İstanbul'u yaşanmaz hale getirdikten sonra kaçıp kurtulmaya çalışıyoruz. Böyle durumlar için 'Başka İstanbul yok!' deriz ama artık onun da çaresi var. Gazete ve televizyonlar yeni site reklamlarından geçilmez oldu. Çoğunun sloganı birbirine benziyor: ''İstanbul'un hem içinde, hem dışında... Bilmem ne evleri...''
Adam demek istiyor ki: ''Ev İstanbul'da ama bildiğin İstanbul'da değil. Bu evi satın alırsan İstanbul'un pisliğinden, keşmekeşinden, hırsızından, uğursuzundan, tozundan, toprağından, trafiğinden, park yeri sıkıntısından, kırık dökük kaldırımlarından, üstü başı dökülen, yollara tüküren, köpeğinin pisliğini toplamayıp ayağına bulaştırarak evinin içine kadar sokan saygısız insanlardan kurtulacaksın. Ama yine de İstanbul'da yaşayacaksın.''
İstanbul özlemi...
Kısacası inşaat şirketleri hepimizin artık düşte gördüğü 'çağdaş, yeşil, güzel, saygılı insanlarla dolu' İstanbul özlemini pompalayıp binalarını satmaya uğraşıyorlar.
Paris'te Picasso 'nun içki içtiği masa aynı cafe'de aynı yerde durur. Hatta Fransa'da yaşayan Türk ressamlarının masaları bile bıraktıkları yerde bulunur. Biz ne yapıyoruz? İstanbul'u yaşanmaz hale getirdikten sonra kaçıp kurtulmaya çalışıyoruz.
Eskiden böyle durumlar için 'Başka İstanbul yok!' denirdi, şimdi 'Paranız varsa bir İstanbul daha var' demek isteniyor.
Akıllı ev konsepti
İnsanoğlu vahşi yaratıklardan ve düşmanlarından korunmak için kapalı bir alana gereksinim duymuştur. İlk insanlar sıcaktan, soğuktan, hayvanlardan ve düşmanlardan korunmak için mağaralara sığındılar. Kapıya koca bir kaya dayayınca içerde daha güvenli uyudular. Büyük olasılıkla ateşi bulduktan sonra henüz itfaiye teşkilatını kuramadıkları için, ateş yaktıkları zaman dumandan boğuldular. Bunu nereden biliyoruz derseniz, bugün bile itfaiyenin yetişemediği durumlarda dumandan boğulanlardan...
Zamanla akıllanan insanlar mağaraları terk edip konut yapımına el attılar. İlk konutlar sadece dört duvar ve bir dam altından ibaret olduğu için mağaradan bir farkları yoktu. Giderek geliştirildiler. Kerpiç evler tahtadan evlere, evler apartmanlara derken.. lüks, süper lüks, ultra lüks, mega lüks meskenlere dönüştüler. Bir ilanda okudum: Şimdi 'akıllı ev konsepti (anlayışı)' başlamış. Geçen haftayı birkaç akıllı siteyi gezmekle geçirdim. Reklam olmasın diye adlarını vermiyorum.
Deprem Dede faktörü...
Akıllı evlerin en önemli özelliklerinden biri, her şiddette depreme dayanıklı olmaları. Birkaç sitede aldığım bilgilere göre 15 şiddetinde depremlere dayalı meskenler bile yapılmış, fakat gezegenimizde 15 şiddetinde deprem olasılığı yok. Bu durumda, başka bir gezegen için inşa edilen evin akıllığından söz etmek zor. Belki yapımcısı için 'aşırı akıllı' denebilir. Daha garantili olsun diye bazı sitelerde Deprem Dede oturtuluyor. Sizin de aklınız varsa, onun oturduğu sitede bir daire alıyorsunuz.
Fakat Deprem Dede'nin sırtında yumurta küfesi yok. Bir gün başka bir siteye taşınırsa, siz de taşınabileceğinizi sanmayın. Çünkü Deprem Dede'nin oturmadığı sitelerde fiyatlar hemen yarıya iniyor. Buna karşılık taşındığı sitede fiyatlar iki katına çıkıyor.
İşte bu binaların depremi 8 saniye önce algılayıp size haber verdikleri söyleniyor. Eğer siz bina kadar akıllı değilseniz, Deprem Dede'nin üst katınızda oturduğuna güvenip mışıl mışıl uyuyorsunuz. Bina yıkılırsa altında kalıyorsunuz. Fakat hiç olmazsa üstünüzde sizden daha akıllı bir moloz yığını oluyor. Çünkü Deprem Dede inşaatçı değil, hatta deprem uzmanı bile değil...
Akıllı konutların sahiplerini 150 metre öteden algılayan güvenlik otomasyonları oluyor.
Diyelim ki 5 gün boyunca aynı saatte asansöre bindiniz. Akıllı asansörünüz 6. gün aynı saatte sizin katta bekliyor.
Satıcılar 'Akıllı konut sizden daha akıllı oluyor' demek istiyorlar ama ayıp olmasın diye bunu söze dökemiyorlar. Ancak siz istenen birkaç milyon doları gözünüzü kırpmadan akıllı eve yatırırsanız, binadan daha az akıllı olduğunuzu kanıtlamış oluyorsunuz.
Binalar akıllı ama kent yöneticileri hâlâ akılsız olabiliyor. Onların bu işte bir kusuru bulunmuyor. Kentin sakinleri olarak hiçbir yanlışlığa meydan vermeksizin, her seçimde aynı türden siyasetçileri seçmekte direnenler bizleriz.
İşte bu nedenlerle dünyanın en akıllı binasından çıkıp dünyanın en akılsızca düzenlenmiş kentine girmek, akıllı konut sahipleri için fazla akıllıca olmayabilir.
Çünkü biz akılsız ve depreme dayanıksız, asansörünü çağırsanız bile gelmeyen, içeri biz mi girmişiz yoksa dairemizi soymaya gelen hırsız mı, fark etmeyen, jeneratör sistemi olmayan akılsız konut sahipleri hiç, olmazsa sokağa çıktığımızda bir kültür şoku yaşamıyoruz.
Her şey bize akılsızca fakat normal geliyor. Oysa akıllı binalarda yaşayanlar için durum çok zor. Her sokağa çıktıklarında yaşadıkları akılsızlıklar yüzünden akıl sağlıklarını yitirme tehlikesi içindeler. İster misiniz dünyanın en akıllı konutlarında akıl sağlığı bozulmuş kişiler otursun.