TMMOB Mimarlar Odası, Ulusal Deprem Konseyi’nin (UDK) aniden ve gerekçesiz olarak lağvedilmesini yaptığı yazılı basın açıklamasıyla kınadı.
"Depremi beklemek ve deprem hasarlarının ulusça paylaşılmasının örgütlenmesini değil; deprem riskinin azaltılması, depremden kaynaklanabilecek yıkımların önlenmesi için elimizden gelenin yapılmasını, ülke kaynaklarını bu yönde harcanmasını gerekli görüyoruz. Bu amaçla kurulan ve devlet politikasının belirlenmesinde önemli rol oynaması beklenen Ulusal Deprem Konseyi’nin bir anda gerekçesiz olarak, üstelik görevli bilim insanlarına bile haber verilmeden lağvedilmesini anlamak mümkün değildir. Bunu kabul edilemez görüyoruz" ifadelerine yer verilen açıklamada, Zeytinburnu’nda yıkılan binanın özellikle İstanbul’daki yapı stokunun sağlıksızlığı konusunda çok çarpıcı uyarılar verdiğinin altı çizildi.
Açıklama şöyle devam etti:
"1999 yılında yaşadığımız büyük depremlerin, kentleşme, planlama ve yapılaşma süreçlerimize ilişkin birçok sorunumuzu apaçık gözler önüne serdiği bilinen bir gerçek. Bu gerçeğe ilişkin sorumlulukların ortaya çıkarılmasını umduğumuz yargı sürecine ilişkin olarak Yargıtay kararlarıyla belirlenen zaman aşımı süresi de 17 Şubat’ta doldu. Peki, bu sürecin sonucu ne oldu? Deprem yıkımının asli sorumluları gerçekten belirlenebildi mi? Belirlenebilenler gerçekten yargılanabildi mi? Yargılananlar yeterli ve adil değerlendirme süreçleri yaşayabildiler mi? Ne yazık ki sonuç, toplum vicdanını rahatlatmadı, aksine yeni yaralar açıldı. Depremlerin açığa çıkardığı gerçeklere, bu apaçık sorunlara, bir yenisi daha eklendi: Adil olmayan, adalet dağıtamayan bir adalet sistemi…
Aradan geçen 7,5 yıl içinde cezai sorumluluğu kesinleşen yargı kararlarının birçoğu, değişik hukuksal ve mesleki-teknik yanlışlar içeriyor. Özellikle mesleki yeterliliği ve yaklaşımı tartışmalı bilirkişi raporlarına bağlı olarak yetersiz dayanaklar üreten ve/ya cezai sorumluluk oranları belirleyen bu hukuksal sürece bakıp, üretilen yargı kararlarının geleceğe ışık tutabilecek sonuçlara varabildiğini söyleyemiyoruz.
Gelecekte beklenen depremlerden sonra da aynı belirsizlikler ve çelişkilerin yaşanmaması ve adalet duygusunun daha da yara almaması için bu hukuksal deneyimin, tüm taraflarca, ancak özellikle Adalet Bakanlığı ve Yargıtay tarafından yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz."
Sorumlular ve Kusur Oranları
Açıklamada, 17 Ağustos depremi’nin bizzat büyük yıkıcılık özelliği ve bu bölgeyi hiçbir kısıtlama getirmeksizin imara açan Belediye Başkanlığı ve buna onay veren Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın % 35, gerçekleşen bu büyük depremi boyutlandırma açısından karşılamakta yetersiz kalan dava konusu binanın inşa tarihinde yürürlükte olan ABYYYH-1975 Yönetmeliği'nin % 25, 17 Ağustos depreminde tamamen yıkılırken dava konusu apartmanın üzerine çöken komşu apartmanın inşa sorumlularının % 20, müteahhitlerin % 10 ve fenni sorumluların % 10 oranında suçlu olduğuna yer verildi.
Öneriler
Zaman kaybetmeden, beklenen büyük depremlerin, hayatta kalanlar açısından sağlıklı bir hukuksal statüye kavuşması, ancak daha da önemlisi depremlerin yıkıcı etkisinin azaltılması için; yapı üretim sürecinin kullanıcı açısından, hukuksal garanti ve sorumluluk sistemine sahip olarak düzenlenmesinin gerekliliğinin vurgulandığı
açıklamada şu öneriler sunuldu:
* İmar ve Şehirciliği disipline eden mevzuatın bütünselliğe kavuşturulması,
* İmarla (ve afetlerle) ilgili ihtisas mahkemelerinin oluşturulması,
* Bilirkişiliğin kurumsallaşması, ihtisaslaşması, eğitime tabi tutulması,
* Yapı üretim sürecinde rol alanların sorumluluk silsilesinin oluşturulması,
* TUS ve Yapı Denetim Sorumluğunun, uzmanlık ayırımı ilkesine göre tanımlanması,
* Kullanımdan kaynaklanan sorunlar için teknik sorumluluğunun belirlenmesi,
* Kullanım sürecinde denetimin yenilenmesi, tadilat uygulamalarının denetlenmesi,
* Yapı uygulama ve denetim sorumluluğu süresinin netleştirilmesi,
* Cezaların kusur oranında belirlenmesi,
* Suçlu olan kamu yöneticilerinin cezalandırılmasının yolunun açılması,
* Kamu sorumluğu taşıyanların davalara ilişkin korunmasına son verilmesi,
* Zorunlu yapı sigortası ve mesleki sorumluluk sigortası uygulamasının hayata geçirilmesi,
* Yapı üretim süreci aktörlerinin yetki ve sorumluluklarının tanımlanmasıdır.
* Ayrıca, yeterli olmayan mesnetlerle cezalandırılan meslektaşlarımızın haksız yere sistemin olumsuzluklarına kurban edilmesinin de engellenmesi gerekir.