Şu mortgage denilen ölü ne kadar da çenemizi yordu, kafamızı şişirdi (Latince kökeni ile "mortis gage" ölü rehin demek oluyor). Taşınmaz ve konut piyasasında "devrim" yapacağı iddia edilen bu "ölü" nün, başını sokacak bir yuva sahibi olmak isteyen yoksulların işine yaramayacağı şimdiden söylendi bile. Hem de yetkili ağızlardan. Demek ki, onlar için bu "ölü" nün dirilip can dağıtması söz konusu değil.
Nedir bu mortgage? Söze bunun adından başlayalım: Bu terimle anlatılan, bizim, Kara Avrupası hukuk dilinden yüz, yüz elli yıl önce devşirdiğimiz ipotek kavramının ve sözcüğünün Anglo-Amerikan hukukundaki karşılığı. Yani, bir ödünçten doğan alacağın borçlu tarafından geri ödenmesini güvenceye bağlayan bir "nesnel (aynî) garanti" . Bu "garanti" ye Kara Avrupası (ve biz) ipotek diyoruz; Anglo-Saxon'lar "mortgage" diyorlar. Hangi "muteber" sözlüğe baksanız, karşınıza, terim olarak bu denklem çıkar. Örneğin, Redhouse: mortgage=ipotek; Longman/Metro: mortgage=ipotek, rehin; Türk Hukuk Lügatı: mortgage=ipotek, gayrimenkul rehni; Hachette/Oxford: mortgage=hypoteque vb. Şimdi, terime değil, terimle anlatılan kavrama bakarak soralım: Aşağı yukarı yüz küsur yıldır kullanmakta olduğumuz ipotek sözcüğünü bırakıp bunun yerine mortgage dememiz için ortada ciddi bir neden mi var? Yok ise bazı "aklıevvel" yöneticilerimiz niçin (konut edinimi kolaylaştıracağı söylenen, 6 Mart 2007 günü yürürlüğe giren yasada hep ipotek dendiği halde) mortgage için, beyhude yere Türkçe sözcük üretmeye çalışıyorlar? Hemen belirtelim: Anglo-Amerikan hukukunun mortgage 'in, bizim ipotekle, alacağa taşınmaz (ya da gemi ) üzerinde nesnel (aynî) bir garanti sağlamak dışında, bir özdeşliği hatta benzerliği yoktur. Yoksulları ev sahibi yapacakları iddiası ile yola çıkanların işlevsel benzerlikten esinlenerek yaptıkları işe mortgage adını vermeleri bu bakımdan yanlıştır. İngiliz hukuku için yazılmış elemanter bir hukuk kitabına bakılsa, bu hukuk çevresinde eşya hukuku alanında Kara Avrupası'ndakinden bambaşka bir sistemin yürürlükte olduğu görülecektir. Teknik ayrıntıya girmeden, bu yasaya ad bulmaya çalışanlara bir soru soralım: Mortgage 'in kuruluşunun, temelde, 3000 (üçbin!) yıllık bir kiraya benzer (lease, demise) bir işlemle, zilyetliğin rehin veren (mortgagor) tarafından rehin alana (mortgage'e) devredildiği biliniyor mu?
Sonuç olarak, terim yönünden kendilerini "şehvet-i kelâm" a kaptırmış olanların züppeliklerini bir yana bırakıp işin özüne ilişkin görüşümü söyleyeyim: Mortgage teriminin konut ihtiyacının karşılanması için öngörülen kredilendirme sistemi için kullanılmasına hiç gerek yoktur. Nitekim bu konuyla ilgili olarak mart başında yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasa 'da da bu terim hiç kullanılmamıştır. İpotekle güvenceye bağlanmış uzun vadeli taşınmaz kredisi düzeni zaten bizim uygulamamız için yeni bir şey de değildir. Nitekim, Emlak Bankası ve SSK 'de ipoteğe bağlı konut kredisi sistemi yıllarca uygulanmıştır. Yeni yasada öngörülen de, ucu ipoteğe dayanan ayrıntılı bir kredi düzeninden başka bir şey sayılmaz. Aynı sistemin Anglo-Amerikan hukuku çevrelerinde, "mortgage" olarak adlandırılması, önce tapu kütüğü düzenine dayanan ipotek teriminin, o çevrelerde kullanılmaması; sonra da yine o çevrelerde mortgage sözcüğü ile bu güvenceye bağlı bütün kredi düzeninin anlatılması geleneğidir.
Yukarda da andığım, 6 Mart 2007 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında" 5582 sayılı kanunla getirilen ayrıntılı düzenlemenin bir gazete yazısı boyutunda incelenmesi ve değerlendirilmesi çok zordur. Üstelik incelenecek yasa, Türkiye'de Cumhuriyet döneminde uzun süre uygulanan yerleşik yasama tekniğine uygun olarak hazırlanmamışsa bu iş daha da zorlaşır. Sözünü ettiğim 5582 sayılı Kanun 'da, daha önce yürürlükte olan tam 12 yasada değişiklikler ve eklemeler öngörülmektedir. Ayrıca, Resmi Gazete boyutunda, bazısı iki buçuk sayfayı kapsayan uzunlukta maddeler vardır. Özal zamanının marifeti olan bu "çok yasalı yasalar" yapma yöntemi, zaten bir hayli karmaşık olan yasalar sistem ve düzenimizi büsbütün içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Aslında, yasanın yüzeyden tetkiki ile edinilen ilk izlenim şudur: Yasada uzun uzun metinler olarak kaleme alınmış olan maddeler, aslında, o konuda yazılmış bir kitap ya da makalede açıklanan bilgi ve değerlendirmeler gibidir. Bunların bir bölümünün büsbütün yasadan çıkarılması; önemli bir bölümünün de alt düzenlemelere (yönetmelik ve yönergelere) bırakılması uygun olur. İki ya da iki buçuk sayfalık tek metin halindeki maddelerin de iki ya da daha dar kapsamlı maddelere bölünerek küçültülmesi anlaşılmayı kolaylaştıracak bir çözüm sayılır. Biçim yönünden bu açıklamalarımın, yasayı öz yönünden inceleyip değerlendirecek uzmanlara yararlı olmasını diliyorum. Onlara yalnız kendi uzmanlık alanıma girdiği için bir iki küçük anımsatma yapacağım: Birincisi, yasanın 12. maddesinde sözü edilen "inançlı mülkiyet" terimi bizim hukuk yazınımızda bir fon'da toplanan paralar üzerindeki hak sahipliğini anlatmak için kullanılan bir terim değildir. İkinci nokta, yasada geçen bütün tapu işlemleri için geçerli olan bir uyarıdır: Tapu Kütüğü "bakkal defteri" değildir. Oraya, her önüne gelen tarafından "Tescil ettim, şerh ettim, beyanlar hanesine yazdım" diye kayıt düşülemez. Tapu hukukunda, tesciller, şerhler ve beyanlar olarak belirlenmiş sınırlı sayıda yazımlar vardır ve bunların her birinin "işlevi" Medeni Kanunve Tapu Kütüğü mevzuatında belirlenmiştir. Buna göre, örneğin yasada yazılı olduğu gibi (m.12), "Kredi veya alacağın fona devredildiği hususu ilgili gayrımenkulün tapu sicilinde beyanlar hanesine kaydedilir" denirse, bu kayıttan hiçbir hukuksal sonuç çıkmaz. Şunu önemle göz önünde tutmak gerekir: Taşınmazlar üzerindeki nesnel hak ilişkileri, Tapu Kütüğü sistemi ile alenileşir ve bunlarla ilgili kayıt düzeni ile "disipline" edilir. Bu nedenle yasalara rasgele hükümler koyarak, bu disiplini bozmak yanlış ve tehlikelidir.