1982 Anayasası‘nın üzerinden çeyrek yüzyılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, bu süre içerisinde kimi kısmi değişiklikler yapılmış ve esas itibariyle baskıcı ve anti-demokratik nitelikleri ile varlığını bugüne kadar devam ettirmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi ürünü Anayasa‘nın "değişmesi gerektiği" hemen hemen tüm toplum kesimleri ve siyasal partiler tarafından dile getirilmektedir. Buna karşın siyasal iktidarların bu yönde yıllardır adım atmamaları, pratikte Anayasa‘nın kendilerine sunduğu iktidar olanaklarından ve baskıcı niteliklerinden yararlanmaları anlamına gelmekte ve kökten değişmesi gereksinimi bir türlü karşılanamamaktadır.
Bu koşullarda AKP Hükümeti eliyle Anayasa‘nın değişimi gündeme gelmiş ve geniş toplum kesimlerinde doğal olarak heyecan yaratmıştı. Bu sırada, Yargı, YÖK, RTÜK, kamu kurumları, meslek kuruluşları, sendikalar ve sivil-demokratik örgütlere yönelik "ele geçirme, tasfiye ve yok etme" operasyonları yurt sathında devam ederken ve bu nedenle AKP‘ye yönelik ciddi bir "güvensizlik" ortamı yaşanmasına rağmen, demokrasi ve toplumsal duyarlılıklardan yana olan geniş toplum kesimleri ve temsilcileri geçmişten gelen deneyimleri ışığında "Yeni Anayasa" için öneriler sunmuşlardır.
Hükümet tam bu aşamada, adeta şapka içerisinden tavşan çıkarırcasına kamuoyu tarafından "AKP‘nin Anayasası" olarak nitelenen, mimarlık, kentleşme ve ülke kaynaklarına yönelik etkileri bakımından "yağmanın Anayasası" anlamına gelen kendi "tasarı"sını dayatmıştır. TBMM‘de grubu bulunan veya bulunmayan siyasal partilerin, meslek Odaları ve ilgili kesimlerin görüşlerini dikkate almayan, kendinden olmayan tüm kesimleri dışlayan ve içerik yönünden çok ciddi sakıncalar taşıyan bu girişim, doğal olarak tepki ile karşılanmış ve bilindiği üzere sonuçsuz kalmıştır.
AKP Hükümeti, bu kez, yine aynı yöntemle toplumsal bir mutabakat aramadan, Anayasa‘nın kimi maddelerini 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak olan "Referandum"da değiştirmek yolunu tercih etmiştir.
"Yeni Anayasa" girişiminde olduğu gibi, "Referandum"un yine bir dayatma
olarak gündeme gelmesi, zaten siyasal ve toplumsal kriz koşullarında olan
ülkemizde var olan gerilimlerin her anlamda daha da artmasına neden olmuştur. Bu
koşullarda, etnik çatışmalar körüklenmekte, şiddet tırmanmakta, bu coğrafyada
kökleşmiş kardeşlik duygu ve gelenekleri yok edilmeye çalışılmakta ve toplumsal
muhalefet üzerinde her türlü baskı artmaktadır.
Gerilimlerin hat safhaya
ulaştığı bir ortamda referandumda halkoyuna sunulacak olan bu değişiklikler ve
asıl olarak yapılmak istenenler değerlendirildiğinde; Referandum Paketi‘ne
"HAYIR" demek için pek çok neden olduğu açıkça görülmektedir.
Bu çerçevede TMMOB Mimarlar Odası olarak, referanduma sunulan "Anayasa Paketi"ne 3 temel nedenle "HAYIR" diyoruz:
1. Referandumla öngörülen değişikliklerin, özgürlükler, örgütlenme ve
sendikal hakların önündeki engelleri, seçim barajını ve dokunulmazlıkları
kaldırmaması; anti-demokratik maddeleri aynen koruması ile esas olarak 1982
Anayasası‘nı değiştirmeyi öngörmemiştir. Hatta bu değişikliklerle
meşrulaştırılmasına katkı sağlayacak ve bundan sonra yeni bir Anayasa yapımını
daha da zorlaştıracaktır.
2. AKP Hükümeti, bu değişiklikle kendi
iktidarını derinleştirmek, cumhuriyetin tüm kurumlarını ele geçirmek ve
kazanımlarını yok etmek suretiyle mutlak iktidarını kurmayı hedeflemektedir. Bu
kapsamda diğer kamu kurumlarında olduğu gibi yargıyı da ele geçirerek, kendi
"yandaş yargı"sını yaratmak istemektedir. Bu girişimler "demokrasi ve hukuk
devleti" anlayışı ile bağdaşmamakta ve "diktatörlük" anlamına gelmektedir.
3. 1980 sonrası ülke kaynaklarının, kamu varlıklarının, kent ve çevre
değerlerinin yağmalanması giderek yaygınlaşmış; AKP‘nin iktidarda olduğu 2002
yılı sonrası dönemde ise, bu yağma daha da büyümüş ve "organize" bir hale
gelmiştir. Bu nedenle Mimarlar Odası olarak veya diğer kuruluşlarla birlikte
"kent-çevre-kamu" suçu niteliğindeki pek çok karar ve uygulamanın iptali
amacıyla davalar açılmıştır. Bu davaların tamamına yakın bir kısmında yargı,
yürütmeyi durdurma ve iptal kararları vererek bu değerlerin korunmasının
güvencesi olmuştur. Bu bağlamda, mimarlık, kent ve ülke kaynaklarının
yağmalanması ve pazarlanmasının önünde engel olarak görülen "yargı"nın tasfiye
edilmesi ile amaçlanan "büyük yağma" gerçekleştirilebilecektir.
Bu nedenlerle "Anayasa Paketi"ne "HAYIR" derken, bununla birlikte ülkemizin "demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi" bir Anayasa‘ya kavuşması için mesleki ve toplumsal sorumluluklarımız kapsamında çabalarımızı duyarlı toplum kesimleri ile birlikte daha da yoğunlaştırarak sürdüreceğiz...
Ayrıca, referandum sürecinde "toplumsal barış" özlemi içinde olduğumuz ve kültürel zenginliklerimizle kıvanç duyduğumuz bu topraklarda, barışın ve birlikte yaşamanın önünde engel oluşturabilecek her türlü ayrımcı, şoven ve ülkemizi yıkıma götürebilecek davranışlara pirim verilmemesi; kısa bir süre önce İnegöl ve Dörtyol‘da yaşanan etnik çatışmaların bir daha yaşanmaması için tüm kesimlerin dikkatli ve duyarlı olması gerekir.
Bu değerlendirmeler ışığında tüm yurttaşlarımızı, ülkemizi "DİKTATORYAL" bir
yönetim anlayışına götürecek ve "büyük yağma"nın önünü açacak olan "AKP‘nin
Anayasa Paketi"ne Referandum‘da "HAYIR" demeye ve toplumsal barış için dayanışma
içerisinde olmaya çağırıyoruz.