Doğa katlediliyor, Akdeniz, Ege, Karadeniz derken yıllardır tartışması süren
Dersim de büyük bir tehdit altında.
Munzur ve Pülümür vadisi üzerine kurulması
planlanan barajlara karşı ise her geçen gün tepki büyüyor. Geçtiğimiz yıl
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelerek baraj karşıtı gösteri yapan sanatçılarla
uluslararası bir boyut kazanmıştı. Bu yıl da yine aynı şekilde Avrupa’nın pek
çok ülkesinden gelecek olan sanatçılar “Munzur Özgür Aksın”
diyerek 5-10 ekim arası yürüyüş düzenleyecekler.
At arabalarıyla 80 km yürümeyi planlayan sanatçılar, yol boyunca da
sanatlarını icra edecekler: Kimisi fotoğraf çekecek, kimisi afiş tasarlayacak,
kimisi de belgeselini hayata geçirecek. Tüm bunlar ise Munzur’un daha özgür
akması için. Nehri İçmek diyerek yola çıkan,
Uluslararası Alternatif Sanat Yürüyüşü’nde bir grup
Alman, Fransız, İspanyol, Belçikalı, İsviçreli ve Türkiyeli sanatçılar yer
alacak. 5 gün boyunca Munzur nehri kaynağında başlayıp Tunceli merkezde
bitecek olan alternatif sanat yürüyüşü, müzik, resim, mizah, sinema,
fotoğrafçılık, jonglörlük, grafik tasarım, yazarlık gibi birçok farklı alanda
ürünlerle de üretime katkı sağlayacak.
25 kişilik grubun 5 günde 80 km. yol almayı hedeflediği yürüyüşe bir at
arabası ve üç at eşlik edecek. Projeyle aynı zamanda katılımcılar arasındaki
bilgi-tecrübe paylaşımını sağlamak, kültürler arası değiş-tokuşu desteklemek ve
katılımcılara ortak üretimde bulunma şansı yaratılması amaçlanıyor.
Bu projenin ilk ayağını oluşturan ise Dersimli Özay Şahin.
Şahin uzun yıllar Berlin’de yaşamış, çocukluğunun geçtiği yerdeki tahribatı
görünce de kolları sıvamış… Şimdi bir ayağı Dersim’de belgesel çekiyor. Bir
yandan da Avrupa’daki sanatçılarla birlikte Munzur’un özgür akması için mücadele
ediyor. Özay Şahin’le Munzur’u ve projeyi konuşmak üzere bir araya geldik.
>> Dersim’de barajlara karşı eylemlilikler içindesiniz… İlk
olarak bu projenin ayağı nasıl oluştu?
Sinemacıyım ve Dersim bölgesiyle özel olarak ilgilenen bir insanım. İlk
olarak bu sorumluluk elimdeki Dersim’ de çekilmiş video görüntülerini barajlara
karşı anti-reklam klibi haline getirmekle başladı. Bir dakikalık ama kendi
istediğimizi söylemek adına tabii ki tüketime teşfik etmeyen klipler. Munzur
onurdur onuruna sahip çık gibi değil de olayı sulandrımadan farklı sloganlarla
daha mizahi bir bakış açısı geliştirmekti derdim. Dersim Tibet sorunlarının
benzerliğine, Mapuçhe Kızılderililerinin kutsal Bio Bio nehrinin aynı akibete
uğramasına vurgu yaptık. Munzur’un delileri barajlara karşıyla başlayan
sloganımız Barcelona’nın delileri de Munzur’da barajlara karşıya kadar geldi.
Benim asıl derdim ise uluslararası boyutta destek kazanmaktı. Bunun içinde en
estetik ve etkili eylemlilikleri aksivist -duyarlı sanatçıların yapacağını
düşündüm. Berlin’deki çevremde buna çok uygun Barcelonalı görsel artist Tere
Recarens in olması bütün bu aşamaların çabuk ilerlemesini sağladı. Projeyi ortak
yapıyoruz.
>> Bir yanıyla da Dersimli olmanızla da ilgili değil
mi?
Dersimli olmamla büyük ilgisi var elbette. Ama uluslararası sanatçıları
bölgede hem üretim hem kamp yapmasının ortamını oluşturarak onların da o
güzellikten nasiplenmesi benim için önemli. Dolayısıyla davamıza daha samimi
sahip çıkmalarını sağlamış olacağız. Mesela sırf Munzur’da Dersim’de barajlara
karşı üretmelerini koordine etmek değil de Munzur vadisinde ata binmelerini
sağlamak da amaçlarımdan biriydi. Dersimlilik zaten bir ırkı temsil etmiyor
bildiğiniz gibi, bence o bir özgürlük hissidir.
>> İlki de bir hayli renkliydi sanıyorum… Sanatçıları
nasıl bir araya getirdiniz?
Çevremizde zaten birçok iyi sanatçı arkadaşımız vardı. Konsepti anlatıp bize
destek vermelerini istedik, oldu. Coğrafyaya ve eyleme uygunluk
kriterlerinden seçtik ve 20 sanatçı 90 km lik Pülümür Vadisini 5 günde
yürüdü.
>> Dışarıdan bakıldığın sadece sanatçıların yürümesi macera
gibi algılanıyor, siz böyle bir yürüyüşü organize ederken neler
hedeflediniz?
Halk normal eylemlerden bıkmış durumda. Klasik bir günlük basın açıklamaları,
yürüyüşler yapmamak adına kurumlar karar almışlar. Biz tam da bunun üzerine
böyle bir girişim yapmış olduk… Halkın zaten %90’ını barajlara karşı, bilinçli…
Biz burada farklı bir şey yapmak istedik, olayı uluslararası ve Türkiye
kamuoyuna taşımak istedik, derdimiz buydu. Çünkü Dersimliler zaten olayı
sahiplenmiş. İşin macera kısmı ise biraz gerçek. İlk yürüyüşte Pülümür
yokuşuna at arabasını çıkaracağımıza kimse inanmamıştı mesela. Ayrıca
yürüyeceğimiz vadi Türkiye’nin ilk milli parkı. Yaşanması gereken bir
güzellik. O bölgede yaşanan fertler olarak köyümüze bile gidemediğimiz zamanlar
yaşadık. Şimdi vadimizde kamp yapacağız, üreteceğiz.
>> Bu tarz aktivistler pek çok bölgede var… Karadeniz, Akdeniz
Ege… Dersim. Bugün tüm doğa katlediliyor. Kimler var bunun arkasında,
hangi şirketler?
Bu işin içinde uluslararası şirketler olduğunu gördüm araştırmalarımda.
Firmaların adı belli, elimizde isimler var. Şu an Munzur Vadisinde Hazal
Elektrik mühendisleri sondaj çalışmaları için uğraşıyor ama halk izin
vermiyor.
>> Bir yanıyla kültür yok ediliyor, Dersimde de çoğunlukla
Alevi kimliği var… Ayrıca Dersim 38 katliamıyla da anılan bir yer. Nereden
bakarsak bakalım tarih boyu tahribata uğramış bir bölge.
Dersim Anadolu’da Dervişlik kültürü üzerinden sosyalliğin kurulduğu bir yer.
Yani entelektüel anlamda doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir ama felsefenin
cemal seviyesine inmiş olduğu bir bölge. 38’de katledildi, son kırıntıları 94
yılında tahribata uğradı… Yine de Dersim Aleviliği diğer bölgelerdeki Alevilikle
kıyaslanırsa hala bir çok önemli kırıntısını kendi içinde yaşatıyor. Tam da
önceki olayların travmasının etkisinden az buçuk kurtulduğumuz bir dönemde bu
seferde baraj sorunuyla karşı karşıya kaldık. Merkezdeki barajın yapımı da 94
yılında yaşanılan köy boşaltmalarına denk geldi. Kimse yoktu ki… İnsanlar bir
gecede evini barkını bırakıp, hayvanlarını sırf yol parası fiyatına satıp büyük
şehirlere göç etmek zorunda kaldılar. İnsanlar canlarını zor kurtarmışlardı.
Baraj karşıtı bir gelişme olması ya da o algı zordu. Şimdi yavaş yavaş kendimizi
toparlamaya başlamıştık ki, böyle bir darbe yaşıyoruz, bu çok acımasızca. Burada
önemli kültürel bir mirasın yok olması söz konusu. Munzur suyunun bizim için
kutsal olması, gibi… Gözelerinin bir çoban dervişin bakraçından dökülen su
olduğuna inanılması gibi.
>> Uluslararası bir çalışma yaptığını söylediniz ama… Bu
uluslararası çalışmada kimler var?
İlkinde Barcelona’da kültür sanata destek veren bir vakıftan , Türkiye’de
Anadolu Kültür’ den, Atıf Yılmaz Stüdyo’ dan ve Dersimli iş adamlardan destek
almıştık. İspanyada yaşayan Munzur dostlarının desteğiyle de sanat yürüyüşümüzün
ikincisini yapmaya karar verdik. Sanatçı olarak Belçika, Almanya, Fransa,
İspanya, Yunanistan ve İstanbul’dan değişik alanlardan katılımcı var.
>> Yurtdışından gelenler Munzur’la ilgili neler
düşünüyor?
Coğrafyayı beğendiler. Dünyada gezmediği çok az yer kalan Tere şimdiye kadar
gördüğü en güzel yer olduğunu söyledi. Güzelliğin dışında onları gözeye, suya,
ağaca, kayaya dağa olan inancımız etkiledi. Yol boyunca en çok dikkatlerini
kadın şoförler çekti.. Öyle bir coğrafyanın korunması lazım. Sırf güzelliği,
coşkun akan suları, endemik bitki ve hayvan türlerinden dolayı değil. Bölgede
kadın olarak rahat çalışma yapabiliyorsunuz. Ben gidip bazen tek başıma da çekim
yapıyorum ve bana daha bir insan kadın başına burada ne yapıyorsun demedi. Öze
bakma yeteneği gelişmiş, çok önemli. Sırf korkudan kaynaklı bir vicdanın
olmaması büyük bir kazanım.
>> 5-10 Ekim arası Munzur’dasınız yine, neler olacak? İlki de
çok renkliydi bu da eminim çok renkli olacak.
Atlarımız ve ayrıca Amerika’nın posta arabalarına benzeyen üzerine serdiğimiz
boyanmış çadırın olduğu bir at arabamız olacak. Yol boyunca müzik
yapılacak. Anti klipler olacak… Asıl şimdi düşündüğüm gelen ressamların
boyayacağı farklı formatlarda bez afişler hazırlamak. O afişleri vadide
hazırlayıp iki günde bir bittikçe şehir merkezine asacağız. Halk, astığımız
afişlerdeki mesajlarla -mektup vari olacak- bizim orada neden olduğumuzu ve
sanatımıza daha biz şehir merkezine ulaşmadan tanıklık edecek.
>> Halk da katılacak sanırım…
İlkinde biz çağrı yapmamıştık ama geldiler. Ama şimdi açıkça çağrı yapıyoruz…
Son gün bizimle birlikte yürüyebilirler.
>> Peki, Doğa her yerde katlediliyor ama Dersim’in burada özeli
nedir?
Dersim tarihi gerçekliği farkı yaratıyor bence. Defalarca Kerbela’yı
yaşamasının farkı … Şu noktada çok önemli bir fark değil ama Karadeniz belki de
ilk kez ciddi ciddi böyle bir tahribata maruz kalıyor, biz sürekli yaşıyoruz.
Sırf akan her suya bir proje hazırlamaları değil karşılaştığımız zorluk. Munzur
Vadisinde bir aydan fazla bir süredir ormanlar yanıyor. Halk kazma kürekle
söndürmeye çalışıyor. Bi de mesela dağ keçileri kutsaldırlar ve avlanmazlar…
Doğayla iç içe yaşamışlar. Gözeler var, gözenin yanında da ağaç… Göze kutsaldır
dolayısıyla orada yetişen ağaçta kutsaldır ve kesilmez. Orada yaşayan
hiçbir canlıya zarar verilmez. Diğer doğa katliamlarından en büyük farkı bu. Bu
bölgede doğaya tapılması. Böyle olunca da acısı katmerleşiyor. Burada sadece
bizim doğamız tahrip ediliyor ya da tatil yerim sular altında kalacak mevzusu
yok. Benim inancım var, kültürüm var deniliyor. Aslım, mitolojim var… Dersim’in
dışında nerede Alevilik yaşıyor? Bunun tahrip edilmesi
korkunç…