“Sanatçının görevi, devrimi karşı konulmaz kılmaktır.”
İtalya’nın başkenti Roma’nın halen kullanımda olan en eski tiyatrosu Teatro Valle’nin hikayesini, sözcüleri bu deyişle özetliyor.
Roma’nın merkezinde, 1727'den beri ayakta duran Teatro Valle'de yüzyıllardır şehrin en büyük oyuncuları, şarkıcıları sahneye çıkmış; Pirandello'nun 'Yazarını Arayan Altı Karakter' eserinin dünya prömiyeri de 1921'de burada yapılmış. Roma kültür-sanat hayatının en karakteristik merkezlerinden biri olan tiyatronun son yıllardaki hikayesi ise sahnesinde sergilenen oyunlara konu olabilecek cinsten. Teatro Valle’nin öyküsü, dünyanın birçok bölgesinde görülen 'occupy' eylemlerinin belki de en mutlu sonla biteni.
İtalya’da birkaç yıldır hayatın her alanında hissedilen ekonomik kriz Teatro Valle’yi de vurdu. Son 40 yıldır İtalyan Tiyatro Kurumu'na (ETI) bağlı olan Teatro Valle, devletin kriz nedeniyle kültür harcamalarını kısmasıyla zora girdi. Silvio Berlusconi’nin başbakanlığındaki hükümetin Ekonomi Bakanı Giulio Tremonti, “Kültür karın doyurmuyor” diyerek 2010'da ETI’yi kapatma kararı aldı. Ve Teatro Valle’nin de özelleştirilmesi gündeme geldi.
İşte bu noktada, tiyatronun Roma’nın kültür sanat dünyasının yeri doldurulmaz parçalarından biri olduğunu düşünen sanatçı ve sanatseverler eyleme geçti. Özelleştirme kararının çıktığı 14 Haziran 2011 günü, tiyatro 50-60 kişilik bir grup tarafından işgal edildi. Teatro Valle’nin kimlik değiştirmeden korunmasını isteyen bu grup, gün geçtikçe büyüyerek örgütlendi. Öyle ki Nobel ödüllü Dario Fo’nun da aralarında yer aldığı çok sayıda önde gelen sanatçı ve düşünür işgal hareketine maddi ve manevi destek verdi. Yönetmen Francis Ford Coppola da birkaç hafta önce Venedik Film Festivali’nde yaptığı bir konuşmada Teatro Valle’deki işgal eylemini övdü.
Emek ve Gezi'ye destek
Teatro Valle işgalcileri, hem internetteki sosyal paylaşım siteleri üzerinden hem de çeşitli etkinlikler düzenleyerek diğer ülkelerdeki benzer eylem ve protestolara da destek verdi. Teatro Valle, 'Türkiye’deki muadili' sayılabilecek Emek Sineması ile Gezi Parkı protestocularının da 'fikren' yanında yer aldı.
Tam 2 yıl 3 ay boyunca tiyatro binasında yatıp kalkan, yemeklerini burada ortaklaşa hazırlayıp birlikte yiyen işgalci grup, tiyatronun ismini de 'Teatro Valle Occupato' (İşgal Altındaki Tiyatro Valle) olarak değiştirdi. İşgal boyunca tiyatroda hemen her gün paneller, tiyatro gösterileri, konserler düzenlendi. Ücretsiz olarak da izlenebilen bu gösterilere, isteyenler de 'gönüllerinden kopan' miktarlarda bağışta bulunarak katıldı. Ve sonunda 16 Eylül pazartesi günü bu bağışlarla bir vakıf kurularak tiyatronun idaresi, bağışçılardan oluşan 5 binden fazla kurucusu bulunan bu vakfa devredildi.
Deutsche Welle Türkçe'nin Övgü Pınar imzasını taşıyan haberine göre vakfın doğuşu, İtalya’da yeni bebek doğan evlere asılan kurdelelerin tiyatronun kapısına asılmasıyla kutlandı. İtalya’nın en saygı duyulan politikacı ve hukukçularından Stefano Rodota, vakfın kuruluşunu “Bugün tarihi bir adım atıldı. Bugünden itibaren yeni bir tür kurum var: Ne kamu malı ne özel mülk! Halkın malı!” sözleriyle tebrik etti.
İşgal eylemcileri ve destekçileri, vakfın kurulmasıyla birincil hedeflerine ulaşmış olsalar da daha büyük bir amaç için çalışmaya devam ediyorlar: Daha eşitlikçi, paylaşımcı, katılımcı bir toplum ve siyaset için bilinç oluşturmak. Teatro Valle’de vücut bulan hareketin amacı, tekelciliğin yok edilmesi, kamu fonlarının adil ve şeffaf şekilde dağıtılması, kültür alanına siyasetin karıştırılmaması ve çalışanların refahının sağlanması. Ekonomik krizin sonucu olarak ortaya çıkan ve kurulu düzene isyan hareketine dönüşen Teatro Valle’nin hikayesinin gerek İtalya’da gerekse dünya çapında toplumsal bir devrime örnek teşkil edip etmeyeceğini ise zaman gösterecek.