Sanat Bir Özgürlük Alanıdır



Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi yönetmeni Vasıf Kortun, geçen yıl 9. Uluslararsı İstanbul Bienali'nin küratörlüğünü Charles Esche ile birlikte yapmıştı. Kortun, Londra'da yayımlanan Uluslararası güncel sanat dergisi Art Review ve NewYork'ta yayımlanan Art and Auction'ın oluşturduğu "2005'in en başarılı 100 kişisi" listelerinde yer aldı. Aynı zamanda Bard College Center for Curatorial Studies'in verdiği 9. Annual Award for Curatorial Excellence (Küratörlükte mükemmellik) ödülüyle onurlandırıldı.

Kortun, Dia Art Foundation'ın küratörü Lynne Cooke ile paylaştığı ödülü 6 Nisan'da Central Park Boathouse'daki törende alacak. Küratörlükte mükemmellik ödülü, sergi pratiği alanında cesur bir vizyon ve yeni yaklaşımları olan kişilere veriliyor. Vasıf Kortun ile küratörlük ve müzecilik üzerine konuştuk.

-Küratörlüğün tanımını yapabilirmisiniz? Nasıl böyle bir meslek alanı oluştu?
Küratörlük son 15 yılda yerleşti. Aslen sergi yapımcısı demek. Eskiden koruyucu, saklayıcı, komiser gibi terimler vardı. Birçok uyarıcı sergiyi de sanatçılar düzenliyordu. Bugün küratörlük, çok farklı bilgileri gerektiriyor. Basın bülteni yazmayı da bilmelisiniz, teorisyen olmayı da. Ekonomiden de anlamalısınız, hangi boyanın video gösterimleri için iyi bir taban olabileceğinden de. Sadece geçmişle değil, yarınla da uğraşabilmelisiniz, alışagelmedik olanı merak edecek kadar açık olmalısınız.

-Bir söyleşinizde "68 kuşağının tortularıyla büyüdük. Yerleşik ekonomik düzenin değiştirilmesini, kültürler arası ayrımcılığın kaldırılmasını, dünyanın serbestleşmesini istemek çok değil" diyorsunuz. Bu durumda küratöre ve sanatçıya düşen nedir?
Realite sanatçılık ve küratörlükle değişmez. Sanat ancak bakışların değişmesine aracı olabilir. Özelleştirilmiş kent coğrafyasında kamusal alanın son cephelerinden biri sanat kurumları. Bunlar da Türkiye'de gittikçe oylumlanarak vitrinleşiyorlar. Dolayısıyla yeni sorunlar var. Türkiye'de sanat özel sektör tarafından desteklendi. En azından 25 yıldır devletin sanatla ilişkisi olmadı. Türkiye'deki enerjiyi ise salt bağımsızlara borçluyuz.

İZLEYİCİ VE SANATIN VİTRİNİ...

-Bienallere artan ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Türkiye'deki sanat izleyicisinin profili nedir sizce?

Her yıl daha fazla izleniyor, ama izleyici profilini çıkartacak araçlar henüz yok. İstanbul Modern, Sakıp Sabancı, Pera Müzesi denklemin bir parçası haline geldiler. Vitrinleşen ortam kendine göre bir izleyici de yaratacak elbette. İzleyicinin ne yaptığından çok bizim ne yaptığımız önemli. Eğitim programları, enformalite, müzeleri daha yaşanır hale getiriyor. Öte yandan İstanbul, küçük cemaatlerden oluşan, kapalı bir şehir. Bunun ötesine geçip, biraz daha nefes alınabilecek yerler yaratmak gerekiyor.

-Savaşların olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bienallerin, bu tür etkinliklerin barışa katkısı olabileceğini düşünüyor musunuz?
Doğrudan bir şeyi etkileyecek gücü yok, ama birebir insanları etkiliyebilir. Sanat içine kapalı ezoterik bir faaliyet değil, dünya ile ilgili, ama bu misyon yüklendiği anlamına da gelmiyor.

-Kudüs İsrail Müzesi danışmanı olmaya nasıl karar verdiniz?
Bu projenin şu an nereye gideceği belli değil. İsrail Müzesi aslen özel bir kuruluş. Dünyanın en güzel, en dindar, en bölünmüş ve geleceği de bir o kadar muğlak olan şehrinde ansiklopedik bir müze. Judaica'dan İslam Eserleri bölümünden, güncel sanata kadar her şey var. Müze bölgeye nasıl hizmet eder, bu soruyu sormasına yardım etmek istiyoruz.

-Bunun dünyada örnekleri görülmüştür değil mi? Louvre Müzesi gibi...
Evet, Metropolitan da öyledir. Fiziki kültürel tarihi bir ansiklopedi gibi depolayan, araştıran ve sunan kurumlar. Tabii, buradaki karışıklık aynı yapı silsilesi içinde, Almanya'daki soykırımından kalma bir sinagoğun yeniden sunumundan, modern sanat bölümüne kadar var oluş hali birbirinden çok farklı seküler ve dinsel nesneleri art arda getirilmesinden çıkıyor. Müzenin önünde çetrefilli bir yol var. Müzenin birimleri yeniden düşünülebilir mi? İsrail Sanatı bölümü kapanmalı mıdır? Müze Filistinli izleyici ve sanatçılarla nasıl bir yeni sayfa açar? Öncelikle bir konferansla başlıyoruz. Konferans için bile müzeye gelmeyecek olanlar var. Örneğin bu katılımları uydudan mı yapmalıyız?

-Bir hafta içinde üç farklı kurum tarafından ödüllendirildiniz...
Onurlandım tabiiki. Bunların arasında yegâne önemlisi küratörlük ödülü benim için, bir günü değil bir kariyeri değerlendiriyor. Ötekiler yılın tadı kıvamında şeyler.