Tarihi eserleri ve taşınmaz kültür mirası zenginliğiyle
bilenen ülkemizde eserlerin korunması için yapılanlar dudak uçurtuyor.
Vakıflar, Kültür Bakanılığı,
belediyeler ellerindeki tescilli kültür varlıklarını
restorasyon adı altında geri dönüşü olmayan tahribatlara neden
oluyor. Röleve, restutite projeleri yapılmadan gelişi güzel ehli olmayan
şirketlere verilen ihaleler neticesinde pek çok tarihi bina eski halini aratır
boyutlara geldi. Çünkü restorasyon konusunda kurumlar ihaleyi uzmanlıklarına
göre değil en düşük rakama göre veriyor. İhalelere baraj inşaatı yapan şirketler
bile girebiliyor. Mesela Ayasofya Müzesi’nin türbe
restorasyonlarını asıl işi çanta imalatı olan bir şirket almıştı.
Türkiye’de, tarihi binalarda ‘koruma ve güçlendirme’ adı altında yapılan
restorasyonlar sırasında tarih adeta başka formatta tekrar yazılıyor. İşte bu
‘restorasyon facialarına’ birkaç örnek.
Kapı bel verdi
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Sivas’taki Divriği Ulu
Cami bugüne kadar yapılan hatalı restorasyonların kurbanı oldu. Taş
işlemeciliğinin en harika örneği olan ‘Çarşı Kapı’ yıllar önce
yapılan yanlış müdahaleler neticesinde çökme tehlikesi yaşıyor. Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay, “Arka tarafta camiyi baştan başa çevreleyen
betondan bir kuşak yapılmış. Bu yanlış uygulama camiye çok büyük baskı yapıyor.
Mimari yapı bel verdi. Yanlış müdahaleler maalesef eseri bu duruma getirdi”
diyor.
40 yıllık Sümela işkencesi
Trabzon’un simgelerinden biri sayılan ‘Sümela Manastırı’nda
40 yıl süren ve 2007’de tamamlanan çalışmaların sonucunda manastırın duvarları
betonla örüldü. Onarım çalışmalarında yerli taş yerine, Bayburt’tan kamyonlarla
getirilen yontulmuş taş kullanıldı. Pencere önleri çimentoyla kaplandı. Dönemin
Maçka Belediye Başkanı Ertuğrul Genç, manastırdaki çalışmalarda
içerde hiçbir sanat tarihçisinin bulunmadığı açıklamasını yapmıştı.
Külliye içi Amerikan mutfak
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki Seyyid Battal Gazi
Külliyesi, restorasyon sonrasında orijinal halinden çok farklı bir hale
getirildi. Normalde mermer olan külliye sütunlarının yerine beton sütunlar inşa
edildi. 1. Alaaddin Keykubat dönemine ait eserin içine, Amerikan tarzı mutfak ve
modern tuvaletler yapıldı.
İznik’te beton kubbeler
Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce 2007 yılında restorasyon kapsamına alınan
İznik’teki Ayasofya Müzesi’nin restorasyon çalışmaları
sırasında müzenin kubbelerinin onarımında harç kullanıldı ve eser üzerindeki tüm
açıklıklara cam yerleştirildi. Vakıflar Müdürlüğü, yöneltilen sorulara “Evet
betonla sıvandı ama üzeri horasan harçla derz yapılacak” cevabını vermişti.
Yenileme nasıl yapılmalı? Uzmanlar anlatıyor
Sorun ihale yönteminde
Aslı Özbay (Mimar / Restorasyon Uzmanı): Türkiye’de mimarlık
alanındaki birçok konu gibi, restorasyon konuları da gerektiği gibi
algılanamıyor. Seyyid Battal Gazi Külliyesi’nin restorasyon projesinde mermer
sütunların söküldüğü haberleri yanlış: O kolonlu bölüm asırlar önce, Yeniçeri
İsyanları’ndan sonra yıktırılmış. Ama bu böyle diye, kolonları yeniden
mermelerle yapma zorunluluğu yok! Burada temel sorun, ihale yöntemleri yüzünden,
olması gerekenin çok altında fiyatlarla restore edilen yapıların, sonunda ‘ucuz
etin yahnisi’ görüntüsüyle karşımıza çıkması... Restorasyon süreçlerinde kamu
kurumları yapılanları gerektiği gibi denetleyemiyor. Projelerin mimarları, zaten
bütünüyle uygulama sürecinin dışında tutuluyorlar ve hiç denetleyemiyorlar.
Sonunda iş müteahhidin insafına kalıyor. Seyyid Gazi gibi birçok yapının başına
bu geliyor.
Uzman eleman çok az
Kerem Erginoğlu (yüksek mimar): Maalesef Türkiye’de bu
konuda iyi yetişmiş eleman sayısı az. İyi bir restorasyon yapabilmek için,
yapılmış olan yapıyı iyi analiz edebilmek gerekiyor. Yapının yapım tekniğini ya
da yok olmuşsa yapılış tekniğini bilmek gerekiyor. Bu bilgi üzerine mimarın
tasarımını oluşturması gerekir. Yapının bir müze yapı olması ya da aynı işlevini
devam ettirmesi durumunda göz ardı edilemeyecek önemli bir konu yapının ayakta
kalabilmesini sağlama sorumluluğu... Tıpkı Mimar Sinan’ın Ayasofya’ya eklemiş
olduğu taş payandalar gibi... Şayet bu payandalar yapılmasaydı Ayasofya’yı bugün
ayakta göremezdik.
‘İhya’ etmeye odaklı
Prof. Aykut Köksal (Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi): En büyük sorumluluk, Vakıflar’ın yönetimine ait. Bunun
pek çok nedeni var: ‘Koruma’nın yanlış kavramsal tanımı, bilgi eksiklikleri,
tümüyle ters çalışan yani önce yükleniciyi belirleyen, daha sonra da ona
restorasyon projesi yaptıran prosedürler, restorasyon uzmanlık eğitimlerinin
zayıflığı, uygulamaya ve denetime ilişkin temel etik sorunlar ve son olarak da
eserden önce yükleniciyi korumaya odaklanmış çarpık bir sistem.
Ne var ki, bunlardan da önce, mevcut hâkim zihniyet, doğru bir korumacılığın
önündeki en büyük engel. Vakıflar’ın bir kurum olarak varoluşu, öncelikle ‘ihya’
etmeye odaklıdır, halbuki doğru bir restorasyon, çoğu kez ‘ihya’ taleplerinin
sınırlanmasını gerekli kılar.
Tabii bütün bunlara bir de duyarsızlığı eklemek lazım. 1999 depreminden sonra
Mimar Sinan’ın Fındıklı’daki Molla Çelebi Camii’nin minaresi sökülüp yeniden
yapıldı. Sökülen minare hafif konik geometrisiyle zarif bir profile sahipti.
Bunun yerine yapılan minare ise tüm oran ve ölçüleri bozulmuş olarak düz bir
silindir gibi yükseliyor. İstanbul’un göbeğinde, Mimar Sinan’ın kendi adını
taşıyan bir üniversitenin yanı başındaki camisinin başına bu geliyorsa,
Seyitgazi’deki külliye ucuz kurtulmuş bile diyebiliriz.