Cumhuriyet'ten Erk Acarer'in haberine göre, Eyüp’e bağlı 7 köyün tamamında büyük tahribat var. Adım başında bir şantiye göze çarpıyor. Üstelik bu inşaat alanlarının büyük kısmının ne 3. köprü ne de 3. havalimanıyla ilgisi var. Ağaçlı, Akpınar ve İhsaniye köylerinde yaşayanlar durumu şu sözlerle özetliyor: “Havalimanına da köprüye de mani olamadık. Doğayı tükettiler. Ancak katliam bitmek bilmiyor. Bağlantı yolları için de çevreyi yaşanmaz hale getiriyorlar. Her yerde şantiye var. Pek çoğu, çevrede yapılacak inşaatlar için. Köprü ve havaalanı nedeniyle değerlenen arazilere plazalar dikip milyon dolarlara satacaklar. Henüz şantiyeler kurulmadan arazi spekülatörleri bölgeye akın etti. TOKİ bina yapacak. Bunları alıp çok daha yüksek değere satacaklar. Köylülerin elindeki arazileri yok pahasına kapatmak istiyorlar. Topraklarımız için önce 170 TL’lik birim fiyat önerdiler. Ancak çevreci ve aktivistlerin eylemleri kendilerini rahatsız ettiği için, işi daha çabuk sonlandırmak için kesenin ağzını açtılar, fiyatlar yükseldi. Buna rağmen henüz kimse arazisini satmadı. Yaşam alanlarımızı korumak için direneceğiz.”
Doğa bitti
Yaşam alanlarındaki deformasyon gözle görülenin çok ötesinde. Bir zamanlar, Tosun Paşa ve Leyla ile Mecnun gibi filmlerin çekildiği büyük kum tepeleri yok olmuş durumda. İşin nostaljik boyutu bir yana, buralarda yetişen “kum zambağı” gibi endemik türler artık yetişmiyor. Denizden çekilen kum sayesinde 15 balık türünün tükendiği söyleniyor. Yaşam alanları yok edilen hayvanların şaşkına döndüğü ve şehirlere indiği zaten biliniyor. Sulak alanların yok edilmesi hayvancılığı bitirirken pek çok türün de yaşamını etkiliyor. Sözgelimi, sudan yoksun kalan leyleklerin, yön duygularını kaybederek iki yıldır göç edemedikleri söyleniyor. Bölgede, çevre katliamının yanı sıra başka tatsız ayrıntılar da dikkat çekiyor. Çöplükler büyütülmüş durumda. Esen lodos kokuyu çok uzak yerlere kadar taşıyor. İstanbulluların parasıyla yapılan 800 dönümlük hayvan barınağı da işlevsiz. Burası büyük ihtimalle hiçbir hayvana ev sahipliği yapamayacak. Ranta teslim edilip açılmadan yıkılacak.
‘Tehdit ediliyoruz’
Çevredeki köylüler, gün geçtikçe daha da tahrip edilen yaşam alanlarının en azından bir bölümünü kurtarmak için mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Ne var ki açık bir biçimde tehdit edildiklerini de dile getiriyorlar. Üzerlerinde büyük bir baskı oluşmuş durumda, yıldırma politikası izleniyor. Bu politikayı ve belli başlı sorunlarını şu sözlerle aktarıyorlar: “TOKİ’nin istimlak kararı var, arazilerimizin ederi belli değil. Bizlere, kendi düşündükleri bedeli verip arazilerimizden atacaklar diye korkuyoruz. Kuzey İstanbul AŞ, maden ruhsatıyla kum çekiyor, kıyı şeridi değişiyor. Sahildeki kumsalı paravanla kapatıp halkı sokmayacak kadar cüretkâr davranıyorlar. Bizi buradan atmak için hizmet getirilmiyor. Okul beklentimiz var ama yapılmıyor. Öğretmen yok. Çocuklarımız okula gitmek için kilometrelerce yol yürüyor. Köy yolu, tamamen şirketin kamyonlarına tahsis edilmiş durumda. Çocuklarımız onların arasından geçip okula gidiyor, bir ölüm yaşanmasından endişe duyuyoruz. Başıboş köpekler bölgeye getirilerek kaderlerine terk ediliyor. Tüm bunlarla birlikte bizi bezdirmek için elektriklerde de sorun yaşanıyor. Kesintiler bitmek bilmiyor.”
Rant için mezarlık yıktılar
Üçüncü köprü ve üçüncü havalimanını yapan şirketler ve onların taşeronları konu rant olduğunda, insanın inançlarını ezip geçmekten de çekinmiyor. Madencilik yapan taşeron bir firmanın şantiyesini kurmak için İhsaniye köyünün mezarlığını tamamen yıkmış olması insanı şaşırtıyor. Köyün sakinlerinden Müyesser Karaca, bir süre önce mezarlığı ziyaret etmek istediğini ama gördükleri karşısında şaşkına döndüğünü şöyle anlatıyor: “Geçen bayramda yakınlarımın mezarına çiçek koymak istedim ama şantiye olduğunu gördüm. Belediye ve mezarlıklar müdürlüğüne gittik. Kimse ilgilenmedi. Muhtar konunun kapanmasını istedi.” Görüştüğümüz şirket yetkilisi Akın Kartal ise konuyla ilgili olarak ilginç bir açıklamada bulunarak “Vicdanım rahat değil” diyor.