Panelin açılış konuşmasını yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Güvenpark kent merkezindeki konumuyla birlikte hepimizin yaşamında önemli bir yer ediniyor. Jansen planlamasında bu güne hükümet kartiyesi içerisinde yeşil alan olan, kent merkezinin nefes alanı Güvenpark, mimarlık öğrencisi iken Mimarlar Odası’nda aktif çalışmamın ve öğrenci komisyonuna girmemin sebebidir. ‘Güvenpark otopark olmasın’ kampanyasına öğrenciyken attığım imzanın sorumluluğu ve kararlılığını hala taşıyorum. O günlerde verilen mücadele ile Güvenpark otopark olmadı ama her dönemde, Cumhuriyet’in bu simge mekanı nefes alanı Güvenpark’a yönelik tahrip etme süreci devam etti.
"Bu projeye göre Güvenpark’da ağaç kesilmemesi mümkün değil"
Ulaşım uzmanı ve şehir plancısı Erhan Öncü, “Şu anda farkında değiliz ama Güvenpark’ın altı oyuluyor. Koruma Amaçlı İmar Planı kararlarında ‘Burada metro yapacağız, izin veriyoruz’ diye bir açık çek verilmesi söz konusu. Açık çek ‘Ağaç kesilmeyecek’ diyor. Ulaşımla ilgili tesisler ve diğer yapılaşmalar yapabilirsiniz diyor. Dolayısıyla bu alan içine teleferik otopark hatta hava alanı bile yapabilirsiniz sonucu çıkıyor. Kurallara uymak ‘ağaç kesmemek’ şartıyla. Böyle bir şey mümkün değil...” diye konuştu.
“Ankara’nın en güzel sokağı Kumrular, otopark minibüs ve otobüslerden kurtarılmalı”
Öncü, sözlerine şöyle devam etti: “Gazete haberlerine göre bir kat minibüs iki ya da üç kat otopark olarak düşünülmüş. Bu açıkça hiçbir yerde söylenmiyor. Metroyu kazacaklar delme tünel yöntemiyle değil, hazır olmuşken üzerine bir şeyler inşa edelim düşüncesiyle hareket ediyorlar. Odalarımız davalarını açıyorlar. Bizim gerçek bir Güvenpark’a ihtiyacımız var.(...)Saraçoğlu Mahallesi’ni de kapsayacak şekilde yaya odaklı bir plan hazırlanmalı. Minibüs terminali kesinlikle kaldırılmalı. Kumrular sokak yayalaştırılmalı. Ankara’nın en güzel sokağı otopark minibüs ve otobüslerden kurtarılmalı. Servis araçları sabah erken ya da akşam geç insanlardan sonra bu koridora girebilmeli.”
(...)
Şehir plancısı Akın Atauz, öncelikle Ankara’daki rantın nasıl geliştiğini ve bu rantın kent topraklarına nasıl müdahale ettiğini şöyle anlattı: “Başlangıçta Güvenpark’ın öngörüsü kamusal ofislerin kullanıcıların ve diğer kentlilerin hizmetini görecek, onlar arasındaki iletişimi sağlayacak bir yer olarak düşünüldü. Güvenpark kentlilerin buluşma mekanından çok, 1930’lı 40’lı yıllarda bürokrasinin bir alanı olarak düşünülmüştü. Kent Jansen’in planında 30 bin nüfuslu düşünülmüştü. Kent merkezi Ulus’tu ve tek merkezli olarak düşünülmüştü. 1950’li yıllarda Ankara Türkiye’deki kentlerin hepsinden çok daha fazla nüfus yüklenmesine uğradı ve çok fazla göz aldı.
Jansen planındaki nüfusun ötesine geçen bir nüfus artışı oldu. Onun için Yenişehir tarafı kendine özgü bir alt merkez yaratma ihtiyacı belirdiği bir yere dönüştü. Kızılay alt merkezini oluşmasıyla daha çok ticari merkez için Yenişehir toplumunun oraya gelmiş insanlarına yönelik bir park ve dinlenme alanına dönüştü. İlk defa Ankara’da çocuk parkı yapıldı. Bu Ankara’nın modernizminin parklarla birlikte, Kızılay civarında alışveriş yapan ailelerin çocuklarıyla birlikte dinleneceği başka bir kullanım işlevine dönüştü. 1950-1980 arasında Ankara’nın sahip olduğu nüfusun çok hızlı büyümesi ve hızla katlanması sonucunda baştan beri var olan kent topraklarındaki rantla ilgili arayışları güçlendirdi.
Alınıp satılabilir kent olmasına doğru bir dönüşüm başladı. Mimarlar Odası 1960’lı yıllarda kent topraklarındaki rantın kenti belirleyecek kadar güç kazanmasına karşı güçlü aydınlatma ve mücadele arayışına girildi. 1960’lı yıllarda Mimarlar Odasının kendi üyelerine gönderdiği bütün bildirilerde damga, "Mimarlar Odası toplum hizmetinde” damgasıydı. Kentsel rantın oluşmaması için değil oluşan bu rantın kent toplumuna mümkün olduğu kadar geri döndürülmesi için planlama araçlarında bunun öngörülmesi arayıştı ve ciddi bir arayıştı. Ne yazık ki bu çok etkili olamadı. 70’e doğru iyi kötü planlı bir ülke olmak, kenti planlama inancında olan bir toplumsal bakış açısı vardı. Rantın oluşmasına karşı bir araç olarak kullanılması yine çok mümkün olmadı. Bütün bunların anlatmamın nedeni Güvenpark ilgili mücadelenin bu rantla çok ilgisi olmasıdır.
Atauz, Güvenpark direnişinin kentsel mücadele için önemine ilişkin ise şunları söyledi: “Ankara 1980’li yıllara geldiğimizde planlama düşüncesini bütünüyle terk etmiş. Plansız çok fazla gelişmeye sahne olmuştu. Bu plansızlık Ankara’nın nüfusunun çok artmasıyla barınma sorununun ortaya çıkardığı gecekondulaşma ile başladı. Gecekonduların kendilerine uygun istihdam alanları yaratılması için küçük hizmetler gelişti. Bütün bunlar kentin rant odaklı gelişmesinin zeminini oluşturdu. 1980’li yıllarda askeri darbe oldu hem toplum piyasa mekanizmasına göre her şeyiyle düzenlenir hale geldi bir tarafından ideolojik olarak da Cumhuriyet kuşaklarının sahip olduğu özgürlükçü, yenilikçi ve modernleştirici arayışın yerine askeri yönetimlerin ne öngörüyorsa tahakküm edici politikaları ve ideolojileri öngörülmeye başlandı.
Ankara planlama zeminini kaybetmiş ve ranta açık bir yer olmuştu. 1987 yılına geldiğimizde kendin ranta göre biçimlenmesiyle kent planlamamış yoğunlaştırmış ve kentin öngörülmüş altyapısını kullanılmaz hale getirmişti. Ekolojik olarak yarattığı kirlilikler oluşturulan rantların göz kamaştırıcı oluşu nedenleriyle, artık kent toprakları ranta hizmet eder biçime dönüştürüldü.
Ranta dayalı kentin tıkanıklarını kurtarmak için Güvenpark’a ne yapılacağı sorusu gündeme geldi. Belediye altını otopark yapalım üstü yine park kalsın dedi ama onun öyle olmayacağını Ankaralılar görmüştü. Bunun böyle olmayacağı daha önce Zafer Park örneğinde görüldü. Parkın doğudaki parçasının altı çarşı yapıldı ama üstü hiçbir zaman park yapılmadı. Güvenpark projesi bu nedenlerle Ankaralılar’ın tepkisine neden oldu. Bu kentsel toplumsal direnişler tarihi kısmına geçecek olursak, Ankara 80’li baskı altına alınmış bir kentti ama hala entelektüel kapasitesi çok güçlü olan bir kentti.
Özellikle köklü yenilikçi üniversitelerin burada olması bunda etkiliydi. Ankaralılar Güvenpark’ın otoparka dönüştürülmesine, oradaki ağaçların kesilmesine karşı çıktılar ve buna karşı direndiler. Türkiye’deki kentsel ve toplumsal direniş tarihinde bir ilkti. Çok başarılı olmasa da kentsel mücadele tarihi için bir başlangıç noktası diyebiliriz. Güvenpark mekânsal amacı olan bir direnişti. Güvenpark direnişi Güvenpark’ın otopark olmamasını yurttaş direnişi olarak başardı.”