Açıklamada hızlı kentleşme, iklim değişikliği, nüfus artışı ve göçün dönüştürücü etkisiyle özellikle büyük yerleşim alanlarında doğal değerlerin yitirildiği belirtilirken, "Bu süreçte kentlerimiz, dönüşümün getireceği afetlere ve yapısal sorunlara daha açık ve güvencesiz hale geldi" denildi.
Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi; "On yılı aşkın AKP İktidarları döneminde; sermaye ve finans odaklı yapılanmanın tamamlanması amacıyla bütün Ülke topraklarında “yağma politikaları” yürürlüğe sokuldu. Bu kapsamda koruma alanları, ormanlar, tarım alanları, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meraların yer aldığı kentsel ve kırsal alanlar yapılaşmaya açıldı. Nükleer santraller, köprüler ve otoyollar, havaalanları, hidroelektrik santraller gibi birçok projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmeden uygulanması için hukuka aykırı yasal düzenlemeler yapıldı. Tarımı gözden çıkaran politikalarla verimli araziler toprak ve üretim kaybına uğradı ve denetimsiz madencilik faaliyetleri nedeniyle doğa tahrip edildi."
Temel insan hakkı olan “sağlıklı çevrede yaşama” hakkını engelleyen, tarihi ve doğal dokuyu tahrip eden, kültürel değerleri yozlaştıran ve hukuksal denetimi devre dışı bırakan bu anlayışın kapılarını toplum katılımına kapattığının ifade edildiği açıklamada, "Birbiri ardına planlanan ve yürürlüğe sokulan bu projelerle ilgili meslek odaları, bilim insanları, sivil toplum kuruluşları ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporlar göz ardı edildi, yargı kararları yok sayıldı. Yağmanın önünde engel olarak görülen meslek odaları başta olmak üzere, yargı, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşlarının işlevsizleştirilmeye ve duyarlı toplumsal muhalefet baskı altına alınmaya çalışıldı" diye belirtildi.
Açıklamada ayrıca, 7 Haziran’da yapılacak Genel Seçimlerde yeniden seçilecek yasama organı ile uygulanmakta olan “yağma ve diktatörlük” politikalarının da belirleneceğinin altı çizildi.
"İnsan sağlığı tehdit altında"
Dünya Çevre Günü dolayısıyla açıklama yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da, çevre sorunlarının tüm canlı yaşamın geleceği için büyük tehdit halini aldığını belirterek, "Toprak ve su kaynaklarını iyi yönetemezsek, tarımda verimliliği artıramayız, ülke nüfusunun gıda güvencesini, ekonomik kalkınmayı sağlayamayız" ifadelerini kullandı.
Bayraktar, 1970’li yıllardan itibaren hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme, sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin kullanımının giderek yaygınlaşmasının, çevre kirliliğine ve sorunlarına neden olduğunu belirterek, Türkiye'de de çevre sorunlarının bölgelere göre değişmekle beraber özellikle sanayileşmenin yoğun olduğu kesimlerde insan sağlığını tehdit eder noktalara ulaştığını kaydetti.
Türkiye'de tarımda verimliliğin artması ve gelecek kuşakların gıda ihtiyacının garanti altına alınması için tarımda sürdürülebilirliği sağlamanın şart olduğunu vurgulayan Bayraktar, "Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının azalması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Ülkemizde de son dönemde birçok sel ve doğa felaketi yaşanmıştır" dedi.
Bayraktar, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesi hususunun, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat yöntemlerini değiştirecek köklü bir dönüşüm öngördüğünü belirtti.