Norveçli Stein-Gummer Sommerset, yaşamak için
İstanbul’u seçen yüzlerce Avrupalıdan biri. Ancak onu
diğerlerinden farklı kılan, İstanbul’daki seçimleri. Orhan
Pamuk’un “Kara Kitap”ını iki kez okuduktan sonra çok
etkilenen ve Türk kültürünü keşfetmek üzere yola çıkan Sommerset’i İstanbul’a
asıl çeken tarihi evlere olan merakı. İstanbul’daki eski ahşap binaları ve bu
binaların kaderlerine terk edildiğini görünce “Bunlardan en azından bazılarını
kurtarmalıyım” diye düşünen Sommerset, 2005’te biri Büyükada’da, ikisi
Süleymaniye’de 3 tane, 100 küsur yıllık ahşap ev satın almış. Beş yıldır bu
evlerin restorasyonuyla uğraşan Sommerset, bugüne dek evlerin restorasyonuna 100
bin liradan fazla harcamış.
Norveç’in batı kıyılarındaki küçük bir köyde doğan ve Yunan filolojisi
okuduktan sonra Norveç’teki Bergen Ünivesitesi’nde antik Yunan
dersleri veren Norveçli Sommerset, İstanbul’a geliş hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Yunan filolojisi okuduktan sonra eski Rum evlerine ve tarihi evlere ilgi
duymaya başladım. Bu arada turist olarak defalarca İstanbul’a gelmiş ve eski
ahşap evlere hayran kalmıştım. İstanbul 1920’lere ve 1930’lara kadar ahşap bir
şehir olarak yapılmış ancak daha sonra bu ahşap evler betona kurban gitmiş.
Geride kalanlar da ya çürümüş ya da bilinçli bir şekilde yerine başka bir şey
yapmak için yıkılıyor. İşte bu binalardan hiç olmazsa kurtarabildiğim kadarını
kurtarmak istedim.”
‘Ben almasaydım çürüyecekti’
Sommerset, Büyükada’daki eski Rum evini 105 bin dolara,
Süleymaniye’deki eski Osmanlı evlerini ise 90 bin dolara satın
almış. Daha sonra da bürokratik zorluklar nedeniyle bir türlü bitmek bilmeyen
restorasyon macerası başlamış. Sommerset, “Restorasyon için Anıtlar Kurulu’ndan
gerekli izinleri almak çok zor. Avrupa’nın hiçbir yerinde bu denli çürümüş
tarihi binalar göremezsiniz. İstanbul’da tarih ve kültür mirasına sahip
çıkılamamış. Anladığım kadarıyla resmi yetkililer de bu konuda insanlara
engeller çıkardığından kimse bu binaları alıp otantik haline sadık kalarak
yenilemeye yanaşmıyor, genelde yıkıp yenisini yapıyorlar” diyor.
İstanbul’da bulunduğu süre zarfında hem Süleymaniye’de, hem de Fener, Balat
gibi İstanbul’un eski bölgelerinde çok sayıda eski evin yıkıldığına tanık olan
Sommerset, “Bu evlere sahip çıkılmaması inanılmaz. Ben satın almasaydım büyük
ihtimalle Süleymaniye’deki evler de çürüyüp gidecekti” diyor.
‘Torunlarım gurur duyacak’
Sommerset, restorasyon sürecine Almanya’dan getirdiği marangozlarla birlikte
çalışarak bizzat katılmış ve evlerin otantik haline mümkün olduğunca sadık
kalmaya çalışmış. Örneğin Büyükada’daki evin pencere pervazının bile tamamını
yenilememiş, sadece dışta kalan çürümüş bölümü yenisiyle değiştirmiş. Rum yapımı
olan ve 1935’te Ermeni bir aile tarafından satın alınan evin içindeki mobilyalar
da 1935’ten kalma.
Sommerset, “Benim birinci derdim bu evlerdeki otantik görünümün yok olmaması.
Bu evleri yıkıp yerine kopyasını yapabilirsiniz ama o zaman bütün değerini
yitirir, o yüzden zorunlu olmadıkça evlerdeki hiçbir şeyi değiştirmedik” diyor.
Sommerset’in sponsoru yok, o yüzden de ona restorasyon işinde yardım etmek üzere
Polonya’da gelen arkadaşlarına para ödeyemiyor, ancak yatacak yer veriyor.
Geleceğe dair hayalini ise şöyle anlatıyor:
“Bütün paramı bu işe harcadığım için bu iş bitince muhtemelen Norveç’e geri
dönüp çalışmak zorunda kalacağım. Ancak hayalim gelecekte geri dönüp
Süleymaniye’de restore ettiğim o evde yaşamak. Bu evleri torunlarıma gösterip
onları yaşattığım için benimle gurur duymalarını istiyorum.”