Ören Yerleri İçin Özel Sektör ile İşbirliği

Arsameia Ören Yeri

Kültür turizminin merkezleri olan müze ve ören yerlerinin yıllardır süregelen sorunlarını bu köşede birçok kez dile getirmeye çalıştık. Bu sorunların başında bütçe yetersizliği, güvenlik, temizlik, bakım, koruma, havalandırma, mağaza ve dinlenme yerlerinin durumu gibi konular geliyor. Turist rehberleri olarak turlarımız sırasında zamanımızın çok büyük bölümünü geçirdiğimiz müze ve ören yerleri doğrudan ilgi alanımıza girdiği için bu konuları düşünmeden edemiyoruz.

Önceki hafta sonu Antalya’da yapılan 'Türk Turizminde Yeniden Yapılanma ve Yeni Açılımlar Zirvesi'nde de kültür turizminin geliştirilmesi yönünde çeşitli öneriler gündeme geldi. Turizm yatırımcılarından gelen önerilerden biri dikkat çekici nitelikte.

Öneri şöyle: Bugüne kadar hiç kazılmamış ören yerleri, talip olan yatırımcı gruplarına verilsin. Kazılar o firmanın tam desteği ile sürsün. Buralardan çıkarılan eserler, özgün tarihi dokusu içinde korunarak sergilensin, o ören yerinin tüm çevre düzenlemesi, bakımı, ziyaretçilere sunulacak hizmetler, birinci sınıf bir hizmet anlayışı ile bu firmaya yaptırılsın. Firma isterse o ören yerinin yakınına, çevre ve koruma kaygılarına uygun otel, restoran, kafeterya veya mağaza inşa edebilsin. Böylece bu çalışmadan tüm taraflar yararlanabilsin. Normal devlet bütçesi ile yakın zamanda kazılma olasılığı görünmeyen tarihi bir mekan gün ışığına çıkarılarak tarihi ve kültürel zenginliğimiz artsın, tarihten günümüze aktarılan bilgiler araştırmacılara, bilim adamlarına çalışmalarında ışık tutsun, ören yerine gelen ziyaretçi sayısı verilen kaliteli hizmet paralelinde artarak bu yatırımı üstlenen firma da ülkemizle birlikte kar etsin.

Antalya Turizm Zirvesinin sonuç bildirgesinde “Kültürel mirasın turizmi çeşitlendirme amacıyla turizme kazandırılması için özel sektör girişimciliğine olanak sağlayan yasal düzenlemelerin yapılması ve yeni cazibe merkezlerinin oluşturulması” maddesiyle yer alan bu öneri aslında oldukça yararlı. Ülkemizde, Sayın Bakan Atilla Koç’un da son günlerde katıldığı her toplantıda dile getirdiği gibi, hala toprak altında bulunan sayılarla ifade edilemeyecek kadar çok heykel, mimari yapı, tiyatro ve benzeri tarihi, kültürel eserler var.

Türkiye’de 20 bin höyük, 3 bin antik kent bulunmakta, 140 yerde kazı çalışması devam etmekte. Yani henüz bu zenginliklerin yüzde 5’i bile kazılmamış durumda. Bu tarihi, kültürel değerlerin yapılacak kazılarla dünya mirasına kazandırılması çalışmalarının maliyeti oldukça ağır, bu yüzden yıllardır bekleyen projeler var. Oysa özel sektöre, koruma kurallarına bağlı kalmak koşuluyla devredilecek bu kazılar sayesinde tarihi ve kültürel mirasımızın zenginliği daha kısa sürede gözler önüne serilebilir, çevre düzenlemeleri ve turistlere yönelik tesisler daha çağdaş bir görünüm kazanabilir.

Üstelik bu ören yerlerinin ziyarete açılması için kazıların bitmesini beklemeye de gerek yok. Kazılar sürerken, çalışmalar hakkında ziyaretçiler özel düzenlemelerle bilgilendirilebilir. İsrail’de yapıldığı gibi, arkeolojik kazı ekibinde yer alma organizasyonları bile düzenlenebilir. Bu tip turlara katılan turistler konuya ilgili olmaları nedeniyle yaptıkları işten gurur duyacak, kazdığı yerin tarihine, kültürüne sahip çıkacak, benimseyecek, tur sonrası ülkelerine döndüklerinde de eş ve dostlarıyla paylaştıkları bilgiler sayesinde ülkemiz topraklarındaki tarihi eserlerin tanıtımını son derece başarıyla gerçekleştirecekler. Kısacası ülkemizin tanıtım elçileri olacaklar.