Ne Güzel Artık Yıkıyoruz!

Antalya Dubai olacak. Bu cümle Menderes Türel'in seçim meydanlarında Antalyalılara söylediği bir cümleydi. Daha sonra siyasi parti temsilcileri tarafından klişeleşti ve eleştiri cümlesi olarak kullanılmaya başlandı. Oysa bu cümlenin yanı başında, Antalya Milano olacak, Antalya Paris olacak gibi diğer cümleler de vardı. Ancak aklımızda hep Dubai kaldı. Sanırım çölün ortasında yedi yıldızlı otellerle kaplanmış bir kent bizim için daha önemliydi. O yüzden milleti Dubaileşme heyecanı sardı.

Antalya'nın bırakın Dubaileşmesini yüzüne renk gelmesi için onlarca yeri yıkmak gerektiğini biliyorum. En son Mevlüt Yeni'nin programında söylediğim cümleyi bir kez daha dile getirmekte yarar var. Bu kentin Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yaşanabilir bir kent olmasını düşlüyorsak kesinlikle bu iş yıkmaktan başlıyor. Bazı kentler yıkılarak hayat bulur, tıpkı bir ağacın budandıktan sonra gür bir şekilde yemyeşile dönmesi gibi. Bu kenti de budamak gerekiyor. İlk başta Cumhuriyet Meydanı'ndan başlanması cesur ve yerinde bir karar. Kim der di ki valilik binası yıkılacak ve burası kent meydanı olacak. Nihayetinde yıkım işlemleri başlıyor. Bu kentin meydanı yok diye hep dert etmişizdir. Evet bu kentin meydanı yok ama yüzseksengün sonra artık bir kent meydanımız olacak diyebiliyoruz.

Elbette bir meydan ile Antalya Dubai olmayacak. Birden bire bir kentin siluetinde değişim beklemek doğru olmaz. Bir kentin modernleşmesi için öncelikle fiziksel değişim şarttır. Beraberinde kültürel ve sosyal değişim kendiliğinden gelir. Fiziksel değişim en zorudur. Çünkü belli bir süre kentte yaşayanlar trafikten , gürültüden, hendekten, çamurdan rahatsızlık duyarlar. Yine buraları kazıyorlar, diyerek sitem ederler.

Bu sitemleri esasında şu ana kadar kazmayan, yıkmayanlara yapmaları daha doğru olur. Bir Hasan Subaşı'nın yaptıklarını hala bugün yad ediyorsak bunun nedeni cesur kararların alınmasından geçmektedir. Menderes Türel'in ideali Dubai benzeri bir kent oluşturmak değildir. Modern yaşanabilir bir kent tasarlamaktır. Bu tasarı ne yazık ki yıkmaktan geçmektedir. Gönül isterdi ki boş ve büyük alanlara sahip olan kentte yıkmadan ve vatandaşa çile çektirmeden modern kullanım alanları yapılsın. Antalya bu şansını kaybetmiş durumdadır. O yüzden yıkabildiğimiz kadar eski imar planları ile yapılmış binaları yıkalım. Onlarca binadan tek bir bina çıkaralım ama etrafında adam gibi yaşanabilir boşluklar ve yeşil alanları oluşturalım.

Tabi ki bu kent meydanı projesinde Antalya Valisi Alaaddin Yüksel'in cesurca katılımının katkısı büyüktür. Hiçbir komplekse girmeden kendi makamının yıkılması kararını bu kentin geleceği adına verdiğinden hiçbir şüphem yok. Vali Yüksel'e geldiği günden bu yana yapılan eleştirilerin çoğunun bir fındık kabuğunu bile doldurmadığını görüyorum. Bana göre başarılı çalışmalara imza atmış, devlet adamı kimliğinden uzaklaşmadan, halka tepeden de bakmayan bir kimliktir. Devlet erkanı ile ilgili bu türden yazılar yazmam. Çünkü herkesin görevini yapması gerektiğini düşünürüm. Bunun için övgü dolu bir yazının yazılması çok işime gelmez. Antalya Valisi'nin kendini ispatından sonra övgüye ihtiyacı olmadığını artık bildiğim için bu türden bir yazı yazıyorum. ART'deki benim canlı yayınıma konuk olduğunda söylediği cümle her zaman bir köye gittiğimde kulaklarımda çınlar. Dağın arkasındakilerin yaşam kalitesinin düzeltilmesi lazım dediği cümlede kastettiği köylülerin yaşam standartlarının iyileştirilmesidir. Makamının yıkılmasına olanak tanıyan Yüksel bu şehrinde yaşam kalitesini yükseltmeye aracı olmuştur. Yıkımların bu kente sağlayacağı havayı görecek olmak bile beni heyecanlandırıyor.