Japan Credit Rating (JCR) Eurasia Başkanı Orhan Ökmen, "2017 yılı küresel ekonomiler açısından belirsizliğin, riskten kaçışın ve kaynak kullanımında temkinli duruşun yılı olacak ve büyüyememe sorunu devam edecektir" dedi.
Ökmen, küresel piyasalar ve Türkiye ekonomisine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, 2016 yılının tüm risk unsurlarının temel güçlerini koruyarak 2017 yılında ekonomileri negatif yönde sınırlamaya devam edeceğini ve mevcutlara yeni risk unsurların ekleneceğini belirtti.
Dünya ekonomilerindeki yavaşlamanın Türkiye ekonomisine de aynen yansıdığını dile getiren Ökmen, “2016 yılında Türkiye'nin siyasi iklimi bozulmuş, jeopolitik riskleri artmıştır. Dünya ekonomisindeki yavaşlama ve dış talep kaybı 2011 yılından bu yana Türkiye ekonomisini yavaş yavaş büyüyememe sarmalına sokmuştur. 2016 yılından sarkan negatif ekonomik risk mirasını 2017 yılında değiştirecek herhangi bir dinamik göremiyoruz. İç karışıklık ve gerilimli iç siyaset, Türkiye ekonomisinde istikrarsızlığın ana unsurları ve yapısal reformların üretilmesinin en büyük engeli olarak 2017 yılında da devam edecek gibi görünmektedir." açıklamasında bulundu.
Ökmen, 2017'nin küresel ekonomiler açısından belirsizliğin, riskten kaçışın ve kaynak kullanımında temkinli duruşun yılı olacağını ve büyüyememe sorununun devam edeceğini savundu.
Orta Doğudaki sıcak çatışmalara dahil olunmasının, güven kaybının, risk algısında yükselmenin ve yatırım iştahındaki azalmanın ana nedenlerinden birisi olduğunu iddia eden Ökmen, şunları kaydetti:
"Türkiye ekonomisinin evrileceği yön, politik faktörlerin 2017 yılındaki gelişimi tarafından belirlenecektir. Parlamenter sistemin başkanlık sistemine çevrilmesini amaçlayan olası bir anayasal referandumun doğuracağı sonuçlar, OHAL uygulamalarının AB standartlarıyla uyuşmazlığının giderilmesi, Avrupa Konseyi ve AB ile genel ilişkiler, Suriye ve Orta Doğu politikaları, iç siyasetteki olağanüstü gerginlik, toplumsal uzlaşıyı zayıflatan iç çatışmalar ve ABD politikaları, Türkiye ekonomisinin evrileceği yönün netlik kazanması için 2017 yılında dikkate alınacak en önemli risk başlıklarıdır.
Türkiye ekonomisi sistematik olarak yönetilememe sorunu yaşamaktadır: Son yıllarda reel sektör, ihracat, KOBİ ve iş gücü piyasası alanlarına yönelik ve daha çok etki-tepki yöntemiyle ve reform adıyla oluşturulup önlem olarak ortaya konulan makro ihtiyati tedbirlerin, teşvik paketlerinin, maliye politikalarının ve bu kapsamdaki uygulamaların tamamı etkinlikten ve sonuç almaktan oldukça uzak başarısız girişimler olmuştur. Gerek kamusal alanlarda ve gerekse kamusal yönlendirmelerin etkisiyle özel sektörde kaynakların büyümeye süreklilik sağlayacak alanlara tahsis edilemediği iyice anlaşılmıştır."
"TL'nin değer kaybı öz kaynak ihtiyacını artırmakta"
Orhan Ökmen, Türkiye'nin doğrudan yabancı yatırımlarda kaybettiği cazibesine politika değişikliğiyle tekrar ulaşabileceğine ifade etti.
Türkiye'nin, Fed'in politikalarına uyumlu olacak bir faiz politikası uygulaması, demokrasi ve hukuki referans noktalarına AB değerlerinin hedef olarak koyulması, iç siyasette sağlayacağı yumuşama ve ulusal bütünlükle doğrudan yabancı yatırımlarda kaybettiği cazibesine tekrar ulaşabileceğini bildiren Ökmen, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Mevcut konjonktürde, ilave kredi genişlemesi uygulamalarına gidilmesi, 2017 yılında ekonomik büyüyememe sorununa karşı en etkili çözümlerden birisi olacaktır: Kredi genişlemesi amacıyla yaratılan yeni uygulamalarla eski kredilerin çevrilmesine yönelik yaratılan olanaklar esasen reel sektördeki likidite riski yönetimine çözüm olmuştur. Ancak, mevcut konjonktürde, faiz seviyelerine dışsal ve siyasi müdahale etmemek kaydıyla ilave kredi genişlemesi uygulamaları başlatılarak, yeni yatırım harcamaları olanağı yaratılması 2017 yılında ekonomik büyüyememe sorununa en etkili çözüm olacaktır.
Piyasa ekonomisinin işleyişine aykırı kararlar alınacağı izleniminin yanlış olduğunun reel ve finansal piyasalara açıklanması gerekir. 2017 yılında daha yüksek bir enflasyon oranı beklemekteyiz. TL'deki 2016 yılında yaşanan değer kayıpları ve enerji fiyatlarındaki toparlanmanın fiyatlara yansıması daha çok 2017 yılına sarkmış olduğu için bu yıl çift haneleri aşacak şekilde daha yüksek bir enflasyon oranı beklemekteyiz. Özel sektörün yüksek döviz borcu, 2017 yılında Türkiye'nin en önemli kırılganlık yaratacak noktasıdır. Özellikle TL'nin değer kaybı öz kaynak ihtiyacını artırmaktadır."
Ökmen, vergi performansı zayıflarken, harcama kalemlerindeki artışın sürecek olmasının kamu dengelerini 2017 yılında zorlayacağını ifade etti.
"Risk algıları turizm sektörünü etkilemeye devam etmekte"
Orhan Ökmen, küresel pazarlardaki gelişmelerden 2017 yılında en fazla yurt dışı müteahhitlik sektörü ile deniz taşımacılığı sektörünün etkilenmesinin beklendiğini ifade etti.
Türk müteahhitlerin yurt dışında üstlenilen proje gelirlerinin daralmaya başlandığının altını çizen Ökmen, deniz taşımacılığında ise aşırı kapasite nedeniyle düşen navlun oranlarının işletme giderlerini karşılayamayacak seviyelere gerilediğini bildirdi.
Ökmen, bu sürecin aşılması için talep tarafında bir canlanma beklemediklerini vurgulayarak, şunları ifade etti:
"Sektör açısından, kapasite fazlalığına dayalı olarak düşen navlun oranları ve zayıflayan kapasite kullanım oranları, kısa ve orta vadede sektörde beklenen birleşme ve satın alma faaliyetlerinden ve beklenen iflaslardan sonra tekrar artabilir. Aksi takdirde uzun vadede talep yönlü bir canlanmayı daha zor bir olasılık olarak görüyoruz. Piyasada deniz taşımacılığı sektöründeki koşulların bozulmasına rağmen yeni gemilere yönelik banka fonlarının nispeten erişilebilir durumda kalması ve finansal yükümlülüklerdeki yerine getirme zorlaşmalarının yeniden yapılandırmalarla sürdürülebilir kılınması sektörde pozisyonu nispeten daha olan firmalar için bir çıkış yolu olabilecektir.
İnşaat sektöründe mortgage kredisi kullanan yatırımcıların orta ve üst düzey gelir gruplarından oluşması takipteki kredilerin toplam kredilere oranlarını (NPL) düşürdüğü için inşaat sektöründeki sistemik risk Türkiye için oldukça zor ihtimaldir. Ancak inşaat firmalarının kullandığı krediler, bankalar için yüksek riskli varlık kategorileri arasındadır."
Orhan Ökmen, Türkiye'nin yapısal reformlarını yapamadığı için ihracatta rekabet avantajı kazanamadığını ifade etti.
TL'nin değer kaybının enflasyon ve faiz oranlarının artışına sebebiyet verecek olmasına rağmen, ihracata ivme kazandıramamış olmasının, Türkiye ekonomisinin yapısal reform ihtiyacı içerisinde olduğunun en temel göstergesi olduğunu değerlendiren Ökmen, 2017 yılının risk primlerinin ve faiz oranlarını yükseleceği, TL'deki değer kaybının devam edeceği bir yıl olacağını savundu.