Norveç Danışman Mimarlar Derneği ve Yapı-Endüstri Merkezi işbirliğiyle düzenlenen "Norveç Mimarisinde Kentsel Dönüşüme Duyarlı Yaklaşımlar" konferansı, Norveç'in önde gelen beş tasarım pratiğinin kente ve mimarlığa karşı duruşlarını sergiledikleri "Norveç Mimarlığına Bakış" bölümü ile devam etti. A-lab, Snøhetta, Lund Hagem, Helen & Hard ve Nordic ofislerini temsilen söz alan konuşmacıların sunumlarında, kentlilere daha nitelikli yaşam alanları kazandıran dönüşüm projeleri dikkat çekti.
"Mimarlığın geleceği sorumluluk üstlenmede"
Liman bölgesi Bjørvika, banliyö yerleşimi Furuset ve sanayi bölgesi Vollebekk örnekleri üzerinden A-lab'in kentsel dönüşüme getirdiği çözümleri paylaşan Geir Haaversen, 40 kişilik genç bir tasarım ekibine sahip olan ofisin, proje sürecinde öncelikle kente neyi geri kazandırabileceğine odaklandığını belirtti.
Kentliler için yeni buluşma alanları yaratmak ve binaların kentle etkileşime geçmesini sağlamak üzerine kafa yorduklarını ifade eden Haaversen, "Mimarlar olarak büyük resme bakmalı; geliştiriciler ve yerel yönetimler ile birlikte hareket etmeliyiz. Biz mimarlık ofisinin kapalı kutusundan çıkıp, diğer disiplinlerle neler yapabileceğimize bakıyoruz. Amacımız, sürdürülebilir, yaşam kalitesi yüksek mekânlar yaratmak. Planlama için yeni modeller geliştirip mimarlığın rolünü yeniden tanımladık. Böylece katıldığımız 10 kentsel tasarım yarışmasının 9'unu kazandık. Çünkü diğerlerine göre farklı öneriler sunduk" dedi.
Gerçekleştirdikleri projelerde özel, yarı özel, kamusal olmak üzere tüm alanları ayrı ayrı düşündüklerine dikkat çeken Geir Haaversen, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Önce strateji belirleyip ondan sonra mimarlık yapmalısınız. Mimarlığın geleceği, kentin gelişiminin bir parçası olup, sorumluluk üstlenmede."
Oslo'yu yeniden canlandıran opera
"Şehirde Bir Opera" başlıklı sunumunda Snøhetta'nın dikkat çeken projelerinden Oslo Opera House'un ardındaki tasarım felsefesini aktaran Camilla Moneta, yapının; deniz-gökyüzü, kent-kamusal peyzaj, bina-kentsel alan arasında arabuluculuk görevine dikkat çekti.
Geir Haaversen'in sunumunda olduğu gibi, "kentilere bir armağan / kamuya geri kazandırılan bir mekân" olgusunun dönüşüm projelerindeki önemine işaret eden Moneta, opera binası gibi karmaşık bir programı basit bir plan ile birleştirdiklerini söyledi.
Oslo Opera Binası projesini "eşik", "fabrika" ve halı" kavramları ile ilişkilendiren Camilla Moneta, davetkar peyzajı ve anıtsallığı yeniden tanımlayan çağdaş tasarımı ile binanın, Norveç'in eşitlik ve demokrasi anlayışının bir yansıması olduğunu ifade etti.
Toplumun geneli tarafından sahiplenilen yeni opera binasının, kentlilerin hiç uğramadığı bir bölgeyi yeniden canlandırdığını belirten Moneta, "Snøhetta olarak mimarlığın, insanları sanata daha da yakınlaştırdığına inanıyoruz. Anıtsal bir yapı tasarlamanın ise, topluma bir armağan olduğunu düşünüyoruz" dedi.
Haberin devamı için ilerleyiniz >
Bir kütüphane ne kadar davektar olabilir?
Lund Hagem mimarlık ofisinden Einar Hagem ise, "Bir Kent Kütüphanesi" başlıklı konuşmasında "fiyort peyzajı", "bitki örtüsü", "Oslo peyzajı" altbaşlıkları üzerinden Deichman Kütüphanesi'nin Oslo'daki kentsel dönüşüme katkısını paylaştı.
Norveç Kraliyet ailesinin yazlık evini de tasarlayan ofisin; fiyortlar, bitki örtüsü ve tepelerin sınırladığı Nordik coğrafyada mimarlık yapma yöntemini aktaran Hagem şunları söyledi:
"Oslo İstanbul kadar şaşırtıcı bir şehir değil. Bu projeyi, A-lab gibi kuvvetli ofislerin katıldığı bir yarışma sonucunda elde etmiştik. Deichman Kütüphanesi'ni tasarlarken yapının kentle kontrast oluşturmasını, başka bir deyişle kentin feneri gibi durmasını istedik. Tabii bunu yaparken operanın ışığı ile rekabet etmemesine de özen gösterdik. Kütüphanenin hem dışarıdan hem de içeriden sokakla ilişki kurması için mümkün olduğunca şeffaf bir tasarıma gittik. Kullanıcı nerede olduğunu bilmeli; dışarıdaki gözlemci ise kütüphaneye davet edildiğini hissetmeliydi."
Geleneksel akıllı malzeme; ahşap
Siv Stangeland ise "Bir Ahşap Kamu Binası" başlıklı konuşmasında İskandinav mimarlığının önemli bir öğesi olan ahşabı ön plana çıkaran Helen & Hard projeleri hakkında bilgi verdi.
Ahşabı alışılmadık şekillerde uygulamalarına dahil eden ofisin; fırın, kulübe, kütüphane, müze, kule gibi farklı tipolojilerdeki projelerinden örnekler sunan Stangeland, "ağacın zekasına endüstriyel elemanlarda rastlayamıyoruz" dedi.
İstanbul'un yenı havalimanı Nordic'e emanet
Mimarlık ofislerine ayrılan bölümün son konuşmacısı, İstanbul'daki 3. Havalimanı'nın projesinde de görev alan Nordic'ten Gudmund Stokke idi. "Havalimanı İnşası" başlıklı sunumunda, bu özel proje tipolojisine dair geliştirdikleri çözümleri paylaşan Stokke, "havalimanları büyük binalar olma eğilimindedir ama önemli olan insan ölçeğinde yapılar tasarlamak" dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Projelerde basitlik, esnekliği beraberinde getirir. Basit planlar şeffaflık sağlar. Bu noktada, bütüsel bakış açısı çok önemli. Havalimanları karmaşık yapılar ve sorunları da bir o kadar özel. Büyük binalar tasarlarken öncelikle insanların bunu nasıl kullandıklarına bakmalısınız. Havalimanlarında yön bulmak için işaret levhaları yerine çoğunlukla içgüdülerimizi takip ederiz. Binalar büyüdükçe yürüme mesafesi artarken, yön bulmak daha da zorlaşır. İstanbul'da yapılacak üçüncü havalimanı için Nordic olarak, Grimshaw ve Haptic ile birlikte çalışıyoruz. İlk etapta 90 milyon yolcuyu hedefleyen yeni havalimanı, tamamlandığında, dünyanın en büyük ulaşım yapıları arasında yer alacak. İstanbul büyük, modern, tarihi ve çokkültürlü bir kent. Şu anda bir yandan insan ölçeğinde bir yapı tasarlamaya çalışırken, bir yandan da bu kente yaraşır bir giriş kapısı yaratmaya çabalıyoruz."
"Norveç Mimarisinde Kentsel Dönüşüme Duyarlı Yaklaşımlar" konferansı, proje sunumlarının ardından tartışma oturumu ile sona erdi.