Müflis Müzeler Çağı

90'lı yıllarda prestij ve genişleme çılgınlığına kapılıp inanılmaz harcamalar yapan ünlü müzeler zor durumda. Masraf arttı, bağışlar azaldı. Artık ışıltılı salonlar boş
Las Vegas'taki, küçük bir Venedik maketinden oluşan kumarhanenin duvarlarına asılan büyük sanat eserleri, müzelerin, geçtiğimiz dönemde yaşadıkları dönüşümü açıklamaya yetiyor.
Hemen hemen tamamı, büyük gişe hasılatı yapan sergiler, dükkânlar, restoranlar ve yıldız mimarlar tarafından yapılan 'yönetim binaları'nın arasına sıkışmış durumda. Şu an yalnızca Amerika'da 60 müzenin, plan aşamasında bulunan genişleme çalışmaları toplam 5.1 milyar dolara mal olacak.
Sadece Guggenheim, (Venedik ve Berlin'de şubeleri var) Manhattan ve Brezilya'da açacağı şubeler için 687 milyon dolar harcamayı planlıyor. Genişleme bulaşıcı. Rusya'nın ünlü Hermitage Müzesi de Londra'da bir yer aldıktan sonra, Amsterdam ve Hiroşima'da da şube açmak için planlarını yapıyor.


Uzay çağı binaları!
Uzunca bir süredir sanat müzeleri, kendilerini kent yaşamının kirli ve karmaşık havasından kurtaracak parıltılı bir hayatın peşinde koşuyor. Uzay çağı binaları ve gösterişli sergiler oldukça büyük bir meblağ tutuyor. Amerika Sanat Müzeleri Direktörleri Birliği'nin raporuna göre 1990-2000 yılları arasında müzelerin sermaye artırım harcamaları yüzde 483 gibi
inanılmaz bir şekilde artarken; aynı dönemde ziyaretçi sayısında yüzde 22'lik bir artış gerçekleşti.
Müzelerin bu ölçüde büyük yatırımlara girişmelerinin arkasında, bir ölçüde, prestijin parayla satın alınabileceği ve bu harcamaların kültür turizmi sayesinde karşılanabileceği düşüncesi yatıyor. Rio de Janeiro Belediye Başkanı Cesar Maia, bir Guggenheim Müzesi'nin 'Rio'nun küresel kimliğinin gelişmesine ve şehrin, yeniden, önemli bir kültür merkezi olmasına yardımcı olacağını' söylüyor.
Şüphesiz bir 'Guggenheim Rio', Guggenheim'ın dolaşım halindeki koleksiyonuna ev sahipliği yapabilecektir ama aynı zamanda müzenin, bütün gözlerin üzerine çevrilmesine yol açan sergilerinin maliyetinin artmasına da neden olacaktır. Mesela, Guggenheim, 2000 yılında düzenlediği Armani sergisi için 15 milyon dolarlık bir 'hediye' vermek zorunda kalmıştı.
Ve kaçınılmaz sona gelindi. Geçtiğimiz iki yılda dünya piyasalarında yaşanan dalgalanmalar yaklaşık 7 milyar dolarlık sermayenin yok olmasına yol açtı. Bu durum müzeler için, düşük bağışlar ve fakirleşen sponsorlar anlamına geliyor.
Aynı dönemde ziyaretçi sayısı da yüzde 15-20 oranında azaldı. 'İyi zamanlarda' büyük yatırımlara girişen müzeler açıklarını kapatabilmek için mali olarak daha garantili gösterimlere yöneldiler. British Museum bütçesinde kısıntıya giderken, the Art Institute of Chicago 200 milyon dolarlık yenileme çalışmasını ertelemek zorunda kaldı.
Guggenheim gibi müzelerin hızlı büyüme, yüksek prestij taktiklerini eleştirenlerin sesleri de yükselmeye başladı. Beaux Arts dergisi editörü Fabrice Bousteau, 'Guggenheim'ın başarısızlığı Fransız modelinin doğruluğunu onaylıyor', diyor. Fransa'da müzelerin çoğunun para kaynağı kamu. Fakat Paris'in her tarafında ortaya çıkan McDonald's'lar gibi, Amerikan modeli özel müzeler de yavaş yavaş çoğalıyor. Paris'teki ünlü Louvre Müzesi, petrol devi Total Fina Elf ve JPMorgan'ın da aralarında bulunduğu kuruluşlardan her yıl dört milyon dolara yakın bağış alıyor.


Tek suçlu 11 Eylül mü?
Müze yöneticileri, onları tüketim kültürüyle flört etmek veya ölmek arasında seçim yapmaya zorlayan çıkmazı kendilerinin yaratmadığını söylüyorlar. Bir miktar doğruluk payı olmakla birlikte, sıkıntıyı tamamen 11 Eylül'e bağlıyorlar. Geçen yıl, aldığı bağışlarda yaklaşık 16 milyon dolarlık bir düşüş gören Guggenheim Müzesi'nin yöneticisi Tom Krens "Ben yine de doğru olanı yaptığımızı düşünüyorum" diyor.
Öte yandan, birçokları da müzelerin finansal problemlerin ötesine geçen bir belaya bulaştıklarını düşünüyor. Eski Los Angeles Çağdaş Sanatlar Müzesi Direktörü Richard Koshalek'e göre müzeler DNA'larının bir parçasını kaybetmek üzere. "Gerçek bir müze deneyimi, izleyicinin sanat eserinin önünde durup, çakan flaşlar tarafından rahatsız edilmeden rahat bir kafayla alabileceği her şeyi aldığı bir şeydir" diyor Koshalek ve ekliyor, 'Bugünlerde, böyle bir deneyimin yaşanabileceği pek bir yer kalmadı." (Newsweek)