Prof. Dr. Hasan Şener

* Prof. Dr. Hasan Şener'in Mimarlık ve Eğitim Kurultayı I'de gerçekleştirilen "Nasıl Bir Gelecek? - Nasıl Bir Mimarlık?" başlıklı panelde yaptığı konuşma. Bugün Kurultay'ın ana teması olan Mimarlık ve Eğitim konusunun sanıyorum çok boyutlu olarak irdelenmesi açısından yararlı olacağına inandığımız bir panel programındayız. Burada bu panel programının çok sınırlı süresi içerisinde konuşmamı iki başlıkta toplamak istiyorum. Birincisi, Türkiye mimarlığı konusunda 1923'ten 1999'a kadar yapılmış bir araştırmanın sonuçlarını aktarmak istiyorum. Belki geleceğe yönelik belirli konuları irdelerken bazı ipuçları verebilir diye düşünüyorum. İkincisi de geleceğe yönelik bazı kişisel gözlem ve saptamalarım olacak. "Birincisi, bir araştırmanın sonuçları" dedim. Türkiye'de 1923-1999 dönemini kapsayan, daha çok kamu aracığıyla elde edilmiş yarışma projelerinde mimari ürünle ilgili değerlendirme kriterlerinin gelişimini ele alın bir çalışma bu, 10'ar yıllık dönemler halinde yansıtıldı. Bu çalışma bir yüksek lisans çalışmasıdır, benim de yönetici olarak içinde olduğum bir çalışma. Burada birinci sayfasını gördüğümüz bu araştırmanın sadece sonuç bölümü. Bildiğimiz gibi, biz mimari çevreden, mimari üründen beklediğimiz değerleri kriterler olarak koyuyoruz. Buradaki kriterler yarışma jürileri tarafından değerlendirme aşamasının başında konulmuş olan kriterler, bu kriterlerin bir kısmı da birinci gelen projelerin jüri raporları içinden ayıklanarak alınmış kriterlerdir. Buradaki kullanım sıklığına göre bir sıralama yapılmıştır, bir derecelendirme yapılmıştır. 1923'ten 10'ar yıllık periyotlarla 32 tane yarışma projesi taranmış, ilki Türkiye Büyük Millet Meclisi binasıdır. Bu kriterler tekrar ediliş sıklığına göre bu şekilde sıralanıyor. Burada tabii yıllara göre baktığımız zaman, belirli dönemlerde belli kriterlerin yok olduğunu veyahut da seyrekleştiğini ve bazı değerlerin ise aksine yoğunlaştığını, bizim istediğimiz değerlerin farklılaşarak yoğunlaştığını görüyoruz. Sıklık derecesine göre fonksiyonel özellikler 23'ten 99'a kadar en başta gelen değerlendirme kriterleri olmuş bizim çevrede aradığımız, arsaya yerleşim ikinci sırada. 32 yarışma içinde olduğunu düşünürsek, 23 kez tekrarlanmış, binalardaki kütle özellikleri 23 kez tekrarlanmış, yönlenme 23 kez tekrarlanmış, mimari çevreye uyum 22 kez, uygulanabilirlik 21, simgesellik 19, cephe özellikleri 17, iç mekân özellikleri 16, konstrüksiyon 13, topografyaya uyum 11, ulaşım 11, dış mekân özellikleri 11, maliyet 11, planda sadelik ve açıklık 10, peyzaj 10. Devam ediyor, bende bir sayfa daha var, izin verirseniz onu buradan aktarayım. Burada sıklık derecesine göre, programa uygunluk; yani ihtiyaç programına uygunluk, esneklik, tesisatlar, bunlar 9-8-7 diye gidiyor. Otopark ve doğal çevreye uyum 5, kentsel mekân sürekliliği -daha çok herhalde kentsel tasarım düzeyindeki kriter anlamı olabilir- 5, davet -o şekilde geçiyor, sanıyorum binanın özelliğini anlatan bir kavram- 4, çatıda sadelik 3, deprem dayanıklılığı 3, gelişebilme 2, detay çözümleri 2, özgünlük 1, sunuş tekniği 1, insan ölçeğini yakalama 1, sosyal çevreye uyum 1. 1923-99 arasında yapılmış 32 tane yarışmada tabii bu mimarlı mimariyle ilgili bir durum tespitidir. Bizim jüriler aracılığıyla kamu binalarında aradığımız nitelikler bunlar olmuş. Biz tabii bunu Türkiye mimarlığı açısından bir veri olarak nasıl alabiliriz, bunun yorumu değişik olabilir; ama tespit budur. Bugüne kadar bizim mimari çevrede aradığımız nitelikler daha çok bu değerler itibariyle, bu kriterler itibariyle olmuştur. Sanıyorum geleceğe yönelik olarak, eğitime yönelik en azından "nasıl bir gelecek?" sorusuna cevap ararken, tabii ki ona uygun bir eğitimin biçimlendirilmesi sağlayabilmek açısından "nasıl bir mimarlığı, nasıl bir çevreyi arıyoruz" sorusunu sorgulamamız gerekiyor. Bu bakımdan geçmişle ilgili böyle bir araştırma sonucunu size iletmeyi yararlı buldum. Sanıyorum geleceğe yönelik tartışmalarda bunlar bir kenarda, mimarlı mimari de olsa, yüzde 5'i de kapsasa önemlidir diye düşünüyorum. "İkinci başlık, geleceğe yönelik olarak bazı gözlem ve değerlendirmeler" demiştim. Bununla ilgili olarak birincisini daha çok küresel kültürle mimarlık ilişkisini ifade etmek istiyorum. Bu konuda Suha Bey belli ölçülerde konuyu ele aldı. Ben yalnız burada bir kavramı, daha doğrusu iki kavramı önemli buluyorum. Bunlardan birincisi, küresel kültürün özellikle ortaklıklar konusunda, uzlaşma kuralları konusunda getirdiği değerlerdir diye düşünüyorum. Yani birden çok unsur, belirli ortak ilkeler üzerinde bir araya geliyor. Sosyal ve siyasal anlamda bunun çok çarpıcı örneklerini görüyoruz. Diyelim ki, Avrupa Birliği birtakım ortak değerler üzerine inşa edilmiş bir birlik. Bu değerler kültür anlamına geldiği zaman ve mimari çevreyi de kültürün aynası olarak gördüğümüze göre, bize yansıması nasıl olacak? Bunu biz sanıyorum bu dönemde çok sık olarak sorgulamak durumundayız. Genelde son yıllarda mimarlıkla ilgili olarak yapılan konferanslarda, söyleşilerde "küresel kültür" kavramı sık sık dile getiriliyor. Ancak somut olarak mimari çevreyle küresel kültür arasındaki ilişki çok net bir biçimde formüle edilmiş gözükmüyor bana göre. Benim buradaki gözlemim şu: Geçmişe kıyasla mimari çevredeki ölçek büyümesi ister istemez belirli ortak değerlerin ortaya konulmasını gerekli kılıyor. Bu bakımdan küresel kültür sanıyorum bu açıdan bize ışık tutuyor, bu mimari çevreyi biçimlendirirken ele alacağımız değerleri bu açıdan yorumlamamızı belki olanaklı kılıyor diye düşünüyorum. Tabii bu çerçevede baktığımız zaman, günümüzde kentsel tasarım ve peyzaj tasarımının mimarlıkla ilişkisinin daha yoğun kurulması gerekliliğini düşünüyorum. Çünkü kentsel tasarımın, biraz önce bahsettiğim küresel kültürün ortak değerlerini ilkeleri olarak mimariyi yönlendirici anlamda taşıdığını düşünüyorum. Bu bakımdan geçmişten bugüne, şu kriterler listesine de baktığımız zaman çok altlarda gözüken ve bir tek kentsel mekâna katkı gibi gözüken bir kriterin günümüzde sanki geleceğe yönelik olarak küresel kültür bağlamında önem kazandığını düşünüyorum. Bu bakımdan önümüzdeki dönem mimarlık alanındaki faaliyetlerin, mimari tasarımın kentsel tasarımla, buna bağlı olarak peyzaj tasarımıyla çok yoğun ilişkili olacağı bir dönem diye düşünüyorum. Dolayısıyla eğitim açısından da senaryolarımızı hazırlarken, bu yoğun ilişkinin göz önünde tutulmasının uygun olacağını düşünüyorum. Tabii küreselleşmenin, küresel kültürün en önemli ayaklarından birisinin -sanıyorum bu bizim Mimarlık ve Eğitim Kurultayı programlarında da dile getiriliyor- ölçme ve değerlendirme, kalitenin kontrolü olduğu kaçınılmaz ve çok açık. Bu da sanıyorum gelecek dönemlerde bizi en çok uğraştıracak konulardan birisi. Yani bir anlamda akreditasyon konusu, ulusal ve uluslararası kalitenin ölçülmesi ve değerlendirilmesi konusu bizi etkileyecek olan unsurlardan birisi. Tabii küresel kültürün çok farklı ve değişik boyutları var, ben bu iki konuyu çok önemli gördüğümü ifade etmek istiyorum. Geleceğe yönelik olarak önemli gördüğüm ikinci başlık, "Teknoloji ve Endüstrileşme" başlığıdır. Özellikle yapım ve yapım teknolojilerindeki büyük gelişmeler, yapı malzemelerindeki büyük gelişmeler, fiziksel çevrenin denetimi konusunda geliştirilmiş olan çok üstün teknolojiler bir yana, günümüzde hızla bina bünyesine giren endüstri ürünlerinin çoğaldığını görüyoruz. Yani diyelim ki, bundan 20 sene önce bina bünyesine giren endüstri ürünü birim olarak 10 ise, bugün 15, gelecekte bu daha çoğalacak. "Bu bizim mimarlık faaliyetlerimizi, mimari tasarım sürecini nasıl etkileyecektir" diye düşündüğümüzde, mimarlık mesleği açısından sanıyorum önümüze önemli bir koordinasyon sorunu çıkıyor. Çok değişik kaynaklı, başkaları tarafından tasarlanmış ürünler, bileşenler bina bünyesine giriyor ve bizim "tasarladık" dediğimiz, "sentezini yaptık" dediğimiz binanın bünyesine giriyorlar. Bu tasarımda aslında bir kesitlilik yaratıyor. Yani "sürekli tasarım" dersek, katıksız olan tasarıma; yani başkalarının tasarlamadığı, her şeyini tasarımcının baştan sona kadar tasarlayıp bitirdiği bir ürünü bir sürekli tasarım süreci olarak düşünürsek, endüstrileşmedeki gelişme, bina bünyesine giren ve hızla çoğalan bileşenlerin varlığı "kesitli tasarım süreci" olgusunu giderek yoğun bir biçimde karşımıza getiriyor. Sanıyorum önümüzdeki dönem, kesitli tasarım süreciyle mimarın hesaplaşmasının daha yoğun olacağı bir dönem olacaktır, diye düşünüyorum. Bu sanıyorum küresel felsefenin de içinde olan, açık sistem düşüncesinin de içinde olan bir olgu. Gelecekte böyle bir sorunun yoğunlaşması karşısında sanıyorum hem eğitim açısından, eğitimimizi yönlendirirken hem de mesleğimizi icra ederken, oldukça farklı konularla karşılaşacağız diye düşünüyorum. Bu kesitli tasarım konusu beni çok meşgul ediyor, rahatsız etmiyor, meşgul ediyor; yani günümüzün bir konusudur. Yani diyelim ki, "Gaudi binasını tasarlarken, tasarımın kesitliliğinin derecesi nedir; bugün biz binamızı tasarlarken, tasarımın kesitlilik düzeyi, derecesi nedir?" sorularını sorduğumuz zaman bunun anlamı daha önemle ortaya çıkacaktır, diye düşünüyorum. Bir başka konu, alt sistemlerin; yani binanın yapı bünyesini oluşturan alt sistemlerin artık birbirinden bağımsız hale getirilmesi ilkesinin, endüstrileşmenin önemli kabullerinden birisi olması. Bu da sanıyorum mimarlık mesleğinin, mimari tasarım sürecinin içinde çok önemli bir durumu ifade ediyor; yani teknoloji gelişiyor, alt sistemler gelişiyor. Alt sistemlerin birbirinden bağımsız kılınması, özgür kılınması, tasarımda bu bağımsız alt sistemlerin nasıl bir araya getirileceğine yönelik yeni yaklaşımları da istiyor diye düşünüyorum. Hepimizin bildiği teknolojik gelişme, aynı zamanda binaların bakım ve işletme sistemini de onun önemini artırarak önümüze koyuyor. Bu bakımdan tasarımın geleceğinde, mimarlık mesleğinin geleceğinde, mimari tasarımın geleceğinde bu konunun da çok önemli bir veri olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Tabii bütün bunların eğitimle tek tek ilgileri var, eğitimin senaryolaştırılması açısından etkileri var, etkileri olmalıdır diye düşünüyorum.