Çernobil kazasından etkilenenlerin sayısı
Ukrayna'da üç milyonu buluyor. Sakat doğumlarda ve büyüme
bozukluklarında artış oranı yüzde 230, kanserle mücadele eden çocuk sayısı 380
bin. Ve Ukrayna, nüfusu 46 milyon olan bir ülke! Ukrayna'nın Pripiat
kentinde kimse oturmuyor. Koca koca binalar, geniş yollar, parklar...
öylece bomboş duruyor. İçinde vahşi kurtlar dolaşıyor. Hayalet bir kent gibi,
bir Hollywood masalı gibi.
Bu kentte 900 yıl süreyle kimse oturmayacak. Çernobil nükleer santralindeki
kaza nedeniyle bu metruk kentteki radyasyon miktarı, 1945 yılında atom bombası
atılan Hiroşima ve Nagasaki'deki miktardan tam 700 kat daha fazla!
Şimdi hükümet kolları sıvadı, Türkiye'yi nükleer enerji santralleriyle
donatma peşinde. Görünüşe göre işe İçel'de bir sahil kasabası
olan Akkuyu'dan (eski adı Gilindire) başlayacaklar. "Korkmayın"
diyorlar nükleer santral karşıtlarını ikna etmek için, "yeni kuşak jeneratörler
çok daha güvenilir!" Sanki Çernobil'deki kazadan jeneratördeki mekanik bir arıza
sorumluymuş gibi. Değil tabii. O kazadan insanlar sorumluydu. Bir işletme hatası
yaptılar, sonuç bu oldu. Bizim nükleer santralleri işletecek olan teknisyenlerin
Rus ve Ukraynalı teknisyenlerden daha titiz ve dakik olacaklarının, kurallara
uyacaklarının bir garantisi var mı? Yok! Üstelik Çernobil kazası sırasında
sorumlu makamlarda oturan politikacılarımıza ve bürokratlarımıza, halkı
radyasyonlu çay içmeye davet ederek, "Biz Türklere öyle bir miktar radyasyon
etki etmez, hatta erkekliğe iyi bile gelir, bakın nasıl 'hüüp..' diye çayımı
içiyorum" diyenlere; hatta radyasyon bulutu taşıyan rüzgârların yönünü bile
halktan gizleyenlere güvenmek için bir neden göremiyorum.
Yapılması gereken şey, geleneksel alternatif enerji kaynaklarını sonuna kadar
kullanmaktır. Kömür, rüzgâr, su, güneş, jeotermal, bioenerji, doğalgaz... Bu
enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmadan nükleer enerjiye geçmek, çok
gereksiz risklere girmek anlamına gelecektir. Bu alternatif enerji kaynaklarını
küçümseyenler haksızlık ediyor.
Türkiye, nükleer enerji dışındaki bu kaynaklara yönelerek uzun bir süre
enerji gereksinmesini karşılayabilir. Örneğin son bir yılda bulunan linyit
rezervleri şimdiki oranda kullanılırsa 400 yıl üretim potansiyeli taşıyor. Bir
Alman şirketiyle ortaklaşa hareket eden bir Türk frması, İzmir, Manisa,
Balıkesir dolaylarında rüzgârdan yararlanarak 3 bin megavatlık bir tesis
(Atatürk Barajı'nın iki katı) kurmak için proje hazırlamış bulunuyor. Avrupa'da
bir rüzgâr türbininin yılda 2 bin 500 saat çalışma potansiyeli varken,
Türkiye'de bu süre 3 bin 500 saati buluyor. Ama Türkiye, rüzgâr enerjisi üretim
kapasitesinin binde birini bile kullanmıyor!
Kısacası demem o ki, başka yollar varken nükleer enerjiden uzak duralım.
Zaman kazanalım. Bu arada nükleer enerji teknolojisi de gelişmeye devam edecek,
daha güvenli ve pratik bir hale gelecektir. Hem bakarsınız 'füzyon' yoluyla
elektrik üretimi bile mümkün olur belki, bekleyip görmek lazım!