Mimarlar Odası’nın 2000’den itibaren 2 yılda bir düzenlediği “Mimarlık ve
Eğitim Kurultayları”nın (MEK) beşincisi İstanbul Kültür Üniversitesi’ndeydi
(İKÜ). 11-13 Kasım’daki “Kalite-Yetki-Sorumluluk” temalı buluşmaya AB’nin
mimarlık kuruluşlarını yönetenler de katıldılar. Üç günde 40’ı aşkın bildirinin
sunulduğu kurultayda; mimarlığın “sanat” olduğu; etiğinin odağında ise
“toplumsal sorumluluk” bulunduğu ortak söylemdi... Bunları “gözetmeyen” eğitim
anlayışı ve uygulamalar tartışmaya açılırken, kent planlaması ile mimarlığı
“ayrıştıran” sistemin her iki alanı da olumsuz etkilediği vurgulandı.
Atatürk ve mimarlık
Ev sahibi Rektör Prof. Dr. Dursun Koçer, kurultayın İKÜ’de aynı günlerdeki
“10 Kasım-Atatürk’ü yeniden anlama” haftasına da anlam kattığını söyleyince Ulu
Önder’in mimarlık konuşmalarını anımsadım; örneğin, “Akademi”nin (MSGSÜ)
girişinde yer alan 1928’deki ünlü “sanat” tanımında demiş ki: “Sanat, güzelliğin
ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir; ezgiyle olursa musiki; resimle olursa
ressamlık; oyma ile olursa heykeltıraşlık; bina ile olursa mimarlık olur.”
Mimarlık sanatının da diğerleri gibi “kültür”ümüzü yansıttığını; bu nedenle
“yabancı” olmaması gerektiğini ise 1936’daki bir konuşmasında şöyle özetlemiş:
“Bir Fransız modern mimarisi ile İngiliz modern mimarisi farklıdır. Bugünkü
modern mimariler bütün ‘görünüşleriyle hangi milletin malı olduğu’nu
anlatmaktadır. Bize de asrın bütün düşünce ve ihtiyaçlarına cevap verecek,
ruhlarımızı okşayacak bir modern mimari lazımdır. Fakat bu modern mimari diğer
milletlerin taklitçiliği değil, yurdumuza has bir mimari olmalıdır...”
Böylesi “mimari duyarlılık”lara günümüz yöneticilerinde neden rastlanmıyor?
“Cumhuriyet dönemi kamu yapıları”ndaki mimari özen ve kimlikli çağdaşlık neden
unutuldu?
Kurultay bu soruları da tartışırken, kimi mimarlık okullarındaki “sanat”
eğitiminden giderek uzaklaşılması olumsuz bir gelişme olarak saptandı. Mimarlığı
seçen öğrencilerin “tasarım”a eğilimlerini ölçen özel sınavlarla kabul edildiği;
sanat eğitimi için iki temel koşul olan “istekli”lik ile “yetenek”in arandığı
“150 yıllık gelenek” neden terk edildi?
Kurultay bu “merak”ımızı da “güncel sorunlar” arasına katarken, Mimarlar
Odası Genel Sekreteri Necip Mutlu mimarlık eğitimi için ortaöğretimde “tasarım
kültürü”ne yer verilmesi gereğini anımsattı...
Önemli vurgulamalar
Kurultay Başkanı Prof. Dr. Mehmet Şener Küçükdoğu’nun açış konuşması,
mimarlığı sanatsallığından ve toplumsal sorumluluklarından uzaklaştıran eğitim
ve uygulamaların kapsamlı bir sorgulamasıydı. “Küreselleşmenin kültürel
tahribatı”ndan mimarlığın “doğrudan” etkilendiğini anımsatan Küçükdoğu, buna
karşı MEK’le gelişen üniversite-meslek odası işbirliğinin önemine de değindi...
Oda Başkanı Bülend Tuna da mimarlık tanımındaki “güzel sanatlar ağırlıklı
meslek” nitelemesini anımsatırken, kalitenin ise tek yapılarla yetinilmeden, tüm
“yapılı çevre”de hedeflendiğini söyledi...
Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir’in gönderdiği “mektup” ise Mimarlar
Odası’nın “kente karşı suç projeleri”ne direnişini “siyaset yapmak” sayan Devlet
Denetleme Kurulu’na (DDK) iletilmeli...
Bakanlık müşaviri Feridun Duyguluer’in okuduğu mektupta diyor ki: “Mimarın
toplumsal geleceği yönlendirme sorumluluğu vardır.” Mimari tasarımı “sanatsal
duyarlılık ile bilimsel birikimin sentezi” şeklinde tanımlayan mimar Bakanın
DDK’ye anımsatılması gereken diğer bir sözü de şöyleydi: “Kamu ile mimarlık
çatışamaz, ikisi bir bütündür.”
Böylece, odanın “toplum çıkarı”na aykırı bulduğu projeler için açtığı
davalarda, “kamu yararına aykırı” bulunarak iptal edilen “rant projeleri” için,
ülkeyi ve kentleri yöneten siyasilerin neden “ısrarlı” oldukları da kurultayın
önemli soruları arasında yer aldı...
‘Teknolojik sanat’
Kurultayın yabancı konuklarından “Avrupa Mimarlık Konseyi” (ACE) Başkanı
Juhani Katainen mimarlığı, “öncelikle toplumun gereksinmelerini esas alan
teknolojik sanat” şeklinde tanımlayarak, günümüzdeki “sadece yapı”yı önemseyen
sözde “mimari özgürlük” anlayışını sorguluyor... Meslekteki “ticari beklenti”ler
ile “sanatsal öz” arasında, öncelikle “toplumsal sorumluluk”ların gözetildiği
bir dengeyi sağlamanın “AB hedefi” olduğunu anımsatıyordu.
Benzer şekilde ACE Eğitim Komisyonu Başkanı Ferenc Makovenyi de ‘mimar’
tanımında “sorumluluk”ları başa yazmak gerektiğini söylerken; “Avrupa Mimarlık
Politikaları Forumu” (EFAP) Başkanı Rob Doster ise şunları belirtiyordu: “Mimar
denince, hem ‘iç mimar’lıktan, hem ‘kent planlaması’ndan, hem de ‘yapı
tasarımı’ndan sorumlu sanatçı kişi anlaşılır. Bunun gerçekleşmesi ise sadece
mimarlarla değil, ‘kamu (siyaset); eğitim kurumu; meslek odası’ ve diğer
‘kültürel kurumlar’ın sahipleneceği ortak bir ‘mimarlık politikası’yla
mümkündür...”
Kurultaydaki tüm değerlendirmeleri Mimarlar Odası’nın internet sitesinden
izleyebilirsiniz. Bakalım bütün bu vurgulamalar, üniversitelerimizle birlikte
kamu ve özel meslek kurumlarına ve özellikle de mimarlıkla ilgili yeni yasal
düzenlemelere rehber olabilecek mi?