Planlar Gerilim Yarattı

Daha önce Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın yetkisindeyken yeni yasalarla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan 100.000 ölçekli "Çevre Düzeni Planları" bu kez de "yerel görüşlere uyulmadığı" gerekçesiyle tartışmalara neden oluyor.

İllerdeki genel imar yaklaşımlarıyla birlikte gelişme, yatırım ve koruma alanlarını saptayan bu planların, yerel yönetimlerle birlikte diğer kurumların da önerileri ışığında düzenlenmesi gerekiyor. Ne var ki bakanlıkça özel kuruluşlara yaptırılan planların çoğu, yerel kurumların "önerilerimiz gözetilmeden hazırlanmış" şeklindeki eleştirileriyle karşılaşıyorlar...

TOKİ ve Emlak Konut AŞ'nin, 18 Ocak 2007'de İstanbul'da düzenlediği "Deneyim Paylaşımı Konferansı"nı açan, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe tüm bölgelerin 25.000 bin ölçekli çevre düzeni planlarının hazırlandığını söylemişti.

Bu yetkinin, yöredeki kamu ve mesleki kuruluşların katılımıyla kullanılmasına özen gösterildiğini vurgulayan Pepe, "Böylece, herkesin fikrini alarak ülkede plansız bölge bırakmayacağız" demişti..

'Yerel'den tepkiler
Çevre ve Orman Bakanı'nın bunları söylediği günlerde bakanlıkça ilgili valiliklere iletilen "Muğla-Denizli-Aydın illeri 100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı" ise son zamanların en çok tepki toplayan düzenlemesi oldu.

Muğla'da 24 Ocak 2007 günü bir basın toplantısı yapan İl Genel Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu, onaydan önceki "son itirazlar" için valiliğe gönderilen Çevre Düzeni Planı hakkında İl Genel Meclisi önerilerinin göz ardı edildiğini belirterek, "Muğla'nın özellikleri önemsenmediği gibi, harita üzerinde gelişigüzel hazırlandığı anlaşılıyor" denildi.

Aralarında Şehir Plancıları Odası temsilcisinin de bulunduğu komisyonca açıklanan "Plana İtiraz Raporu"na göre, ülkenin ilk ve en geniş özel çevre koruma bölgelerinin bulunduğu; yine en zengin doğal, arkeolojik ve kentsel sit alanlarına sahip Muğla'nın çevre düzeni planında, ilin bu değerleriyle birlikte ele alınması gereken "tarım, ormancılık, turizm ve madencilik" potansiyeli gözetilmiyor.

Yine raporda eleştiri konusu yapılan; "Gülağzı'ndaki yüzde 40 yapılaşma hakkının yüzde 20'ye indirilmesi" gibi örnekler de plandaki kimi "koruma" yanlısı kararların bakanlıkça "tek taraflı" üretildiğini gösteriyor.

Öyle görünüyor ki Çevre Düzeni Planları sayesinde, Türkiye'nin büyükşehirler dışındaki tüm bölgelerinde "genel imar kararları"nı belirleme yetkisine sahip olan Çevre ve Orman Bakanlığı, bu görevini başta yerel yönetimler olmak üzere, yerel kamusal kurumlarla "gerilim" içinde sürdürecek. Bunun nedeni ise planın hazırlanma sürecinde olması gereken "yerel-merkezi işbirliği ortamı"nın sağlanmaması.

Oysa illerdeki tüm arazilere ait imar ve kullanım koşullarını belirleyen kararların sadece "merkezi hükümet erki"yle üretilerek yöresel kesimlerin devre dışına çıkartılması, "toplumun planlamaya bakışı"nı da olumsuz etkiliyor.