Mitsubishi Plastics: "Sosyal Sorumluluğu İhtiva Eden Ticari Yaklaşım"



34. Yapı Fuarı-Turkeybuild İstanbul kapsamında Altın Mıknatıs Mansiyon Ödülü sahibi Mitsubishi Plastics firmasının A sınıfı yangın dayanımına sahip en son ürünü 'Alpolic A2' hakkında detaylı bilgi sahibi olma şansına erişirken bir yandan da Mitsubishi Plastics Türkiye Liaison Ofis Genel Müdürü Cem Kubat ile sektöre dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yakın dönemde piyasaya sunmuş olduğunuz yeni ürününüzü tanıyabilir miyiz?

En son ürünümüz 'Alpolic A2' adını verdiğimiz A sınıfı yangın dayanımına sahip bir kompozit levha. Dünya çapında bizim firmamız da dahil olmak üzere sadece iki firmanın ürettiği bir kategori bu. Uzun zamandan beri Ar-Ge faaliyetleri devam eden bu ürünümüzü geçtiğimiz sene içerisinde piyasaya sunduk. Bildiğiniz üzere, 2009 yılında yayınlanarak yürürlüğe giren yeni yangın yönetmeliğine göre Türkiye’de 21.5 metre ve daha yüksek yapıların kaplama malzemesinin en az A sınıfı yangın dayanımına sahip olması gerekiyor, biz de bu doğrultuda Alpolic A2 adlı ürünümüzü hizmete sunma kararı aldık. Daha evvel bu ürünümüze yakın bir malzemeyi yangın şartnamelerinin çok sert ve katı olduğu Rusya pazarı için üretiyorduk. Şimdi, bu yeni ürünümüzü Euro Plus adı verilen Avrupa normlarında üretmeye başladık ve ürünün sertifikasyon sürecini de tamamladık. Son bir senedir Türkiye’de geliştirilen çeşitli projelere bu ürünümüz kullanılıyor.

Firmanızın yangın konusunda gösterdiği hassasiyetten bahsedebilir misiniz?

Yangın dayanımı hususu firmamız için ayrıca bir önem taşıyor. 2000 senesinden bu yana konvansiyonel kompozit levhalar haricinde standart olarak en az B1 sınıfında yangın dayanımına sahip ürün üretimi yapıyoruz.

Bir ülkede yangın şartnamesi olsun ya da olmasın bizim güvenlik amaçlı, sosyal sorumluluğu da ihtiva eden bir ticari yaklaşımımız var. Bu doğrultuda dediğim gibi, her zaman standart olarak yangına dayanıklı malzeme üretiyoruz. Bu bağlamda kendi alanımızda, sanırım dünyada bu tip bir sorumlulukla hareket eden ve üretim yapan tek firma biziz.

İnovasyon konusu gündemde olmakla birlikte bu kavramı hayati hale getiren faaliyetlerin arka planda kalışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her ne kadar 09 Eylül 2009 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bir yönetmeliğe sahibiz ancak bugün bile yönetmelik dışı kullanımlar hala mevcut. Demek istediğim; 90 ya da 100 metre yükseklikteki binaların şartname dışı malzemelerle kaplandığını görüyoruz. Bu durum kelimenin en hafif tabiriyle 'illegalite' içeriyor. Ancak bu farkındalığa sahip olan yatırımcılar, mal sahipleri ya da mimari gruplar da var ama bunlar genellikle belli bir skalanın üzerinde proje realize eden gruplar. Onlarda da zaten küçük dahi olsa –yangın ki çok büyük risk- hiçbir riski göze almıyorlar. O projelerde de biz var oluyoruz.



Ayrıca bu tip kullanımlar sonuçta projenin bir artısı olarak sunuluyor.

İnşa etmiş olduğunuz yapının sigortasını ve güvenlik maliyetlerini de "sağır alanlarda kaplama malzemesi olarak A sınıfı malzeme kullandım" diyerek sigorta primini düşürebiliyorsunuz ve bu doğrultuda ekonomik anlamda bir artı da sağlanabiliyor.

Yangın konusunda geri dönecek olursak; bu tip bir duyarlılığa sahip olmak için canımızın yanmasına gerek yok, civar memleketlere ve tarihimize baktığımızda bu hususta yeterince acı deneyime sahip olduğumuzu görüyoruz. Dolayısıyla sobanın sıcak olduğunu anlamak için elimizi dokundurmamız gerekmiyor. Bu doğrultuda yeterince tecrübemiz var ama iş, ekonomi ve güvenlik arasında bir seçime dönüştükçe doğru bir optimizasyon sağlanması gerektiğini düşünüyorum.

Ürün gamınız hakkında bilgi alabilir miyiz?

Firmamız genel olarak metal cephe kaplaması üzerine uzmanlaşmış durumda. Kompozit yapıda ürünler üretiyoruz, bu ürünlerin çok büyük bir kısmı alüminyum. Ancak birçok prestij projede alternatif metaller de tercih ediliyor, bunlardan bir tanesi paslanmaz çelik kompozit malzemeler. Bunlar Türkiye’de Bank Mellat ve Koru Park Bursa AVM projesi başta olmak üzere birkaç projede kullanıldı.

Henüz Türkiye’de kullanma fırsatına erişemediğimiz ama dünyada belli başlı projelerde kullanılan titanyum kompozit malzememiz var. Titanyum kompozit levhaları kompozit olarak üreten dünyadaki tek üretici biziz sanıyorum. Bunların yanında bakır ve çinko kompozit levhalarda üretiyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi bunlar Türkiye’de yeni oldukları için henüz Türkiye’de kullanılmadı, sadece paslanmaz çelikle sınırlı kaldık. Bu çerçevede firmamız, genellikle metal kompozit levha, güvenli metal kompozit levha ve hatta yangına dayanıklı metal kompozit levha üreticisi olarak anılıyor.



Türkiye bizim için önemli bir Pazar. Yıllık toplam üretimimizin yarısına yakınını 100’den fazla ülkeye ihraç ediyoruz, bu 100 ülke içerisinde son 5 senedir Türkiye hiçbir zaman ilk 5’in dışına çıkmadı. Bu da zaten Türkiye’nin önemli bir pazar olduğunun ispatı. Tam da bu noktada şimdiye kadar Amerika ve Japonya’da bulunan ofislerimizin arasına İstanbul ofisimizin eklenmesi de bunu bir anlamda haklı gösteriyor.

2006 yılından bu yana Türkiye’deyiz. Bu sene içerisinde (2011) burada bulunan irtibat ofisi bünyemizden sıyrılıp ticari bir işletme haline geçiyoruz. Bu durum merkez ofisimizin burayı bir 'tanıtım noktası'ndan ziyade bir 'kar merkezi' olarak görmesinin bir sonucu.

Ar-Ge faliyetlerinizin yoğunlaştığı bölgeler hangileridir? Bu kapsamda firma olarak İstanbul ofisinize nasıl bir misyon yüklüyorsunuz?

Üretimimiz Japonya ve Amerika’da olmak üzere iki ayrı noktada yapılıyor. Dolayısıyla Ar-Ge faaliyetlerinin tamamı da üretime yakın merkezlerde yoğunlaşmış durumda. Türkiye’deki faaliyetlerimiz tamamıyla satış, tanıtım ve pazarlama üzerine. Daha önce de bahsettiğim gibi Türkiye’de şu ana kadar faaliyetlerimiz sadece pazarlama üzerineydi ancak bundan sonra hem satış hem de pazarlama üzerine olacak. Bu sadece Türkiye ile sınırlı kalmayacak, İstanbul ofisimiz bölgesel bir ofis olarak kurgulandı. Dolayısıyla bu ofisin sorumlu olduğu coğrafya da (Doğu Avrupa, Orta Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika ve CIS ülkeleri) bizim sorumluluğumuz altında olacak. Bu saymış olduğumuz coğrafyanın ekonomik anlamdaki yıldızı Türkiye, dolayısıyla Türkiye her zaman bu noktada bir lokomotif rolü üstlendi.

İnşaat sektöründeki 2010 senesinde yaşanan büyümenin firmanıza bir yansıması söz konusu oldu mu?

Bu konuda biz biraz tutarlıyız. 2006 yılında Türkiye’de ilk ofisimizi açtığımızda Türkiye pazarında ne satıyorsak şu anda da aynısını satıyoruz. Dolayısıyla biz, inşaat sektörü ya da kendi alt grubumuz olan metal cephe kaplamaları konusunda pazarın yakalamış olduğu büyüme hızında büyümedik. Çünkü firmamız, karar alıcılarının, mimarların, mal sahiplerinin tercihlerinde genellikle perakendeden ziyade büyük projelerde yer alıyor. Büyük projelerin sayısı ve metrajları arttığı sürece bu, bize dolaysız olarak yansıyor ama asıl büyümenin jeneratörü gerçekten orta ve perakende diyebileceğimiz pazarda yaşandı. Biz orada olmadığımız için oradaki büyüme bize çok da yansımadı.