Mimarlık Müzesinde Fantezilerden Arınmış Bir İstanbul



İstanbul, İstanbul olalı, hiç bu kadar eleştirel ele alınmadı. Küratörleri tarafından “İstanbul söylemlerini eleştirel biçimde görselleştirmeyi deneyen bir sergi” olarak tarif ediliyor ‘İstanbullulaşma’. Küratörlerden Pelin Derviş’in ısrarla vurguladığı gibi İstanbullaşma, asla İstanbul’u anlatmıyor, İstanbul’u anlatmak istemiyor. Onu bugüne kadar hep yapıldığı gibi Doğu’yla Batı arasında bir cennet ya da cehennem olarak da kurgulamayı denemiyor. İstanbul’u aslında bütün klişelerinden arındırmanın yollarını arıyor. Ya da şöyle demek daha doğru... İstanbul hakkında bir sergi yapmanın tıpkı isminde İstanbul geçen bir çağdaş sanat mekânı açmak kadar sorunlu olduğunun altını çiziyor. Aslında bu sergi İstanbul üzerine bir sergi yapmanın imkânsızlığının farkında bir sergi...

Frankfurt Mimarlık Müzesi DAM’da açılan serginin sponsoru Garanti Bankası. Pelin Derviş, Bülent Tanju, Uğur Tanyeli’den oluşan sergi küratörleri İstanbul’a “streotiplerden boşaltılmış bir zeminden bakmayı” denediklerini ifade ediyorlar ve şöyle diyorlar:
“O boşaltılmış zeminde köhne Oryantalist yargılardan boşaltılan yere, İstanbul’a ilişkin yeni yerli yargı kalıplarını yerleştirmeye kalmadık. Aksine, bu sergi Avrupa’da üretilenlerden çok, İstanbul’da üretilmiş İstanbul önyargı ve stereotiplerini teşhis edip sonra da hırpalamayı hedefliyor.”

Sergide sekiz kavram çifti ve seksen alt başlık halindeki söylemler, büyük bilgisayar ekranlarında beliriyor. Tek yapmanız gereken bu minimal mekandaki minimal bar sandalyelerine oturup önünüzdeki mouse’la İstanbul’u keşfetmeye çıkıp sonra da kaybolmanız... İçinde kaybolduğunuz bu İstanbul’da 80 ayrı kavram üzerine tasarlanan, 371 ayrı grupta toplanan yedi binin üzerinde görsel malzeme söz konusu... Sergideki her bir kavram çifti ve onların altındaki başlıklar, İstanbullulara endişeler, rahatsızlıklar ve paranoyalar ilham eden değişimlere ve onlar karşısındaki tepkilere denk geliyor.

Mimarlık müzesi sergi mekânında büyük bir ekranda İstanbul’a ve kıyaslamalı diğer büyük şehirlere ilişkin istatiksel bilgiler akarken diğer ekranların karşısına geçip bu kavramların yarattığı sonsuz başlıklara tıkladığınızda, kaybolduğunuz gibi, karşınıza çıkan imge bilgi ve görsel bombardımanı altında İstanbul’a ilişkin tüm fantezilerini de terk edebiliyorsunuz. Örneğin Yığışmak ve Saçılmak kavram çiftine tıkladığınızda Beklenti, Birikim, Geçicilik, Issızlık, İtiş
Kakış, Kimlik, Nefes, Tutarsızlık, Yan Yanalık, Yayılma gibi başlıklarla karşılaşıyorsunuz.

İçlerinden örneğin Beklenti’ye tıklarsanız, Belmin Söylemez’in video filmi 34 Taxi’yi izleyebilirsiniz... Ya da Nefes’e giderseniz, Senem Sinem’in fotoğraflarını, Tutarsızlık’a giderseniz ise kongre vadisine nasıl karar verildiğini gazete ve dergi kupürlarını okuyarak öğrenebilir ya da hatırlayabilirsiz. Devinmek ve Durulmak kavram çiftinin altında Blokaj başlığında ise sizi Gülsün Karamustafa’nın unutulmaz Boğaziçi filmi bekliyor. Bu başlıklardan Kayıtdışı’nda da ise bir Leman karikatürünü okuyup kıkırdamak mümkün. Özetle sergi, Bülent Erkmen’in sergi logosu tasarımının da pekiştirdiği gibi İstanbul’u İstanbul fikrine hapsetmiyor, onu özgürleştiriyor hatta İstanbul’u çoğaltıyor. Bugüne kadar ona ilişkin fantezilere hizmet etmek üzere kurgulanan İstanbul ilk kez bir Batı kentinde, hiçbir bakışa hizmet etmiyor. Bilakis ona bakana, birbirleriyle çelişen kavramlarla yüklü sonsuz imgelerden oluşan yüzünü göstererek kendi üzerine kapanıyor.

6 Eylül’de açılan sergi 9 Ekim’e kadar açık kalacak.