Türk sanat tarihine ilişkin kapsamlı bir sergi açmak neredeyse mümkün değil.

Koleksiyonunun büyüklüğüne karşın işletmesinin ve binasının zayıflığı, Resim Heykel Müzesi'ni sadece 'saklayıcı' bir kuruma dönüştürüyor. Kimilerinin müzeden ve üniversiteden beklediği de bundan ibaret, Türk milleti adına sanat tarihimizi koruyup saklamak. Devlet ciddiyeti ve titizliğiyle yapılan bu saklama, yapıtları kolektif hafızanın parçası olacak yapıtlar olmaktan çıkartıp birer 'demirbaş'a dönüştürse bile...

Oysa Resim Heykel Müzesi Türk sanat tarihini barındırma yükümlülüğüne uygun bir esnekliğe ve enerjiye kavuşmalı. Bunun için Türkiye sanat dünyasının ortak bir kararlılık ve cesaret geliştirmesi gerekiyor. Ondan sonra da gerekli siyasi irade aranmaya başlanabilir. Aksi takdirde Türk sanat tarihi bir 'demirbaş' olarak kalmaya biz de Resim Heykel Müzesi'nin perişanlığını konuşmaya devam edeceğiz.