Fotomuhabiri Fatih Pınar,
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nin desteğiyle
"kentsel dönüşümün" etkilerini foto-röportajlarla belgeliyor.
Pınar kamerasını ilk olarak Perşembe Pazarı'na çevirmişti.
Şimdi Süleymaniye üzerine hazıladığı foto-röportajı
Ayşe Çavdar'ın yazısıyla sunuyoruz.
Süleymaniye bir Osmanlı mahallesi olarak şekillenmeye 16. yüzyılda başladı.
Bugün bildiğimiz şekle ise 1950'lerden itibaren bürünmeye koyuldu. Aslında
öncülleri de yok değildi 1950'lerdeki göç dalgasıyla gelen ve bugün şehri idare
edenlerin "köhneleşme" demeyi tercih ettikleri "dönüşüm"ün. Önceleri Süleymaniye
Camii ve etrafındaki külliye ve medrese kompleksiyle Osmanlı elitlerini
yetiştirmekle maruf Süleymaniye, 18. yüzyılda yoksullaşmaya, 19. yüzyılda ise
militerleşmeye başladı.
İnşa edilen askeri kurumlar Süleymaniye'yi başka türlü bir havaya büründürdü.
1950'lerde Süleymaniye, DP iktidarıyla canlanmaya başlayan İstanbul sanayiine
yakın konumuyla hızlı bir şekilde göç almaya başladı. Ahşap konaklar Anadolulu
misafirlerini ağırlamaya koyuldular...
Yangınlar
1977 Süleymaniye SİT alanı ilan edildi ve Türkiye'deki kültürel miras koruma
uygulamalarının problemli yönleri burada da gözlemlenmeye başlandı. Ahşap evler
tarihi miras sayıldıkları için tamir edilmeleri bin türlü bürokrasiye bağlanıyor
ve bu yüzden ya yıkılıyor ya da bilinçli bilinçsiz yangınlarla yok oluyorlardı.
1994-2004 yılları arasında Süleymaniye'de yaklaşık 150 tarihi ev küle döndü. Her
yangından sonra başlayan "otopark ya da inşaat mafyası yaptı”, “bilinçli olarak
kundaklandı” söylentileri kısa zamanda ilginçliğini kaybetti.
1982'de
dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in devreye girmesiyle 130'a yakın ev restore
edilmesi kaydıyla İstanbul Üniversitesi'ne verildiyse de böyle bir çalışma
hiçbir zaman yapılmadı. Üniversite bölgedeki evlerin üzerine "Bu bina İstanbul
Üniversitesi'nin koruması altındadır" mealinde bir küçük tabela çakmakla
yetindi.
UNESCO
Süleymaniye'nin kaderinin 1985'te mahallenin UNESCO Tarihi Miras Listesi'ne
dahil edilmesiyle değişebileceği düşünülüyordu. Ancak bu da olmadı.
Fener-Balat'ta iyi niyetle başlayıp soylulaştırmayla sona eren tarihi mahalle
iyileştirme projesi hem İstanbul Büyükşehir hem de Fatih Belediyesi için bir
model oluşturdu. Esasında "Beyoğlu Yasası" olarak da bilinen 5366 numaralı
yasanın kabulüyle Süleymaniye'nin soylulaştırılması için de yasal zemin
üretilmiş oldu. Fener-Balat ve Sulukule ile birlikte Süleymaniye de bu yasa
kapsamında 24 Mayıs 2006 tarih ve 10501 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
yenileme alanı ilan edildi.
Belediyenin yenileme projesi uygulamayı düşündüğü bölge toplam 938 bin 718
metrekarelik bir alanı kapsıyor ve bu alanda 728 tescilli, 1239 tescilsiz yapı
bulunuyor. İBB ile Fatih Belediyesi arasındaki protokol Süleymaniye'de yenileme
projesinin uygulama sürecini diğerlerinden bir miktar farklılaştırmış durumda.
Süleymaniye'deki uygulamanın diğerlerinden en temel farkı ise KİPTAŞ'ın burada
doğrudan bina satın alarak mülk sahibi kimliğiyle projeye dahil olması.
Projenin taraflarından biri ise kaçınılmaz olarak TOKİ, zira TOKİ bu yenileme
alanında uygulanacak projelere kendi mülkiyeti altındaki binayı restore ederek
katılacak mülk sahiplerine proje bedelinin yüzde 70'ini 10 yıl vade ve yüzde 4
faizle kredi sağlıyor. Proje için gereken fon ise Kültür Bakanlığı ve İl Özel
İdaresi'nden sağlanıyor. Ayrıca tanımı tam olarak yapılmamış bir de "sponsorluk"
kurumundan söz ediliyor projede. Bu bölgede yapılacak projelere bağış ve yardım
gibi araçlarla katılanlara yüzde 100 gelir vergisi indirimi sağlanacağı ifade
ediliyor.
"Osmanlı Mahallesi"
Proje görünürde bölgedeki ahşap ve kagir yapıların restore edilmesini
amaçlıyor. Böylece moda kullanımıyla Süleymaniye'nin "Osmanlı mahallesi"
kimliğinin yeniden canlandırılması planlanıyor. Bu fikir Murat Belge'ye bile
uzaktan bakınca hoş görünüyor. Keza, 13 Eylül 2008'de Taraf Gazetesi'ndeki
köşesinde Süleymaniye'de başlayan hareketlenmenin verdiği heyecanla şunları
söylemişti: "Bunlar 'otorite'nin, 'yönetim'in yaptığı işler değil, toplumun
içinden çıkmış bireylerin yaptıkları. 'Olsa' diye ne zamandır beklediğimiz
şeyler böyle böyle başlıyor."
Ama yakından bakıldığında mevcut hareketliliğin tam anlamıyla bir canlanma
olmadığı anlaşılıyor. Örneğin avan projenin Yenileme Kurulu'nca onaylanmasından
bir müddet sonra, 25 Eylül 2007'de bir açıklama yapan UNESCO'nun İstanbul
Yürütme Komitesi gidişattan duyduğu hoşnutsuzluğu açıkça dile getirmişti.
Komitenin projeden algıladığı yöntem, adı restorasyon konulan işlemlerin tarihi
yapıları yıkıp çelikle yeniden inşa etmek anlamına geldiğiydi.
Komite üyeleri Prof. Dr. Nur Akın ve Doç. Dr. Deniz İncedayı, Osmanlı ahşap
mimarisinin en güzel örneklerinin bu projeyle birlikte tamamen ortadan
kaldırılacağını ifade etti. Daha da fecisi, komitenin projeyle ilgili detayları
basından öğrenmek durumunda kalmasıydı. Belediyenin kendilerini haberdar etmesi
gerektiğini söyleyen komite üyeleri, Türkiye'nin de altında imzasının bulunduğu
2005 tarihli Viyana Sözleşmesi'ni hatırlatarak yapıların yıkılıp yeniden
yapılmasının söz konusu olamayacağını kaydettiler. Komite üyelerinden Akın'a
göre proje "bir cinayet"ti. Bir başka komite üyesi ve Ulusal Ahşap Birliği üyesi
Emine Erdoğmuş ise projenin Süleymaniye'yi "müsamere dekoru"na dönüştüreceğini
söyledi. Dahası maliyet de abartılmıştı.
Müze kent olacak!
KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım’ın bizzat yaptığı bir açıklama Erdoğmuş’un
her iki tespitinde de hayli doğruluk payı olduğunu gösteriyor. Yıldırım şöyle
diyor: "Tarihi yarımadadaki o mistik havaya uygun Osmanlı Türk mahallelerini
canlandırıyoruz. Bizim restore edip satacağımız evlerle Haliç sırtlarından
Süleymaniye'ye kadar geniş bir bölgede hızlı bir yenilenme süreci başlayacak. Bu
projeyle İstanbul'a yılda 10 milyon turist çekebilecek bir müze kent ortaya
çıkacak. 1280 evlik projede, biz 300 evi üstlendik ve şu ana kadar 20 trilyon
lirayla 101 evi satın aldık. Diğerlerini ya ev sahipleri yapacak ya da
Büyükşehir Belediyesi istimlakla restorasyonlarını üstlenecek."
Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Dr. Besime Şen, Süleymaniye’deki
1280 evden yalnıca 301’inin iyi durumda edildiğini söylüyor. Projenin esas
olarak henüz TBMM’de bekleyen ancak AKP’nin yerel seçimlerden sonraya ertelediği
Dönüşüm Alanları Yasa Tasarısı’nın kabulünden sonra hızlanacağını da ifade
ediyor. Bu proje çerçevesinde Süleymaniye ile birlikte Ayvansaray, Yedikule,
Zeyrek, Cankurtaran, Kumkapı, Gedikpaşa, Laleli, Fener, Balat, Eyüp, Tarlabaşı
ve Üsküdar’da yaklaşık 10 bin binayı kapsayan dönüşüm projesi hızla hayata
geçirilecek. Yalnızca Süleymaniye ve çevresinde dönüşüm projesinden evi ya da
işyeri dolayısıyla etkilenecek olan nüfus 10 bini buluyor.
Bu etkilenmenin boyutu ise mevcut mülk sahipliği durumuna göre değişiyor.
Projeye TOKİ’den kredi almak ve kendi evini restore ettirmek suretiyle
katılanlar yalnızca borçlanmakla kalmış oluyorlar. Projeye katılmamayı tercih
edenleri ise Süleymaniye özelinde iki tür akıbet bekliyor. İlki evlerini
KİPTAŞ’a satmak zorunda bırakılmaları, ikincisi ise buna da razı olmazlarsa
“acil kamulaştırma” kapsamında belediye tarafından uygun görülen bedel
karşılığında mülklerini terk etmeleri.
Bölgede mülk sahibi değil de kiracı olarak bulunanlara ilişkin ise herhangi
bir özel düzenleme bulunmuyor. Ancak belli bir direniş gösterildiğinde gönülsüz
de olsa ilçe ya da Büyükşehir Belediyesi’nin kiracılara da çeşitli “kolaylıklar”
sağladığını Sulukule örneğinden biliyoruz. En iyi ihtimalle kendilerine
borçlanmak suretiyle taşınabilecekleri, kent çeperinde TOKİ tarafından inşa
edilmiş sosyal konutlardan birisi uygun görülüyor. Rakamlar belediyece
açıklanmamakla birlikte Süleymaniye’de bugüne kadar 101 binanın
kamulaştırıldığı, 200 kadar binanın da KİPTAŞ tarafından satın alındığı
biliniyor. Ancak ne kamulaştırma ne de KİPTAŞ’ın satın alma faaliyeti
sorunsuz...
Projenin geçmişinde ve geleceğinde barındırdığı muhtemel uygunsuzlukları ele
veren bir haber durumu bir miktar özetliyor. İlçe belediyeleri yenileme ya da
dönüşüm bölgelerinde vatandaşları ikna etmek için genellikle belediye başkan
yardımcılarını görevlendiriyor ve hane hane dolaşarak gerekirse pazarlık
usulüyle mülk sahiplerini evlerini satmaya ya da projeye ortak olmaya ikna
ediyorlar.
Süleymaniye özelinde ise KİPTAŞ bizzat mülk satın aldığından bu iş için özel
bir “pazarlıkçı” görevlendirmiş durumda. Süleymaniye ve Vefa’da evlerini
KİPTAŞ’a satan 40 kişinin açtıkları davada ortaya koydukları iddialar bu
pazarlıklarda ne türden argümanlarla oynandığı konusunda şüphe yaratır
nitelikte. Çünkü davacılar KİPTAŞ adına kendileriyle muhatap olan Hamit
Çalışır’ın onları evlerini ya da iş yerlerini satmamaları halinde elektrik ve
sularının kesileceği şeklinde tehdit ettiğini iddia ediyorlar. Dahası Çalışır’ın
kendisini belediye başkan danışmanı olarak tanıttığını, pazarlık yapmaya
zabıtalar eşliğinde geldiklerini, tehditler karşısında korktukları için
mülklerini satmaya razı olduklarını söylüyorlar.
KİPTAŞ yetkililerinden Ali Kuru Mahmutoğlu ise doğal olarak iddiaları
yalanlıyor ve Çalışır’ı “Belki üslubu sert olabilir ama kanunsuz bir şey
yapmadı. Sonuçta bizim görevlendirdiğimiz biri” diyerek koruyor. Çalışır de
benzer şekilde “Ben KİPTAŞ adına mülk sahipleriyle tek tek görüştüm. Pazarlık
yaptım ve anlaştım. Kesinlikle zorla çıkarılma yok” diyor. Öte yandan mahalle
sakinleri, Çalışır’a, dolayısıyla KİPTAŞ’a “hayır” cevabı verenlerin elektrik ve
sularının kesildiğini doğruluyorlar.
Pazarlıkla ya da zorla Süleymaniye tartışmalı bir geleceğe hazırlanıyor.
Resmi tarih söyleminin ezberlettiği bir Osmanlı mitinden türetilmiş nostaljik
ama aynı zamanda fütüristik bir “mahalle” mevcudun yerini almak üzere
cilalanıyor. Tarihi yarımada “binlerce turistin gelip ceplerindeki canım
euroları bırakacakları” bir tür “eğlence parkı” görünümüne alıştırılıyor. Orada
olmaları çok değil 40-50 yıl öncesinin ekonomi-politikaları ile sağlanmış
kuşakların çocukları ise birer fazlalık olarak görülüyor.
Mahallenin Osmanlı kimliği bir tür ticari yatırım olarak yeniden
canlandırılmaya çalışılırken, zaman içinde evrimleşerek varlığını korumuş hakiki
mahalle eski bir giysi gibi bir kenara fırlatılıyor. Şimdilik ve verili imkânlar
çerçevesinde durum ancak mülkiyet aktarımı babında dava konusu olabiliyor. Zaten
proje tamamlandığında, yani Süleymaniye mahallesinin yerini onun dijital baskı
kalitesindeki fotoğrafı aldığında konuşulacak fazla bir şey kalmayacakmış gibi
görünüyor.