Morova’nın Ankara-Eskişehir Seferi



‘Sefer halinde düşünmek’ ile ‘seferi düşünce’yi birbiriyle örtüştürerek Ankara’dan yola çıkan Murat Morova’nın, dere tepe Eskişehir’e ulaşma öyküsünün görsel kaydı ‘Kaydedilmiş Manzaralar’. 16 Ocak-11 Şubat 2009 tarihleri arasında Ankara Galeri Nev’de izlenebilecek. Morova, içeriği ‘yolculuklarından me-s/nk-ul’ sergide, tarihini giderek coğrafyasına gizleyen görüngüleri hem derinde hem yüzeyde, ama şimdiki zamanda gözlemliyor.

Eski ile yeniyi sürekli ve aynı kılan tarihi süreçleri, başka deyişle çağdaşlık yolundaki geleneği, bir bütünlük olarak idrak eden Morova için tali güzergâhlarda sürdürdüğü Ankara-Eskişehir yolculuğu, yarım kalmış bir seferin, Cumhuriyet’in başkentinden yola çıkarak tamamlanması gibi de anlamlandırılabilir. Morova, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534-35 yıllarında İstanbul’dan Bağdat ve Tebriz’e ulaşıp Halep ve Eskişehir üzerinden İstanbul’a döndüğü İran-Irak seferini anlattığı Fetihname-i Karabuğdan ve Beyan-ı Menazil-i Sefer-ul Irakeyn adlı kitaplarında yolculuk sırasındaki menzilleri, kentleri, limanları resimleyen Matrakçı Nasuh’a benzer bir yol izliyor. Bu ‘sefer’, Ankara ile Eskişehir arasında kalan kısa mesafeyi, o eksik yolculuğu tamamlıyor. Ya da modernlik ile gelenek arasındaki yarığın; katlanan haritanın ek yerlerindeki yırtılmaların ‘şimdi’ adına bir dikişle tuturulması seferi denilebilir mi buna?

İnsansız doğa

Yapıtlarında uzun süredir görme biçimleri ve iktidarları üzerine odaklanan Morova, bir yandan da yaklaşık 500 yıl hüküm süren Batı tarzı perspektifin sanat üzerindeki gücünü sorguluyor. 20. yüzyıl sanatçısına kendini kuşatılmış, hapsedilmiş hissettiren bu tek bakışlı perspektifin, kuramda ve uygulamada, dünyaya bakışı sınırlayan, sanatçının Tanrı’nın gözüyle bakmaya öykünen çabasını elinden alan iktidarına itiraz ediyor. Kaydedilmiş Manzaralar’da, belli bir mekâna odaklanarak zihni duraklatan, bakışı kendine yönelterek yanıltan batı tarzı tek kaçış noktalı perspektifî görme biçimini, İslam minyatürlerindeki çoğaltılmış bakışlar açısından sorunsallaştırıyor ve yapıtlarında kullanan Morova, Matrakçı Nasuh ve Şah Kulu’nun, yolundan gidiyor. Yeryüzü coğrafyasının mekânlarını kuşbakışı görürken dünyasal yerleşimleri karşıdan bakarak bu mekânlara yerleştiren Matrakçı gibi kitap resmi sanatçılarının doğayla bütünleşik, çoğulcu bakışı lehine, kendi yolculuğunda, ruhuna, aklına, belleğine ve fırıl fırıl dönen gözüne değen tüm ayrıntıları dilediğince yerleştiriyor yol haritasına. Yapıtlarında Matrakçı Nasuh’un insansız doğasına sadık kalan Morova, galeri mekânına yaydığı haritasında izleyiciyi bu yolculuğun hem bütünselliğinde hem ayrıntılarında dolaştırıyor, düşündürüyor. Gözün saptadığı bu düşsü ayrıntılara karşın koruduğu yalınlığı, Kanuni döneminin ressamlarından Bağdatlı Şah Kulu’nun yarattığı tekniği günümüz gereçleriyle, lakelenmiş beyaz zemin altında siyah çini mürekkebi, kahverengi suluboya ve fırçayla resimlerine taşıyor.

Morova, Ankara, Polatlı, Beypazarı, Çayırhan, Nallıhan, Taptuk, Mihalıççık Sarıköy, Pessinus, Sivrihisar, Seyitgazi, Eskişehir olmak üzere 11 yerleşimi içine alan güç bir kompozisyon gerçekleştirerek 12 tuvale kaydettiği resimlerini, ya da yol haritasını (hatırasını) ek yerlerinden katlamak yerine açarak amnezi siyaseti yapıyor, belgesel ile fantastiği karıştırıyor. Galeri mekânında gerçekleştirdiği ‘yeniden anlamlandırma’ ve ‘muhalefet etme’ yolculuğunda ‘tarih’i, allak bullak ediyor. Eski-yeni, geleneksel-modern, minare-elektrik direği, kuş-uçak, deve-otomobil kolkola geziniyor.

Türbeleri ziyaret

Morova, bu yolculukta karşısına çıkan Hacı Bektaş-ı Veli, Taptuk Emre, Yunus Emre, Seyyid Battal Gazi, Şucaeddin Veli Sultan ve Hasan Dede ile söyleşiyor, türbelerini ziyaret ediyor. Mekânların şimdiki hallerini gösterirken coğrafyaya gizlenen niteliklerini, tarihin belleğindeki izlerini su yüzüne çıkartıyor, tasavvuf ehli olanlarla paylaştığı farkındalığını, bu mekânlara dair bakışını izleyiciye fotoğraf, desen, yerleştirme gibi çağdaş ifade biçimleriyle sunuyor. Geleceği gelenekte arayan Morova’nın Arap alfabesinin kaligrafik görselliğinde Muhammed, Bismallah, Allah yazılarıyla biçimlendirilmiş çeşitli kuşlarla birlikte gerçekleştirdiği bu ‘sefer’, şimdide görmenin kodlarını barındırıyor.

Ankara Kalesi, Julianus Sütunu, kenti istila etmiş elektrik direkleri, antenler, gökyüzünde gezinen uçak, helikopter ve kuşlar, çok katlı modern yapılar, motorlu araçlar, Cumhuriyet anıtları, Ziraat Bankası, Ankara Palas, Eski Meclis Binası, Etnoğrafya Müzesi gibi Cumhuriyet’in temel kurumları, yapıları, nesneleri, Türkiye’nin ilk gökdeleni, minareleriyle onu aşan Kocatepe Camii, yanı sıra Hacı Bektaş-ı Veli gibi tarihi camiler, mescitler; eski ve yeni kentin Morova’nın dikkatini çeken nice ayrıntıları.

Seferi kuşlarla şenlenen Polatlı ve Beypazarı yolculuklarında, zihni dinlendiren, düşünceleri boşluğa çeken bozkırın uçsuz bucaksızlığında tahıl silosu, ekili alanlarda tek tük traktörler, karayolunu gözetleyen, önünü kesen kara trenler çıkıyor karşısına. Beypazarı’nın girişindeki benzin istasyonu, havlayan köpek, ağaç gölgesinde dinlenen deve, İnözü Vadisi, eski yerleşim dokusu, gözetleme kulesi. Ama bu yolculuğun en şaşırtıcı mekânı, hiç kuşkusuz bir anda karşısına çıkan Davutoğlan Kuş Cenneti. Ağaçlar çoğalıyor, Bismallah kuşları fırdöneyi uçuşuyor, leylekler konuyor, kuzular otluyor, daha önce lake yüzeyin altından belli belirsiz algılanan Çin bulutları görünür hale geliyor. Doğa, Allah’ın adlarından oluşan şemsin ışığıyla renkleniyor, canlanıyor. Cennetten Eskişehir’e uzanan menzillere ulaşmak tasavvufi bir yolculuğa dönüşüyor. Yunus Emre’nin türbesinde bahar dalları ve şakayıklar fışkırıyor. Selviler, çamlar kuşatıyor türbeyi. Sivrihisar’da Şarkıcı Abdullah ve Arkadaşları’nın elektrik direğindeki ilanları izleyeni de neşelendiriyor. Ve Eskişehir. Eski dokusunu yıkıp yeniden yapmış, bir yandan da dini yapılarını korumayı gereksinmiş Porsuk’un belirlediği modern kent. İki selvinin köklerine yerleştirdiği güç, kuvvet ve saltanatın simgesi ‘çintamani’ler ise kentin Osmanlı tarihine  sanatçının  katkısı.

Kültürel birikimini, ‘tasavvufi’ bakışını oryantalizme ve gelenekçiliğe düşmeden, ideolojisini ideolojik saplantılardan arıtarak çoğaltan Murat Morova, fiziksel ve zihinsel tanıklığını, göçerliğini, Ankara ve çevresindeki coğrafyadan sergileyen Kaydedilmiş Manzaralar’da, kendi ‘öteki’liğini sanatsal, düşünsel ve görsel bir şölene dönüştürüyor.

‘Kaydedilmiş Manzaralar’, 11 Şubat’a kadar Ankara Galeri Nev’de.