Acıyla Karışık, farklı bir dile çevrilince anlamını yitiren, içi boşalan ancak bu coğrafya için her daim geçerli olan bir tanımlama. Neşeye hüznü, hüzne ironiyi karıştıran, en ağır travmaların yarattığı umutsuzluk ve yoksunluk duygusuna dayanma gücünü, acıyı günlük hayatın parçası olarak benimseyen ve farklı stratejiler geliştiren insanların hikayeleri, Platform Garanti’de izlenebilecek olan aynı adlı sergide yer alan işlerin ortak paydasını oluşturuyor.
Serkan Özkaya’nın en son işi Goldenboy (Altın Çocuk), Platform Garanti’nin vitrininde asılı, bir insanın son eylemiymiş gibi, diğer her şeyin silindiği, sadece o son hareketin kaldığı anı mekan içinde kaydediyor. Bu melankolik heykel, insanoğlunun tanımlayamadıkları ve göremedikleri üzerine anlam arayışının alegorisi olarak okunabilir.
Eva Koch’un Approach (Yaklaşma) isimli videosunda dil üzerinden yüzleşmeler araştırılıyor ve başlangıç noktası olarak Dante’nin “İlahi Komedyası” referans alınıyor. İki ayrı grup, biri sesli diğeri işaret diliyle olmak üzere, eserdeki “Cennet” başlıklı bölümün ilk 13 dizesini okuyor. Video, yorumlamanın sahasına sızarken, her ne kadar kullanılan dil aynı olsa da hissettirdiklerinin aynı olmaması üzerine yoğunlaşıyor.
Arnavutluk’ta elektriğin günde bir kaç kez kesilmesi sıradan bir durum. Dolayısıyla jeneratör hemen her yerde görülebilir. Adrian Paci’nin Turn On (Açmak) adlı videosunda işsiz insanlar karanlıkta ışık elde etme amacıyla bir araya geliyorlar. Jeneratör, umudun ve yeniliğin sembolü olarak betimlenirken, bir yandan da sosyal bağlamda içinde şiddet barındıran geçiş süreci ülkelerinin vatandaşlarının bastırılmış ve görünmez kimliklerini de sergiliyor.
Maja Bajevic’in Back in Black (Kara Mizaha Dönüş) isimli videosu, en derinlerde yatan kollektif ve bireysel kargaşaların, günlük gerçekler üzerine yapılan basit bir müdahalesi. Maskelerle aynılaştırılmış yüzlerin sahipleri Saraybosna’da savaş zamanında yaşananlar hakkında karanlık, zalim ve alaycı şakalar anlatıyorlar. Onların fıkraları sembolize edilemeyen gerçekleri ifade ediyor, asıl gerçek ise tüm bu şakaların gerisinde, tartışılamamış savaş sonrası travması olarak yüzeye çıkıyor.
12 Ağustos 2000, bir Cumartesi günü, Barentsz Denizi’ndeki iki patlama Rus nükleer denizaltısı Kursk’un batmasına neden olmuştu. Gemideki 118 denizcinin hepsi kaza sırasında öldü. Leyla Gediz’in Atlantis’indeki 118 portre, denizcilerden birine ait olan tek bir siyah-beyaz fotoğraf ile kurgulanıyor. Çizimlerdeki ince farklılıklar her denizcinin kişiliklerinin karşılığı olarak, sonsuza dek onların hayatlarını birleştiren bu tarihi olaydan bir an olarak hafızalara yerleşiyor.