ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşen Savaş’ın moderatörlüğünde gerçekleşen oturuma, Tetrazon Kurucu Ortağı Burçak Madran, Deniz Müzesi Komutanı İlyas Gültaş, Müze Sergi İşleri Kurucu Ortağı Yeşim Kartaler konuşmacı olarak katıldı.
Boyut açıcı ve mimarı özgür kılan yapılar
Konuya ilişkin genel bir giriş konuşması yapan ve oturum boyunca irdelenecek soruları sıralayan Prof. Dr. Ayşen Savaş, müzelerde diğer yapılarda olduğu gibi tipolojiden bahsetmenin mümkün olmadığını çünkü müzelerin formal olarak boyut açıcı ve mimarı özgür kılan yapılar olduğunu ifade etti. Bu durumun kullanıcıya nasıl yansıdığına da değinen Savaş, “Kamu yapıları olmasına rağmen müzeler, insanların gitmekten keyif aldığı bir yapı tipi” dedi.
Yarışmayla yapılan bir müze binası; Deniz Müzesi
Oturumda ilk olarak söz alan Deniz Müzesi Komutanı İlyas Gültaş, yarışma sonucunda yapılan yeni Deniz Müzesi binasına dair izlenimlerini paylaştı. Deniz Müzesi’nin İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nden sonra ülkemizin en eski ikinci müzesi olduğuna dikkat çeken Gültaş, Başbakanlık Devlet Arşivleri’nin ardından en zengin arşive sahip olduklarını da sözlerine ekledi. 1999 Marmara Depremi’nde yapıdan kopan tuğlaların bir saltanat kayığını ciddi derecede hasara uğrattığını, bunun üzerine yeni bir müze binası yapma fikrinin gündeme geldiğini belirten İlyas Gültaş daha sonra, açtıkları yarışmada birinci gelen Teğet Mimarlık’ın uygulamaya dönüşen projesine değindi.
Müzenin 13 Ekim 2013 tarihinde ziyarete açıldığını ve geçtiğimiz aylarda, Savarona’nın son orijinal filikasını koleksiyonlarına kattıklarını ifade eden Gültaş, yeni parçayı içeri sokamadıkları için doğramaları söküp yeniden taktıklarını söyleyerek, “Aslında bunun öngörülmesi lazımdı” dedi. Moderatör Ayşen Savaş da bu tespitten hareketle, donmuş bir koleksiyona bile yeni nesneler eklenebileceğini hatırlarak, tasarımda esnekliğin önemine dikkat çekti.
“Mimar sorunları tek başına yüklenmemeli”
Gültaş ve Savaş’a cevaben söz alan Tetrazon Kurucu Ortağı Burçak Madran, “Envanterler gelişebilir, bunu yarışma şartnamesine yazmaya gerek yok. Müze çok kombine bir alan. Ortaya çıkan sorunların çözümü tek başına mimarın işi değil. Bunların da kombine bir şekilde çözülmesi lazım, mimar bunu tek başına yüklenmemeli. Bana göre, müze yapılarında mimarın rolü koordinatörlüktür. Esneklik ise müzecilerle çalışmanız durumunda sağlanabilir. Çünkü müzeci bir koleksiyonun ne kadar genişleyebileceğini tahmin edebilir.” şeklinde konuştu.
“Senaryo tamamlanmadan tasarıma başlamıyoruz”
Müze Sergi İşleri Kurucu Ortağı Yeşim Kartaler ise, müze projelerinde tasarım girdilerini çok iyi analiz ederek işe başladıklarını belirtti. Müzelerde saymakla bitmeyecek büyüklükte bir uzmanlar ekibi olması gerektiğini savunan Kartaler, “Müzenin nasıl bir müze olacağı çok önemli bir girdi. Ölçeğe, renklere, tavan yüksekliğine, merdivenlere vs. hep birlikte bakıldığında, aksaklıklar önleniyor” dedi.
Müzeyi oluşturan üç temel öğenin koleksiyon, mekân ve ziyaretçi olduğunu söyleyen Yeşim Kartaler, süreci iyi anlamanın önemine vurgu yaparak, “Senaryo-Değerlendirme-Onay kimin nasıl bir müze istediğine göre değişiyor. Senaryo tamamlanmadan tasarıma başlamıyoruz. Öncelikle kafamızda nasıl bir atmosfer yaratmak istediğimizi tasarlıyoruz. Dolayısıyla bir mimarın tek başına müze yapması imkansız” dedi.
“Personeli nereye yerleştireceğiniz tasarımdan daha önemli”
Moderatör Ayşen Savaş’ın “Geleceğin müzesi nasıl olmalı?” sorusuna, Burçak Madran şöyle yanıt verdi: “Mekâna her zaman ihtiyaç var. Sanal müze ve esersiz müzeler ayrı birer konu. Frank Gehry İstanbul’a gelecek, titanyum bir bina yapacak diye ödüm patladı. Müze öyle bir şey değil, bir anıt değil.” Personeli nereye yerleştireceğinizin tasarımdan daha önemli olduğuna dikkat çeken Madran, “Türkiye'de deposuz müze var! Akıllı bir mimari program yapmak gerek. Müzeleri anıtsal sanat yapıları yerine, işlevsel yapılar olarak görünce ortada başarılı sonuçlar çıkıyor.” dedi. Türkiye’deki tasarım disiplininin esas sorununun, disiplinlerarası çalışmayı bilmemesi olduğunu dile getiren Burçak Madran, “Mimar her şeyi tasarlayabileceğini zannediyor” şeklinde konuştu.
“Mimarlar müzenin disiplinlerarası bir konu olduğunu anlamalı”
Bütün uzmanları işe dahil etmediğiniz zaman bütçelerin değiştiğine dikkat çeken Yeşim Kartaler de Madran’ın tespitine katkıda bulunarak; “Mimarların, müzenin disiplinlerarası bir konu olduğunu anlaması gerek. 1500 m2’lik kapalı alanı olan müzeyi 3 ayda bitirmemiz isteniyor. Senaryonun oluşturulması büyük bir emek. Hiç uyumadan çalışmak zorunda kalıyoruz, bu da motivasyonumuzu düşürüyor.” dedi.
“Yapı ve müze birbirinin önüne geçmemeli”
Burçak Madran da bu bağlamda, mimari proje üretme süresinin müze yapım süresinden ayrı tutulması gerektiğinin altını çizdi. Konuşmasında ayrıca arkeolojik/tarihi değere sahip anıtsal yapıların içine müze yapılmasına duyduğu tepkiyi de dile getiren Madran, “Binanın korunması, özgünlüğü anıtsal açıdan önemli. İçine ayrıca müze fonksiyonu yüklemenize gerek yok. Yapı ve müze birbirinin önüne geçmemeli.” şeklinde konuştu.
“Önce teşhir ve tanzim projesi tamamlanmalı”
Yeşim Kartaler de müze için gerekli teknik altyapının tarihi yapılarda yarattığı sorunlara değinerek şunları söyledi: “Restorasyon projeleri bize sunulduğunda, elektrik ve mekanik projeleri de bitirilmiş halde geliyor. Oysa bunlardan önce, müzenin teşhir ve tanzim projesi tamamlanmalı.”
“Mimarın önünü açmak, nefes almasını sağlamak önemli”
Oturumda daha sonra yeniden söz alan Deniz Müzesi Komutanı İlyas Gültaş, mimarların denenmemiş ya da başka bölgelerde denenmiş malzeme kullanma gibi bir alışkanlıkları olduğunu ifade ederek, Deniz Müzesi’nde kullanılan tekstil bazlı çatı malzemesinin martılar tarafından sürekli delindiğini, bunun da kendilerine büyük masraf yarattığını belirtti.
Prof. Dr. Ayşen Savaş, Gültaş’ın bu aktarımına; “Mimarlar olmayınca da araştırma olmuyor. Karşılıklı deneyim ve bilgi alışverişi çok değerli. Bizim de beyin cerrahları gibi ilk ameliyatlarımız oluyor. Gelişebilmek için denememiz lazım. Mimarın önünü açmak, nefes almasını sağlamak önemli.” şeklinde yanıt verdi.