4-10 Ekim 2010 tarihleri arasından 4. kez düzenlenen Mimarlık ve Kent
Filmleri Festivali, bu yıl da Dünya Mimarlık Günü’nü
içine alan bir döneme denk getirildi. Belgesel ve canlandırma alanlarında ödül
veren etkinliğin uluslararası jürisindeydim. Kuşkusuz Mimarlar
Odası’nı, gelişen sektörümüzde belgesel gibi kültürel dokuyu
güçlendirecek bu alana temasal yaklaşımı sebebiyle alkışlamak gerek. Tabii
alanda mayıs ayında üçüncü kez verilecek TRT Belgesel Ödülleri
de böylesi yaklaşımların bir başka uzantısı. Uzun lafın kısası, gelişen sektörün
kalkınıp kültür dolu bir jenerasyon yaratması için kısa film ve belgesel alanına
da desteğin şart olduğu misyonunu üstlenen iki etkinlik bunlar. Böylesi
organizasyonların artması Türk sinemasının kalkınmasını kolaylaştıracaktır.
Ülkemizde belgesel alanına ne kadar yatırım yapılırsa, sinema da o kadar bu
durumdan kazançlı çıkar. Öyle ki sinema sektörünün popüler alanda gelir elde
etmesinin yanında sinema salonlarını kalkındırması, kısa film-belgesel
üreticilerine alan açması, festivallerle birlikte bir sinema kültürü oluşturması
gibi şeyler de alanın gelişmesine fayda sağlayacaktır.
Mimarlık ve kent temalarını içinde bulunduran
belgeseller
İşte iki etkinlik de belgesel alanında bu yelpazeyi genişletecek gibi
duruyor. Öncellikle Documentarist’in önderlik ettiği ve bir
kitle yarattığı bir alan var karşımızda. geçen ay düzenlenen 4. Uluslararası
Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali ile mayıs 2011’de sahiplerini bulacak 3. TRT
Belgesel Ödülleri bunların yolunu daha da farklı mecralara taşıyacak gibi
gözüküyor.
Öncelikle uluslararası jürisinde bulunduğum Mimarlık ve Kent Filmleri
Festivali ile başlayalım. Son derece mütevazı, işini bilen ve samimi
bir grup olarak dikkat çeken Mimarlar Odası’nın bu yılki yarışmasında 20 üzeri
film yer alıyordu. Ana amaç ise mimarlık ve kent çerçevesinde temalarını
oluşturabilmiş bir belgesel, bir de canlandırma film seçmek idi. Bu seçkinin
içine “Son Kumsal”, “Kısır Döngü”, “Selahattin’in İstanbul’u”, “Kağıt Hane” gibi
Türkiye (ulusal) temsilcilerini de dahil ettik.
Fransa’nın animasyon konusundaki başarısı tescillendi
Animasyon (canlandırma) dalındaki “İnsan Kendi Kafesini Taşıyan Tek Kuştur”
(“L'Homme Est Le Seul Oiseau Qui Porte Sa Cage”) adlı esere verilen ödülün zor
olmadığını söylemeliyim. Zira Claude Weiss, Fransa’da gelişen çizgi film
anlayışından aldığı güçle dışavurumcu gelenekten ve sessiz sinemadan etkilenen
bir stop-motion animasyona imza atmış. İlerleyen dönemde de adından söz
ettirecek gibi. ‘Belli ki Syvain Chomet’nin ülke sinemasına etkisi bir hayli
derin olmuş’ dedirten bir eserdi anlaycağınız.
Belgesel alanında Yasmine Kabir’in gemi çöplüğünden şiirsel bir Tarkovsky
görüntüsü çıkardığı “Son Ayinler”i (“The Last Rites”), Guy Adam Ailion’un su ve
kaptalizm sorunsalı üzerine mikro-dünya yarattığı “Altından Beton”u (“Litsche Le
Golide / Concrete From Gold”) ve David Munoz’un yeni bir teknolojik binanın
işçilerinin röportajlarıyla bir kentsel mesaja uzandığı “Üç Üzgün Kaplan”ı
(“Tres Tristes Tigres”) en dikkat çekici yapıtlar idi.
Belgeselin çıkış noktası TRT atakta
Zaten ekim başlarında düzenlenen etkinlikte bunların ilk ikisinin arasında
paylaştırdık ödülü. TRT Belgesel Ödülleri ise üç yıllık geçmişe sahip bir
oluşum. Geçen sene ulusal alana uluslararasının da dahil edilmesi sayesinde
adeta kendi çerçevesini genişleten etkinlik için 2011 mayıs ayında ödüller
sahiplerini bulacak.
Son başvuru tarihinin 28 Ocak olması bu alanda ilgi çekici işlere imza atan
veya bunlara yapım desteği veren TRT’nin yeni icraatleri için ağzını
sulandırdığını gösteriyor. Öyle ki belgesel filme verilen değer her geçen gün
daha da düşer iken, böylesi küçük organizasyonlar değer arz ediyor. Bir taş da
siz koyun derim!