Muhalefetin iktidar oldukları takdirde Akkuyu Nükleer Santrali projesinin devam edeceği yönündeki açıklamalarına sert tepki gösteren Elektrik Mühendisleri Odası (EMO); böyle uzun vadeli ve yaşamsal riskler barındıran projelerin sıradan bir hizmet veya mal satın alırcasına ele alınamayacağını ve "dönemsel siyaset ile günlük ticari çıkarların miyopluğuna teslim edilemeyeceğini" vurguladı. EMO, ekonomik ve teknik açıdan yanlış bir tercih olan nükleer santral inşaatının derhal durdurulması gerektiğini bildirdi.
EMO 48. Dönem Yönetim Kurulu tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Aralarında TMMOB ve Odamızın da yer aldığı meslek örgütleri, bilim insanları ve halkın tepkilerine rağmen nükleer santral projeleri ısrarla gündemde tutulmaya devam etmektedir. Akkuyu’da sorunlu inşaat sürecine rağmen çalışmalar sürdürülürken, Sinop’ta ise 2019’da maliyet artışları nedeniyle Japon yüklenici şirketinin durdurduğu proje için bu yıl Rusya ile görüşmeler yapıldığı ifade edilmektedir. En son iktidara aday bir muhalefet partisinin enerji politikalarından sorumlu bir yöneticisinin de iktidar oldukları takdirde ‘Akkuyu projesinin devam edeceği’ yönündeki açıklamaları, bu yanlışın mevcut hükümetle sınırlı olmadığını göstermiştir. Aynı yetkilinin kısa bir arşiv taramasıyla görülebileceği üzere kısa süre önce şu anki açıklamasına taban tabana zıt raporlar sunmuş olması, hiç kuşkusuz siyaset kurumunun nükleer santral gibi büyük riskler barındıran bir teknolojiyi dahi ciddiyetsiz bir pragmatizm ile ele aldığını gösteren özlü bir örnek olarak kamu hafızasına kazınacaktır.
Yıllardır söylüyoruz: ‘Karanlıkta kalacağız, artan tüketimi karşılamanın başka yolu yok’ söylemleriyle başlanılan projelerle, risk seviyesi, üretim maliyeti ve dışa bağımlılık oranı en yüksek enerji üretim yönteminin tercih edilmesi, açıkça kamu yararına aykırıdır. Nükleer güç santralleri düşünülenin aksine ileri teknoloji içeren yatırımlar değil, 1950’li yıllarının tekniklerine dayalı bir enerji üretim yöntemidir. Ne yazık ki, başta atıkların güvenli bir biçimde yok edilmesinden, işletimine kadar çok sayıdaki riske kalıcı çözüm bugüne kadar yaratılamamıştır. Güvenlik kültürünün ve teknolojik gelişimin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Japonya’da bile nükleer kazaların yaşanması, felaket riskinin yüksek olduğuna işaret etmektedir. ‘Nükleer güce dönüşme’ gibi 1950’den kalma bir söylemin devlet politikası olması günümüzde mümkün değildir. Bu söylem yalnızca bir seçmen kitlesini etkileme amacı taşısa da bir başka ülkenin sahibi olduğu santral ile güç sahibi olunması imkansızdır.
Bir kere daha uyarıyoruz: Enerji güvenliğindeki kaynak çeşitlendirme ilkesine aykırı bir biçimde ‘bağımlılığımızın’ yüksek olduğu bir ülkeye, kendi topraklarımızda alım garantili nükleer santraller kurdurmak anlaşılır değildir. Dünyanın hiçbir ülkesinde mülkiyeti başka bir ülkeye ait olan nükleer bir tesis yoktur. Akkuyu, dünyadaki ilk ‘Yap, İşlet, Sahip Ol’ modeliyle inşa edilen nükleer santral projesidir.
Kaygılıyız: Böylesine uzun vadeli ve yaşamsal riskler barındıran projeler kamuoyunda yeterince tartışılmadan, sıradan bir hizmet veya mal satın alırcasına ele alınamaz ve dönemsel siyasetin ve günlük ticari çıkarların miyopluğuna teslim edilemez. Hatırlanacağı üzere Akkuyu projesi milletlerarası anlaşma yoluyla, Sinop projesi ise offshore şirketi kurdurularak, yargı denetimi dışına çıkarılmak istenmişti. Yine aynı şekilde devam eden Akkuyu projesinde tüm netliğiyle açığa çıktı ki, daha inşaat aşamasında başlayan ve sorunlu imalatlar nedeniyle yüklenici şirket değişikliğine bile gidilmesine yol açan krizler, bölgesel siyasetin temposuna ve saflaşmasına göre bir günde alevlenip sönmektedir.
Söylemeye devam edeceğiz: Türkiye’nin enerji politikaları içerisinde nükleer enerji santrallerinin hem ekonomik hem de teknik açıdan yanlış bir tercih olduğu açıktır ve bu santral inşaatının derhal durdurulması ülke yararınadır. İletim şebekesinde sistem çökmelerinin bile yaşanabildiği ülkemizde bir elektrik kesintisi sırasında yaşanabilecek bir jeneratör arızasının bile felakete neden olabileceği bir santralin taşıyacağı riskler bir yana, nükleer güç santralleri ülkemizin enerji üretim sistemini güçlendirmeyecek, tam tersine başta yerli ve yenilenebilir kaynaklar olmak üzere diğer kaynaklara dayalı yatırımlara ve temiz teknoloji üretimine de ket vuracaktır.”