Çeyrek asır Guggenheim Müzesi'ni yöneten Thomas Messer, Dubuffet, Schiele, Beuys, Bacon gibi sanatçıların ABD'de tanınmasını sağlamış. İstanbul'a gelen müzeci: Bizim işin en zevkli kısmı sergiyi yerleştirmektir.
Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi'ndeyiz; gözlerimiz kapıda, konuğumuzu bekliyoruz. Önceki gün verdiği konferansta izleyicileri büyülediğini, geç saatlere kadar süren yemek ve sohbet nedeniyle gecikebileceğini konuşuyoruz görevlilerle. İçimdeki heyecan ve endişe dürtüyor sürekli: 'Zaten yaşı hayli ileri, bari çok yorgun olmasa.' İstanbul'a geldiğinden beri o müze senin bu saray benim dolaşıyor. Gece de uzadıysa...
Kapı aralanıyor ve içeri beyaz saçlı, ufak tefek bir 'delikanlı' giriyor. Etrafa bir göz attıktan sonra yanımıza geliyor: "Sizinle mi söyleşi yapacağız? Ben Thomas Messer." Tokalaşırken ellerimin titremesine engel olamıyorum ve yalnızca onun heyecanımı fark etmemesini umuyorum. Kolay değil, o sabaha kesilen 'Batı sanat tarihi ile büyük randevu' aslında.
Fransa'dan Légion d'Honneur New York'taki Solomon Guggenheim Müzesi'nde 25 yılı aşkın bir süre direktörlük yapmış Thomas M. Messer, Santral İstanbul'un daveti üzerine bir konferans vermek için İstanbul'daydı. Doğançay Müzesi'nin işbirliği ve Amerikan Konsolosluğu'nun katkılarıyla burada bulunan Messer, 'Modern Sanat Müzelerinin İşlevi' başlıklı konferansta deneyimlerini paylaştı; İstanbul'da geçirdiği bir haftada tarihi mekânları, kültür ve sanat merkezlerini gezdi. Gördüklerinden çok etkilendiğini belirten Messer'e göre İstanbul'da uzmanları için bir arada bulabilecekleri çok malzeme var.
Messer, 1988'de Guggenheim Müzesi'nden emekli olmuş, şu anda Barcelona La Caixa'nın görsel sanatlar danışmanı ve Frankfurt Schirn Kunsthalle Başküratörü. Ayrıca çalışmalarına Milano'da Fontana Foundation, Çek Cumhuriyeti'nde National Gallery ve New York'ta Isamu Noguchi Foundation gibi kurumlarda da devam ediyor. Sanat tarihinin kilometre taşları kabul edilen sanatçılarla birlikte gerçekleştirdiği sergilerin yanı sıra 'The Emergent Decade: Latin American Painters and Painting', 'Pablo Picasso: Sixty Works', 'The Peggy Guggenheim: A Celebration, 'Vassily Kandinsky', 'Edvard Munch', Messer'in kitaplarından sadece birkaçı. Sanat konusunda yürüttüğü çalışmalardan dolayı, Fransa'dan Légion d'Honneur unvanı alan Messer, Goethe Madalyası'nın yanı sıra Norveç, Danimarka, Belçika, Avusturya ve İspanya'dan da birçok ödül sahibi.
Yaşamöyküsü bir filmi andırıyor Messer'in. 1920'de Çekoslovakya'da başlıyor. Sanatın 'en mühim konuk' olduğu bir evde büyüyor. Babası sanat tarihi profesörü, annesi müzisyen. O ise sanatla profesyonel olarak ilgilenmeye geç başlıyor. Messer aslında bir kimyacı.
2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Amerika'ya gidiyor. 40'larda New Mexico'daki Roswell Müzesi'nde yöneticilik yapıyor. Müzenin yalnızca yöneticisi değil, temizlik işçisi, sergi düzenleyicisi kısacası her şeyi oluyor. Harvard'da sanat tarihi eğitimi alıyor. Derken Harry Guggenheim Messer'e, Guggenheim Müzesi'nin yöneticiliğini teklif ediyor; yıl 1961...
20. yüzyıl sanat tarihinin dönüm noktalarına tanıklık etmiş, hatta bu tarihin yazılmasında rol oynamış biri Thomas Messer. Guggenheim Müzesi'nin koleksiyonu büyük ölçüde onun döneminde oluşturulmuş.
Modern sanat denince akla gelen pek çok isim Amerika'ya ilk adımlarını yine Messer'in çabaları ve cesaretli girişimleriyle atmış. Örneğin Avusturyalı ressam Egon Schiele; "Egon Schiele'nin sergisini yapacağım zaman onu kimse tanımıyordu ve eleştirmenler tamamen karşılardı" ve Joseph Beuys; "1979'da Beuys sergisi açtığımızda o bilinmiyor değildi. Fakat Amerika'da hiç sergi açmamıştı ve gerçekten cesaret işiydi." Ve Jean Dubuffet ve Francis Bacon... Burhan Doğançay'ı da eklemek gerekiyor bu listeye. 'Burhan Dogancay: A Retrospective' kitabını hazırlayan Messer, Doğançay'ın Guggenheim'a dolayısıyla Amerika'ya adım atmasını sağlayan kişi. Başka da Türkiyeli bir sanatçı da tanımıyor ne yazık ki...
Koleksiyon bir müzenin kalbi
Yaşamının 66 yılını verdiği müzeciliğin temel işlevi Messer'e göre eğitim: "Modern sanat müzelerinin amacı eseri meydana çıkarmak, sergilemek ve kamuyu bilgilendirmektir. Sanat eseri ve yeni üsluplarla ilişki kurmalarını, insanların 'görmeleri'ni sağlamaktır." Müzelerin olmazsa olmazı ise 'daimi koleksiyon'. Geçici sergiler, müzeye akışı sağlamak için önemli ama 'koleksiyon bir müzenin kalbi'. Pek çok retrospektif düzenleyen Messer, en önemli unsurun yerleştirme olduğunu söylüyor. Ona göre bir serginin uyumlu biçimde yerleştirilmesi işin yaratıcı kısmı: "Emekli olduktan sonra işimi özleyip özlemediğimi soranlara, 'toplantıları ya da para bulmayı özlemiyorum. Tek özlediğim sergiyi yerleştirmek' Bu işin yaratıcı kısmı. Tabii sanat eseri kadar değil..."
Dubuffet ile bir gün...
Thomas M. Messer'e göre sanatın köşe taşları Max Ernst, Salvador Dali, Giocometti, Jean Dubuffet... Aslında liste uzayıp gidiyor ve başka isimler düşünürken anılar canlanıyor gözünde. "Dubuffet ile bir gün..." diye başlıyor anlatmaya kahkahalara karışan gülümsemesiyle:
"Sergi açılışından sonra onu öğle yemeğine davet etmiştim Century Club'a... Saat birde buluşmak üzere sözleştik. Century Club, İngiliz tarzı, tutucu bir yerdir. Kravat takmanın zorunlu olduğunu söylemeyi unuttum ona. Oturmuş bekliyorum. Bir görevli geldi ve konuğumun geldiğini ancak içeri alamayacağını söyledi. Koşarak yanına gittim. Bir de baktım balıkçı yaka bir kazak var üzerinde. Görevli bir kravat buldu. Dubuffet de üzerine geçiriverdi kazağının. Sonra etrafına bakındı ve 'Buraya üye olmak istiyorum' dedi. İsteğini ilettiğim yetkili kibarca 'Bir dahaki sefere' dedi. Ancak ben biliyordum ki Dubuffet bir şey istiyorsa hemen yarından söz ediyordur. 'Şöyle önemli biridir, böyle bir sanatçıdır...' diye dil döktüm ve zorla kabul ettiler. Ona bunu söylediğimde tepkisi yalnızca 'Merci!' oldu. Bana guvaş bir resim hediye etti daha sonra. Resimde sıralanmış mutsuz kravatlı adamlar vardı ve adı 'Century Club'dı. Ben de o resmi Century Club'a hediye ettim."