Ankara, darmadağın olmuş bir imparatorluğun külleri
üstünde yükselen Cumhuriyet Türkiyesi’nin başkenti olarak her ödüle değerdir.
Bundan hiç kimsenin kuşkusu yok, olmamalıdır da. Çünkü Ankara, çağdaşlığın
simgesidir. Atatürk ilke ve devrimlerinin beşiğidir. Ankara, verilmiş olan
bağımsızlık savaşının siyasal ve askercil yolgüdümlerinin (stratejileri)
tasarlandığı ve yaşama geçirildiğine ilişkin adının tarih sayfalarında yerini
aldığı bir merkezdir. Atatürk başkenti İstanbul’da bırakıp Ankara’ya
taşımayabilirdi, ne ki taşıması gerekiyordu. Çünkü İstanbul ve Ankara birer
simgedir. İstanbul Osmanlı’yı temsil ediyorsa, Ankara Cumhuriyet Türkiyesi’ni...
Aradaki fark çok açık ve nettir. Bu fark Osmanlı ile Cumhuriyet insanının
zihinsel farkıdır. Ankara dünyaya açılan bir pencere; mazlum toplumların
kurtuluş simgesi olmuştur. Uygarlığın, kalkınmanın ve çağdaşlığın ölçütü
Ankara’dan geçer. Atatürk’ün kafasındaki düşünce buydu, ideal de buydu. Ne ki
zaman içinde Ankara’yı Ankara olmaktan çıkarmak isteyenler oldu. İstanbul’un
karşısında ikinci plana itmek isteyenler var şimdi de. Tüm çabaları salt
İstanbul’a önem vermek ve İstanbul’u kalkındırmaktır olduğunu iddia edenler,
kenti insan kalabalığıyla doldurmaktan başka bir şey yapmamışlar, yapmıyorlar.
Ardından 3. köprü düşleri… Tüm bu çabanın arkasında yatan Cumhuriyet Türkiyesi
imgesini törpülemek, yerine Osmanlı zihniyetini yerleştirmektir. Bana göre
İstanbul elden çıkmış; yaşanılır bir kent kimliğini yitirmiştir.
Hiç sormadılar mı?
Ankara’yı boşaltma, geri plana atma çabalarının yoğunlaştığı bugünlerde 2009
yılı Avrupa Konseyi Ödülü’nün Ankara’ya verilmiş olması ilginçtir. Ben o yanını
açmak için fazla ayrıntıya girmeyeceğim ama Melih Gökçek’in belediye
başkanlığını yaptığı bu kente, üstüne üstlük “Bir yer Avrupa gibi kokuyor ve
hissedilirse orası Avrupa’dır. Ankara için bunları söylüyorum. Ankara yeni, taze
gerçek bir Avrupa’dır” diyerek ödül vermek, ödülü verenlerin şaşkınlığını
göstermez mi acaba? Yukarıda da değindiğim gibi Ankara çok ödüle değerdir
saydığım nedenlerden ötürü, ancak ödüle değer olmayan Melih Gökçek’in
Ankarası’dır. Ödülü veren insanlar hiç mi sokaklarda, caddelerde dolaşmadılar?
Hiç mi sokak, cadde boylarında şarıl şarıl su dökerek araba yıkayan insanları
görmediler? Hiç mi, gelişigüzel yerlerde, sokak içlerinde hastaneler açıldığını
bilmediler?.. Hiç mi araba yoğunluğundan ötürü sokaklardan ve caddelerde
kaldırımlardan geçilemediğini görmediler?.. Hiç mi Ankara’da 7000’den fazla
taksinin varlığından haberleri olmadı?
Kelle koltukta gidiş gelişler
Oy uğruna Melih Gökçek’in tüm ilçelerden merkeze taksi taşıdığını ve
taksilerin yollarda gelişigüzel seyrettiklerini ve trafiği altüst ettiklerini
görmediler? Kentin sokaklarının, köşe başlarının değnekçilerin sultası altında
olduğunu; fişsiz para aldıklarını; para vermediğiniz zaman döndüğünüzde
lastiklerinizin parçalandığını kimse onlara söylemedi mi? Melih Gökçek’in elinde
olsa Oran ormanlarını bir gün içinde yerle bir edip orayı da imara açacağını
kimse kulaklarına fısıldamadı mı? Hiç kimse demedi mi gene Oran milletvekili
lojmanlarının yerine 35-36 katlı bloklarının dikildiğini, kentin havasının
kesildiğini? O güzelim yeşili batırdığını… Çarpık kentleşmeye ön ayak olduğunu…
Yeni kurulan semtlerde bile yerleşim planlarının olmadığını… Baraka örneği üst
üste yığılmış evleri kimse göstermedi mi? Kimse demedi mi Başkan’ın Ramazan
günlerinde iftar çadırları kurarak yardım etmek yerine oy toplamak sevdasına
kapıldığını? İnsanları fukaralığa alıştırdığını ve işsiz-güçsüz bıraktığını…
Ankaralıları sadaka toplumunun üyeleri yaptığını… Görmediler mi Atatürk
Bulvarı’nın ne hale getirildiğini? Meşrutiyet Caddesi üzerindeki çirkin çirkin,
boruları paslı paslı üstgeçitleri görmediler mi, yoksa? Her yıl yeniden yapılan
kırık çıkık kaldırım taşlarını… Çakıl çukur caddeleri. Özürlülerin hiçbir zaman
dışarıya çıkmayacağı ve kendi başlarına dolaşamayacakları yolları... Pazar
yerlerinin düzensizliğini, otobüslerin tıklım tıklım dolu oluşunu ve “kelle
koltukta” yollardan caddelerden gidiş-gelişlerini.
Dünyanın neresi böyle?
Dünyanın neresinde var, madem ki Ankara Avrupalı, hangi Avrupa kentinde
“dolmuş” var? Bilmiyorlar mı? Dünyanın neresinde arabanın kapasitesinin üstünde
yolcu alan dolmuşlar var? Görmüyorlar mı? Metroyu ne zaman bitireceğini sordular
mı acaba Sayın Başkan’a? Ödülü verenler gecekonduları görmediler mutlaka. Kış
günlerinde oralarda nasıl ısınıldığını kimse onlara anlatmadı. O evlere gene oy
uğruna kaçak kömür verildiğini ve Ankara’nın havasını kirlettiğini kimse onlara
açıklamadı. Ve otuz-kırk yıl önce Ankara’nın daha çağdaş bir kent olduğunu,
insanların daha temiz giyimli, daha uygar duruşlu; sokaklarının döner ve kokoreç
kokmadığını; oysa şimdi küçük yaşlardaki çocukların adım başı ayakkabı
boyacılığı yaptığını ve simit sattığını kimse onlara anlatmadı galiba. Ve iki
bin yıl boyunca bu topraklarda egemenlik kurmuş Hitit İmparatorluğu’nun
göstergesi olarak kabul görmüş ve Ankara’nın simgesi olarak bilinen Güneş
Kursu’nu kaldırtıp yerine kendi kafasına göre bir logo koyan, her tarafa asan ve
kaldırılması yönünde mahkeme kararına karşın inadını sürdüren bir belediye
başkanının yönettiği bu kenti ödül vermeye değer görmüşlerse ve bunu Avrupalılık
adına yapıyorlarsa, bizim de Avrupalılık fikrine kuşku ile bakmamamız için bir
neden göremiyorum. Dediğim gibi, bizim sözümüzün muhatabı Cumhuriyet
Türkiyesi’nin Ankara’sı değil, dört dönemdir başkanlık yapan ve çöp toplama
işini bile çözememiş bir başkanın yönettiği Ankara’dır, dahası Ankara’yı bu
duruma sokanlardır.