Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin öncesini ve yapılış yıllarını anlatan
usta tiyatrocu Zihni Göktay, yeni halinin daha iyi olduğunu
söylüyor.
“Şişli’de bir apartman, yoksa eğer halin yaman, nikel
kübik mobilyalar, duvarda yağlı boyalar...” Türkiye’nin en uzun soluklu
müzikallerinden “Lüküs Hayat”ın melodileri müzikallerle ya da
tiyatro ile biraz ilgilenen herkesin ezberindedir.
Yıllardır Lüküs
Hayat’ın kadrosunda yer alan Zihni Göktay sahnedeki gibi
enerjik biri. Karşısındakini gülümseten bir enerjisi var. Türk tiyatrosunun
duayeni son dönemde tartışmalara neden olan Muhsin Ertuğrul
Sahnesi’nin eski ve yeni halini anlattı.
Muhsin Ertuğrul
Sahnesi’nin yıkımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben karşı
çıkmadım. Yenisinin yapılacağından emindim. Çünkü 2008 yılında bir tiyatroyu
yıkıp da, yerine market yapmak, nikâh salonu, alışveriş merkezi yapmak gibi bir
şey kimsenin aklından geçmez. Ben iyi niyetli biriyim. 46 yıllık meslek
hayatımda çok şey gördüm. Ne tiyatrolar yıkıldı, pasaj yapıldı, yarısı kebapçı
oldu, yarısı salon, yarısı ise gece kulübü... İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, Üsküdar Müsahipzade Celal
Tiyatrosu yıkıldığı zaman, “Bunun yerine modern, dört katlı bir tiyatro
yapacağız ve daha rahat bir salonda oynayacaksınız” dediğinde bunu yapmıştı. Ve
“Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” demişti. O salonun açılışını
birlikte yaptık, kurdele kestik. Sanatçı sayısı giderek artıyor, İstanbul 15
milyon oldu, yeni çevrelerde tiyatrolar yapılıyor. Tiyatro binası yapılması iyi
bir şey. 8-10 şubeli bir belediyenin desteklediği tiyatro dünyada yok. Ne
Paris’te, ne Berlin’de, ne de Roma’da... Onlar tek bir tiyatroyu besliyor. Bizim
ise 10 şubemiz var. Tiyatroların yenilenmesi lazım, gayet de güzel oldular...
Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nden önce oyunlar nerede oynanırdı?
İstanbul daha Büyükşehir Belediyesi değilken bizim Beyoğlu’nda
bir Yeni Komedi sahnemiz vardı. Bu Yeni Komedi Sahnesi de emekli sandığının
malıydı. Emek Sineması’nın bulunduğu yerdeydi. O zamanlar Emekli Sandığı
tiyatromuzun kirasını 10 bin lirayken 30 bin lira yapınca Vasfi Rıza Zobu buna
sinirlendi. “Ben oraya 30 bin lira kira vermem, alsınlar” dedi. Aldılar
tiyatroyu, kimse sahip çıkamadı. Kültür Bakanlığı daha yoktu o zaman. Milli
Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir kültür müsteşarlığı vardı. Kimse sahneyi
koruyamadı. Vasfi Bey’in inadı tuttu, orayı elden çıkardılar. Orası Hatemoğlu
Konfeksiyon Atölyesi oldu. Sahnede hâlâ dikiş makineleri durur, balkonu
yerindedir, ama salondaki koltuklar sökülmüştür. Eski Komedi Sahnesi de
Tepebaşı’ndaydı. Biz hiçbir şeye sahip çıkamadık. Ne kültürümüze, ne tarihimize,
hiçbir şeye.... Utanarak söylüyorum. Neticede, bir yeni tiyatromuz vardı, onu da
elden çıkarttık.
Sonra neler oldu?
Bu sırada
eskiden Spor ve Sergi Sarayı olan yerin yanında, Mayıs
aylarında bir aylık İstanbul fuarı gibi bir sergi yapılıyordu. Muhsin
Ertuğrul’un bulunduğu binanın yarısı Sümerbank pavyonuydu, Sümerbank’ın ürettiği
kumaşlar, bezler sergilenirdi; yarısı ise Etibank pavyonu... Türkiye’de çıkan
madenlerin örnekleri fanus içinde orada teşhir edilirdi. Önce o bina ve en
sonunda da İstanbul sergi olayı bitti. Lütfi Kırdar’ın orada da sergi salonu
vardı. Orası sonra Yaşar Nurul Spor Salonu oldu, şimdi ise
Lütfi Kırdar Salonu. Netice itibariyle biz eski Sümerbank ile
Etibank pavyonunu tiyatro yapalım dedik. Elden geçti, Suna (Pekuysal) Abla’nın
kocası Ergun Köknar mimardı, hem aktör hem de mimardır. Orayı
tiyatro haline getirdiler. Yani orası zaten bir tiyatro olarak inşa edilmedi,
zaten sakat doğdu, sakat da devam etti, ama yıkılırken kıyametler
koptu.
Yeni binayla ilgili sorunlar yaşandı mı?
İlk günlerde bazı teknik sorunlar yaşandı, bunlar normal. Ben
orada hastalandım, o açılıştan beri düzelemedim. Fakat bu dünyanın sonu değil.
Kıyamet koparmamak lazım. Pollyanna’cılık oynamıyorum ama bardağın bir tarafını
da dolu görmek gerekiyor. Devamlı eleştiriyoruz. Eleştirel hakkımız saklı.
Sanatçı zaten birtakım toplumsal olayları eleştiren insan demektir. İnsanı
insana insanla anlatan bir mesleğin sahibiyiz. Ama devamlı muhalif olmak bizi
yoruyor, karşı tarafı da yoruyor. “Buralar eksik yapıldı” demek yorucu oluyor.
Gayet güzel 600 kişilik bir tiyatromuz var artık.
Siz sahnede
çok enerjik bir insansınız. Hayatın içinde de böyle olduğunuzu biliyoruz. Ama
hep yaşınızdan daha büyük karakterleri canlandırıyorsunuz. Neden?
“Ağır ol molla desinler” lafına mı inandım acaba, değil mi? Yok, yok
değil. 64 yaşındayım ve şimdiye kadar 80 kadar piyeste oynadım. Özel tiyatro
hayatım da var. 10 sene özel tiyatroda oynadım. Şehir Tiyatroları ailesine 1973
yılında katıldım. Hep olgun roller, yaşımdan büyük rollerde oynadım. Enerjik,
dinamik bir yapım vardır, ama her role de uyarım, rolün gerektirdiğine uyarım.
Akbil’iniz varmış, halktan kopmamak için bu yolu seçtiğinizi
söylüyorsunuz.
Halktan kopmam. Ehliyet almadım, zaten
beceremiyorum. Teknolojiyle aram iyi değil benim. Hele cep telefonunu hiç
kullanamıyorum, açar kapatır sadece konuşurum, mesaj yollayamam. Gözlerim de
müsait değil zaten, sarı nokta zafiyetim var. Akbil’im olduğu için çok zenginim.
Bütün deniz otobüsleri benim, bütün körüklü-körüksüz otobüsler, çift katlı, tek
katlı otobüsler benim. Metrobüsler, metrolar benim. İDO’lar, şehir hatları hepsi
benim, ben zenginim. Bir de 60 yaşını geçtiğim için tenzilatlı kartım var.
İstediğim gibi değerlendiriyorum. Arabam var, ama ben kullanmıyorum. Panik atak
durumum var, kaza yapmayayım diye bilerek ehliyet almadım. Hanım getirip
götürür, oğlum getirip götürür.
Eşinizle tanışma hikâyeniz çok
ilginç.
Eşim komşu kızıydı. Ben onu bir süre izledim. Sonra bir
gün balkonuna kibrit kutusunun içinde pusula yolladım. Ağır olsun diye de jeton
koydum. İlk seferinde tutturamadım ama ikincisi balkona denk gegeldi. Sevinç
Hanım aldı, okudu. Sonra bir gün mahçup bir şekilde çalıştığı dairenin önünde
bekledim. Sevinç Hanım ile 32 yıl önce evlendim. İki çocuğumuz var.
Çok güzel yemek yaparmışsınız. Mutfağa girdiğinizde bir erkek
böyle yemek yapamaz derlermiş.
Yaparım. Mutfağı dağınık
bırakmam katiyen. Hanım evde olduğunda beni sokmaz. “Bu benim görevim” der. Ben
Osmanlı mutfağı, eski İstanbul mutfağı ve Ege mutfağını sevdiğim için o tür
şeyler pişiririm. Güneydoğu mutfağı ile ilgili hiçbir şeye ise elimi sürmem.
Çünkü o benim kültürüm değil. O bir mozaik: Lahmacun, kebap, muhammara, humus,
şakşuka gibi. Hem sağlık açısından hem de kültürel açıdan bir mozaik. Ben
İstanbul doğumluyum. Fatih’in İstanbul’u aldığı semtte doğdum. Tarihi yarımadada
doğdum. Ben doğma büyüme Fatihli’yim. Müjdat Gezen’le aynı mahallede doğup
büyüdüm. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Suna Pekuysal, Türkan Şoray, Savaş Dinçel
hepimiz Fatihli’yiz. Fatih birçok sanatçı yetiştirdi. Çoğumuz akademisyen
değiliz, halkevinde yetiştik.
Geleneksel Türk tiyatrosunu
soracağım. Yeni nesillere yeterince aktarılabildi mi?
Yok,
aktarılmıyor. Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar, der bizimkiler. Türkiye
hiçbir şeye sahip çıkamadı. Üzücü bir şey. Geleneksel Türk tiyatrosunu olduğu
gibi değil de, benim tabirimle kari kadim dediğimiz eski bir tarzda değil de,
ana iskeleti sabit tutarak, gündemleştirerek, günümüze, dev icat dediğimiz
günümüze uydurarak, hicvederek geliştirseydik geleneksel tiyatromuzu bugünlere
getirebilirdik. Çok az örnek kaldı. Ben ve Müjdat (Gezen) korumaya çalışıyoruz.
Metin Akpınar da korumaya çalışmıştır. İtalyanlar Commedia dell`Arte’lerine
sahip çıktılar, Almanlar Brecht’lerine sahip çıktı, İspanyolların da vardır halk
tiyatroları. Biz koruyamadık. Mesela, Yunanistan Karagöz’e sahip çıktı, 49 tane
karagöz tiyatrosu var. En iyi ustaları iki ay önce öldü. Onlar sahip çıktı, biz
ise Karagöz’ü Ramazan’dan Ramazan’a hatırlıyoruz. Geleneksel Türk tiyatrosunu
korumaya çalışan sanatçıları da Ramazan’dan Ramazan’a...
Meslek
hayatınızda en sevdiğiniz rol hangisi oldu?
Cevap meslek
hayatımın yarısıdır. Tabii Lüküs Hayat’ın yeri ayrı, ama Resimli Osmanlı
Tarihi’ni severek oynadım. Sadece opera, müzikaller değil, aynı zamanda çok ağır
oyunlarda da rol admı. Polisiye oyunlarda, ortaoyunlarında oynadım. Çağdaş
Amerikan Tiyatrosu oyunlarında rol aldım. Arthur Miller, John Patrick, Agahta
Christie, Boyler oynadım. Shakespeare, İbsen oynadım. Çok değişik oyunlarda rol
aldım. Seyirliklerde oynadım, Anadolu seyirliklerinde sahneye çıktım. Karagöz
oynattım. Ankara’da geceyarısı tiyatrosu yaptım, sandviç tiyatrosu yaptım. Yani
tiyatronun her dalında hizmet verdim.
Bazı oyunlarınızın içine
doğaçlamalar yerleştiriyorsunuz…
Evet, günceli koruyarak
doğaçlama yaparım. Bu da gayet güzel olur. Eskiyen şeylerin yerine yenisini
koymak lazım. Lüküs Hayat’ın 26 yıl sürmesinin en temel sebeplerinden biri
budur.