Prof. Dr. Kemal Çorapçıoğlu / MSGSÜ Rektör Yardımcısı - Mimarlık Bölüm Başkanı

Öncelikle globalleşmenin iyi bir tanımını yapmalıyız. Globalleşme neyi hedefliyor ve bu hedefler içerisinde dünya ekonomisi nasıl biçimleniyor? Çünkü ekonomiyi iyi tanımlayamazsınız, mimarın yerini tanımlayamazsınız. Gelişmiş ekonomilerde bir finansör olmazsa mimarlık faaliyeti kısırlaşıyor; projeler kağıtta kalıyor. Mimarlık tarihine baktığınız zaman, öncü olan binalar ve mimarların arkasında büyük finansörler var. Dünyadaki sermaye hiyerarşisinde, yukarıdan aşağıya doğru bir sıralama var. Türkiye'nin buradaki yeri çok önemli. Türkiye'nin sermaye yapısı nedir, mimarlar bundan ne kadar pay alıyorlar ve bunun ne kadarını kendi mesleki alanlarında kullanıyorlar, halkın ekonomik gücü nedir? Bunları doğru tanımladığınız zaman, mimarlık eğitiminin hedefi ortaya çıkacabilir. Bizim hedefimiz büyük küresel organizasyonlar için adam yetiştirmek mi? Türkiye'de demin tanımladığımız ekonomik çerçeve içerisinde değişik sosyal grupların mimari çözümlerini düşünen ve her bir alan için rasyonel çözümler üreten mimarlar yetiştirmeyi hedeflememiz gerek. Yani biz burada star yetiştirmeyi hedeflemiyoruz, star nasılsa yetişiyor. Biz, temel kavramları iyi bilen, ülkeyi iyi tanımış, rasyonel çözümler üretebilen mimarları hedeflemeliyiz. Bu açıdan bakarsak, globalizm öncesi post modern dönemde siyaset ve bunun etkisinde mimarlar, bu akımın rüzgarına kendilerini kaptırdılar ve ülkeye artı bir katkıları olmadı. Kaynaklar akılcı kullanılmadı. İstanbul'da bu dönemde yaklaşık yüzde 60'lara varan bir kaçak yapılaşma var. Bu, mimarlık hizmetlerinin buralara ulaşamadığı anlamına geliyor. Bir ülkenin en büyük metropolünde yüzde 60'ı denetimsiz, kayıtsız yapılaşmışsa, bu her şeyden önce ülke için bir kayıptır. Bugün geldiğimiz dönemde, yerel yönetimler önceki dönem yapılarını yıkıyorlar, yerlerine yenilerini yapıyorlar. Demek ki, o dönemin siyasilerinin izin verdiklerine, artık bugünkiler izin vermiyor. Bu, bir değişim. Bakıyoruz başlatılan projelere, büyük şirketlerin toplu konut projelerine, yine alt gelir gruplarına yönelik çözümler üretilmiyor. TOKİ deniliyor ama TOKİ'nin ürettiği konutlara bakıyorsunuz, bunları almak mümkün değil. Duyduğum kadarıyla alanların da büyük bir kısmı ödeyemiyor. Postmodernite, çelişki, belirsizlik, karmaşa olarak tanımlandı ve mimarlar bunu yüzde yüz uyguladı. İmar yasalarındaki belirsizlikler, üsluptaki ve kimliklerdeki karmaşa… O dönem İstanbul'un imar planları gelişmeyi planlayamadı, belirsizdi; yerel yönetim eğer uygun görürse parsel bazında plan tadilatı yapıyordu. O dönem bir plan tadilatı dönemiydi. Onun amacı başkaydı ve yarattığı ürünler de ortada. Yerel sorunlarımızla, kimliğimizle örtüşen bir mimarlık eğitimi hedeflemek zorundayız diye düşünüyorum. Şu an gördüğüm kadarıyla, Amerika ya da Avrupa'daki modellere nasıl eklemleniriz şeklinde çalışmalar yapılıyor. Elbette bunlar model olmalı, ancak olduğumuz noktada şartlar o kadar farklı ki… Belirli kurallar oluşturulmaya çalışılıyor, örneğin dört yıl sonunda okulu bitirenler mimar olamayacak deniliyor. Bu ne kadar rasyonel bir uygulama olabilir? Bugüne kadar okulu bitiren herkese mimarlık yaptırmışsınız. Kişisel görüşüm, bugün 4 yıllık mimarlık eğitimi almış bir kişi, rahatlıkla Anadolu'nun herhangi bir kasabasında rahatlıkla mimarlık yapabilir. Mimarlık eğitimi, Amerika, Avrupa ya da İstanbul odaklı düşünülmemeli. Son yıllarda hep deprem konuşuyoruz. Bakanlık, geçenlerde İstanbul'daki yapıların yüzde 90 - 95'i depreme dayanıksızdır dedi. Şu an hızlı bir yapılaşma var. Bu hızlı yapılaşmanın bu dayanıksız yapıları ıslah amacı güttüğünü söyleyebilir miyiz? Türkiye'de büyük söylemlerle pratikteki uygulama örtüşmüyor, bir samimiyetsizlik var ortada. Mimarlık eğitimi her zaman Türkiye'nin koşullarına uygun çözümler üretecek mimarlar yetiştirmelidir ve bu yönde fikir üretmelidir. Türkiye'nin hedefi, Amerika'daki bir mimar gibi düşünen binlerce mimar yetiştirmek değil. Hilton Oteli, bir zamanlar mimarların hayranlık duyduğu bir binaydı ve Hilton pek çok ülkede bu tür binalar yaptı. Çok seyahat eden bir dostumla konuşuyorduk. Ona, ne güzel pek çok farklı yer görüyorsunuz, farklı kültürler tanıyorsunuz, bundan mutlu olmalısınız dedim. Cevabı, "Hayır, ben Hilton kültürünü dolaşıyorum" oldu. Yerel kimlikler önemli, mimarlık eğitiminde bunu da sorguluyor olmamız gerek. Özdeğerlendirme Teknik Üniversite ve Güzel Sanatlar Üniversitesi... Örneğin bu iki isim lise öğrencisine farklı mesajlar veriyor. Ama YÖK sonrası 20 yıldır, Ana Bilim Dalları, Bilim Dalları derken, farklılıklar ortadan kalktı. Bizim mimarlık bölümümüzün temel hedefi, bir sanat üniversitesi olarak mimarlık öğrencilerinin de bundan payını alması. Bu anlamda bünyemizdeki diğer bölümlerle ortak ne yapabilirizin yollarını arıyoruz. Türkiye ve akreditasyon Türkiye'de bu tartışmalar hiçbir zaman bizim irademizle gelişmemiştir. Türkiye'deki mimarlar hiçbir zaman, "Ya şunlar şunlar olmuyor, bunların değişmesi gerekir" dememiştir. Şu an Türkiye, AB ile uyum sürecinde. Bizim önümüze dosyalar ve paketler konuluyor, biz de bu paketlere uygun bir yasal düzenleme süreci yaşıyoruz. Bu gelişmeler, bu sürecin bir parçası. Ancak gözden kaçırmamamız gereken başka noktalar var. Bazı belirsizlikler hala sürüyor. Örneğin, bugün mimarlık kavramının neleri kapsadığına dair bir mutabakat yok. Bu, temel sorunlardan birisi. Şu an mimarlık eğitimi parçalanmış bir durumda. Bu da birbiriyle uzlaşamayan bir takım meslek odalarının türemesini beraberinde getirdi. Bu parçalanmayı yaşadık, fiziki çevre de parçalandı, bizim meslek alanımız da parçalandı ve eğitim de parçalandı. Öyle çelişkili şeyler duyuyorum ki, tek yapı olmak koşuluyla bir mimar 200 bin metrekarelik tek bir yapı yapabiliyor. Ama bu yapı muhtelif bloklardan oluşacaksa, burada devreye şehir plancısı giriyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bakarsanız bizim bütün yerleşmelerimiz, bütün binalarımız sorunlu. Örneğin sahil bölgelerimizdeki yerleşmeleri gördüğüm zaman ürperiyorum. Böyle bir yerleşim nasıl olabilir, doğa nasıl böyle katledilebilir ve bunun arkasındaki meslek grupları kimlerdir? Tarih boyunca Akdeniz çevresinde bir tipoloji oluşmuş ve bugün bakıyorsunuz bu tipoloji en çok bizim kıyılarımızda bozulmuş. İşte bunun farkında olacak mimarlar yetiştirmeliyiz, çünkü yetiştirdiğimiz mimarların yüzde 99'u bu coğrafyada çalışacak. Burada öncelik, mimarlık temel alanının yapılandırılması olmalıdır; daha sonra mimarlıkta akreditasyon ile ilgili çalışmalar yapmalıyız. Farklı model arayışları Herkes kendine has bir sistem yaratmaya çalışırken biz neden başka bir sisteme entegre olmaya çalışıyoruz ki? Avrupa topluluğu kendi içinde bir uzlaşı sağlamış mı? Bazı gerçekler var. Bizim insan malzememiz bu, aldığı eğitim bu, bu insanların mezun olduğu zaman çalışacakları belediyeler ya da siyasi yapı bu. Almanya'daki hedeflerle bizimkilerin aynı olması mümkün olabilir mi? Mimarlık eğitimini bir parsele ayır orada çöz, şehircilik eğitimini bir parsele ayır orada çöz. Bu söylemin değişmesi gerekiyor. Mimarlık temel alanı tanımlanacak, bu alandaki rol sahipleri yani meslek kuruluşları tanımlanacak, bunların ölçekleri tanımlanacak ve eğitim modeli bunun üzerine inşa edilecek. Star mimarlar - star mimarlık Starlık müessesi dünyada var, siz de alıp getirirsiniz. Bizim belediyemiz de geçenlerde star mimarlara yönelik bir yarışma yaptı. Buna en çok karşı çıkanlar da bizim yerli starlarımız oldu. Burada çok büyük bir çelişki var. Bu ülkenin mimarisini starlar belirleyecek derseniz, bu ülkenin mimarları o platformda yer alamayabilir. Nitekim almadılar da. Bu ülkeden star yetişmez mi, elbette yetişir, ama eğitimin temel hedefi star yetiştirmek değildir. Devlet üniversiteleri - vakıf üniversiteleri Nitelikler tanımlanır ve buna uygun bir yapılanma olursa, her kurumun farklı bir kimliği olacaktır. Bugün devlet okullarının hepsi, belli bir barajı aşmış öğrencilere eğitim veriyor. Peki herhangi bir vakıf üniversitesi burslular haricinde böyle öğrenci alabiliyor mu? Devlet üniversitelerinin puanları oldukça yüksek, buralara giremeyen öğrenciler vakıf üniversitelerine gidiyor. Vakıf üniversitesinin elindeki malzeme başka. Bu durumda bir standarttan bahsedebilir misiniz? Bu bağlamda vakıf üniversitelerinin mimarlık eğitiminin altı yıl olması yönündeki söyleminin anlamı başka, devlet üniversitesinin bu yöndeki söyleminin altındaki amaç başkadır.