Prens Adaları’na Ceza!



Sadece İstanbul’un değil, ülkenin gözbebeği “Prens Adaları”na karşı büyükşehir yönetimince “siyasi cezalandırma” uygulanıyor... Adalar’ın eski kaymakamı; yeni Belediye Başkanı Dr. Mustafa Farsakoğlu belli ki “Cumhuriyet terbiyesi”yle bunu böyle tanımlamıyor. Ne var ki “yangın, sağlık” gibi en yaşamsal hizmetlerinin bile CHP’nin kazandığı 29 Mart seçimlerinden “bir gün sonra” kesilmesi, akla başka bir “neden” getirmiyor...

Sanatçı Banu Demirağ’ın tanımıyla İstanbul’un “misafir odası”nı siyasi hırslarıyla gözden çıkartabilen bir kent yönetimi için ne söylenebileceği ise sözlüklerde yer al(a)mıyor...

Yasal durum

Yaklaşık çeyrek yüzyıldır yürürlükte olan Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nın temel ilkesi; “büyükşehir belediyesinin kentin bütününe sahip çıkması; ilçe belediyelerinin de büyükşehir desteğiyle yerel hizmetleri üstlenmeleri”dir... Aynı yasayla 80’lerde ilk ilçe belediyeleri kurulurken kentin çok özel değerleri olan Kınalı, Burgaz, Heybeli, Büyükada ve Sedef Adası da ayrı mahalleler yapılarak, tümü “Adalar İlçesi” örgütlenmesiyle belediye yönetimine kavuştu... Böylece kentin “dünya güzeli” kültür, yaşam ve doğa hazineleri, hem büyükşehrin hem de kendi yerel yönetiminin “ortak” himayesine girdi...

İşte bu yasal ve kamusal ortaklık, Büyükşehir-Adalar arasında yıllardır “İstanbul yükümlülüğü” ile aksamadan süregelirken Adalar’da “ilk kez” bir CHP’li Belediye Başkanı’nın seçilmesiyle sona erdi...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li yönetimi, “nedeni açıklan(a)mayan” bir tutumla, Adalar’a öteden beri düzenli yapılan yardım ve katkıları seçimlerin hemen ardından tek taraflı kararla kesti. Böylece, sadece “rakip partiden belediyeciler”i değil, onlara oy versin-vermesin tüm ada sakinleriyle Adalar’dan yararlanan tüm İstanbullular, adeta cezalandırılmış oldu!

Büyükşehir ne diyor?

Adalar Belediye Başkanı 6 ay “sabır”la bekledikten sonra 16 Eylül’deki basın toplantısında şunları açıklamak zorunda kalmıştı: “Özellikle hasta nakillerini yaptığımız cankurtaran teknelerin ve hatta itfaiye teknelerinin bile bakımlarını yapmıyor; mazotlarını vermiyorlar. Parkların çiçeklendirilmesi de dahil tüm büyükşehir hizmetleri kesildi; elemanlarını geri çektiler; Adalar’ı terk ettiler...”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı ise aynı gün gazetelere ilettiği açıklamada, “Gerçekleri gizlemek dürüstlükle bağdaşmıyor” diyerek şunları “anımsatmak”la yetiniyordu:

“Adalar’la 2006’da imzalanan destek protokolünün süresi 31.08.2009’da bitmiştir. Protokolde ambulans ve lojistik gemilerinin yakıt-yağ ihtiyaçlarını karşılamak vardır, ama miktarı taahhüt edilmemiştir.”

Bu “dürüst”! açıklama “gerçek” olsa bile, büyükşehir “büyük”lüğünü gösterip Adalar’a bir nezaket ve hatta kutlama ziyareti yaparak “protokol bitiyor, haydi yenileyelim” diyemez miydi? Cankurtaran ve itfaiye gemileri için “miktar”ı belirlenmeyen mazot ihtiyacı; nasıl oluyor da seçimle birlikte “sıfır”a inebiliyor? Atalarımız boşuna “özrü kabahatinden büyük” dememişler...

Bayram kutlaması!

İstanbul’da bu akıl almaz cezalandırma yaşanırken, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yüz binlerce adrese gönderdiği bayram tebrikinde diyordu ki: “Bayram; birlik, beraberlik, sevgi ve dayanışmadır...”

Adalılar ve tüm “ben İstanbulluyum” diyenler bu sözleri gülümseyerek okurken Başkan Farsakoğlu şu soruların yanıtını arıyor: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetenler için Adalar, Türkiye’nin bir parçası değil midir? Adalar halkı vatandaş değil midir?”