'İstanbul'un Mimari Kimliği Yok; Herkes Hevesini Alıyor'
Diplomasını işini yapmak için izin belgesi gibi gören mimar Mutlu Çilingiroğlu, Türkiye'deki mimarlık anlayışını eleştirerek, kendini beğenmenin sorgulanması gerektiğini söylüyor. Meslek hayatına işin mutfağında, mimar ağabeyinin getirgötür işlerine yardımcı olarak başlayan Mutlu Çilingiroğlu, 1974 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olduğundan beri aralıksız çalışıyor.
Emlak Bankası Bahçeşehir Yerleşkesi'ndeki K ve L tipi villalar, Capitol Alışveriş Merkezi, Refiye Soyak Camii gibi yapıların mimarı Çilingiroğlu, İstanbul'un mimari kimliği olmadığını, kendisi de dahil herkesin hevesini aldığını belirtiyor ve "Mimarlık haddini bilmektir. Çok büyük laflar etmek yerine yaptığın işi düzgün yapmak gerekir" diyerek mütevazılığını dile getiriyor.
Mesleğe nasıl başladınız?
Benden 11 yaş büyük ağabeyim iyi bir mimardı. Somut olarak ondan etkilendim. Bürosunda çalıştım. Çömezdim ve getir-götür işleri yaptım. Bu mesleği sevmenin tekniğini ve düşünce birikimini ondan öğrendim. O çok yarışmaya katıldığından çok sabahlardık. Ben de mimarlık okumaya karar verdiğimde, ağabeyim performanslı bir mimar olduğundan 'Ağabeyin mi yaptı'larla çok karşılaştım ve bu yüzden İsviçre'ye gittim. Yanımda kimse olmadan ne olduğunu göstermek için...
Deneyimli bir mimar olarak İstanbul'un mimarisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul'un kimlikli bir mimari yapısı olduğunu düşünmüyorum. Şu andaki yapı neticede İstanbul'un güncel mimari yapısı. Herkes hevesini alıyor; ben de dahil! İstanbul'un bir imar planı ölçeğinde işleyen konsept anlayışı yok. Daha çok parsel büyüklükleri ve mülkiyete dayalı bir oluşum var. Yüzde 40'ı, 50'si ruhsatsız dense de, neticede yüzde 60 da ruhsatlı yapı var. Hepsinin de altında bir meslektaşımızın imzası...
'Herkes mimar oldu'
Nasıl önüne geçilir hoş görünmeyen yapılaşmanın ve plansızlığın?
Mimarlık diploması almak o işi yapmak için bir izin kağıdı. O yatırımı yapan kişide, o çevrede yaşayan insanlarda çevreye sorumluluk duygusu oluşmamışsa, önce menfaat geliyorsa 'ne olursa olsun' zihniyeti varsa bunu toparlamak çok zor. Kişisel özeniniz kalıyor bölgeyi güzelleştirmek adına. Eğitim ve sorumluluk tabii ki en önemli öğeler. Cephe özelliği, kullanılan malzemeyle sokağa verilen duyguyu yapıya aktarabilmek mühimdir. Bakıyorsunuz, 100 sene önce yapılmış yapılarda bu duygu var; insanlar o sorumluluğu taşımış. Sıva, beton, plastik doğrama ve alüminyum çıktı; mimar olmaya gerek yok ki! Herkes mimar oldu.
Mortgage'nin gelişiyle ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz?
Mortgage'nin yurtdışında örnekleri var. Herkes; banka, inşaat firması ve alıcı verdiği sözü tutarsa korkacak bir şey yok. Şu bir gerçek ki, inşaat sektörü de hem istihdam hem sermaye oluşumu açısından ekonominin lokomotifi. Bu sistemin anlamı, herkes borcunu ödesin; bankalar parasını, inşaatçılar konutlarını satsın; insanlar konut sahibi olsun, sistem de dönsün! Bir seferde sermaye bulup konut sahibi olamayan düzgün ve sorumlu insanlar için iyi bir sistem.
Son dönemde iyice yoğunlaşan konut projeleri ve Türk mimarlarının geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'de kredi kartı olayında görüldüğü gibi ayaklar yorgana göre uzatılmıyor. Bu projeler de krediyle, yani borçla satılıyor. Ne olacağı belli olmaz. Dolayısıyla şüpheyle yaklaşsam da inşallah sistem işler; bankalar emlakçı olmaz. Mimari olarak ise, sonuçta meslektaşlarımız yapıyor o projeleri de. İş anlamında başarılı görülüyor ancak satış öncesi pazarlama teknikleri ile olacağından daha gösterişli ve güzel sunulan resim projeler ve gözboyama da var.
Fakat düzenli bir yerleşim olması açısından pozitif. Mimarların değerlendirilmesinde şuna bakmalıyız: Seviye nerede ki biz onun neresindeyiz. Fikir üretme ve dizayn yapma derseniz, Türkiye çapındayız. Üremiş fikirleri uygulamakta bir heyecanımız olsa da mesleği ileri taşıyamadık; ben de dahilim tabii buna. Türkiye'deki mimarlık anlayışı, kalitesi daha yukarıda olsaydı, biz nerede olurduk? Bunu herkesin sorması lazım. Kendini beğenmiş olmanı sorgulayacaksın!