Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı, 2050 Çevre Tahmin Raporu'nu
Berlin’de kamuoyuna tanıttı. Rapora göre, küresel politikaların
değişmeden kalması halinde dünyayı karanlık bir tablo bekliyor.
Deutsche Welle Türkçe'de Richard
Fuchs imzasıyla yer alan habere göre, OECD 2050 Çevre Tahmin
Raporu'nda, 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı belirtiliyor. Bu
artış enerji tüketimininin de artması, toprak paylaşımında sorunlar ve
biyoçeşitliliğin azalması anlamına geliyor. Küresel ekonominin büyüyerek,
şimdikinin dört katına çıkması ve enerji üretiminin büyük kısmının fosil
yakıtlardan karşılanmaya devam etmesi bekleniyor.
Rapora göre, sera etkisi yaratan gazların atmosfere yayılması sonucu ortalama
sıcaklıkların üç ila altı derece yükselmesi bekleniyor. Raporda, bu rakamların
uluslararası sözleşmelerle kabul edilen, sıcaklık artışını iki derece ile
sınırlı tutma hedefinden fazla olduğuna dikkat çekiliyor.
'Sonuç alıcı politikalar şart'
OECD Berlin Bürosu'nun başında bulunan Heino von Meyer bu
karanlık tabloyu çizenlerin bir avuç karamsar insandan ibaret olmadığına dikkat
çekiyor:
“Bu senaryo hiçbir şey yapılmaması halinde olacakları tanımlıyor. Ulusal ve
küresel düzeyde sonuç alıcı siyasi girişimlerde bulunulmazsa neler olabileceğini
ortaya koyuyor. Senaryomuz, evet, gerçek bir kâbusu yansıtıyor. Ancak bununla
birlikte herkesi derhal harekete geçmeye zorluyor."
350 sayfalık rapor olağan politikalarla devam edilmesi halinde bunun
bedelinin ağır olacağını ortaya koyuyor. 2050 yılına gelindiğinde iklim
değişikliği, biyoçeşitlilik, sağlık, su kaynakları gibi çeşitli alanlarda,
insanları aşılması neredeyse imkânsız sorunlar bekliyor.
Rapora göre, sanayide, termal elektrik üretiminde ve evlerde daha fazla
kullanılması nedeniyle küresel su ihtiyacı yüzde 55 oranında artacak. Heino von
Meyer bunun ölümcül sonuçları olduğunu belirterek, “Eğer su kaynaklarımızı daha
etkin bir biçimde kullanmanın yolunu bulamazsak, 2050'de dünya nüfusunun yüzde
40’ı su sıkıntısının olduğu bölgelerde yaşayacak” diyor.
Hava kirliliğinin, suların kirlenmesine, insan sağlığının bozulmasına ve
erken ölümlere yol açan başlıca çevresel sebeplerden biri haline geleceği de
raporda saptanıyor. Von Meyer hava kirliliğine yol açan en büyük faktörün hızlı
kentleşme olduğuna dikkat çekiyor: “1970 yılında dünya nüfusunun yaklaşık üçte
biri kentlerde yaşıyordu. Bugün bu oran hemen hemen yarı yarıya oldu. 2050
yılında ise dünya nüfusunun üçte ikisi kentsel bölgelerde ve mega kentlerde
yaşamaya başlayacak.”
Toprak çeşitliliği azalıyor
Rapor başta Asya, Avrupa ve Güney Afrika kıtalarında olmak üzere dünyadaki
toprak çeşitliliğinin de yüzde 10 oranında azalacağını saptıyor. Buna sebep
olarak gittikçe daha fazla arazinin tarım alanı olarak kullanılması, altyapı
çalışmalarının ve tüketime dönük ormancılığın gelişmesi gösteriliyor. Raporda bu
durumun önüne geçilmesi için bir takım ipuçları da sunuluyor. Örneğin fosil
yakıt üretimi ve tüketimi konusunda dolaylı kamu sübvansiyonlarının kesilmesi
halinde sera gazları emisyonlarının yüzde 6 oranında düşürülebileceği
kaydediliyor.
Mart ayı sonunda OECD’ye üye ülkelerin bakanları Paris’te bir araya gelerek
muhtemel çözüm yollarını konuşacak. Sonuç alıcı kararlar mı verileceği yoksa
olağan politikalara devam mı edileceği orada belli olacak.