"Mimarlar Hakları için Daha Takipçi Olmalı"



Foto: Muhteşem Giray ve Affan Kırımlı tarafından tasarlanan, Balıkesir’in ulusal yarışma yoluyla elde edilmiş ilk ve tek yapısı Kervansaray Otel, Ocak 2006'da belediye ekiplerince yıkıldı

Geçtiğimiz günlerde, Ankara'nın başkent oluşunun 66. yıldönümünde Turgut Özal tarafından açılan ve kentin sembollerinden biri haline gelen Atakule'nin çarşısının yerine daha büyük bir AVM yapılması için ilk kazma vuruldu. BirGün gazetesine konuşan projenin mimarı Ragıp Buluç, "Bu barbarlık... Gidip buldozerin önüne oturacak halim yok; ama hukuk yollarını deniyoruz" dedi. Atakule, mimarına (ve onun haklarına) rağmen inşaat tanrısının iştahına karşı koyamayan yapıların ne ilki, ne de sonuncusu olacak. Tıpkı, TBMM Lojmanları, Tatilya, Balıkesir Kervansaray Oteli, şu an kaderi belirsizliğini koruyan İstanbul AKM gibi...

Mimarların eserleri üzerindeki fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan hakları ile yapı sahiplerinin mülkiyet hakları çatıştığında, yapı sahibinin mülkiyet hakkına öncelik verildiğine işaret eden Kadir Has Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi ve Dr. Levent Bıçakçı Hukuk Bürosu kurucusu Dr. Levent Bıçakçı; mimarların haklarının korunması konusuna daha fazla takipçi olmaları gerektiğinin altını çiziyor. Bıçakçı, inşaat sektörünün büyümesi ve ortaya çıkan eserlerin gelişmesiyle mimarların zaten var olan fikri haklarının da öneminin arttığını; ancak mimarların bu konuda fazla bilinçli olduklarının söylenemeyeceğini ifade ediyor. "Genellikle ya tip sözleşmeler kullanılıyor ya da inşaat şirketlerinin hazırladığı tip sözleşmelere uyuluyor" diyen Bıçakçı, mimarlık camiasının hukukçularla ilişkisini zayıf olarak tanımlıyor.

Dr. Levent Bıçakçı, 11 Nisan Cuma günü Kadir Has Üniversitesi Cibali yerleşkesinde, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Dr. Levent Bıçakçı Hukuk Bürosu işbirliğiyle gerçekleştirilen 'İnşaat Sektöründe Mimari Haklar' sempozyumu sonrası yapi.com.tr'nin sorularını yanıtladı:

Reklam Goruntulenme Bolumu


Etki alanını her geçen gün genişleten ve çok aktörlü yapısıyla karmaşık bir ilişkiler ağı haline gelen inşaat sektörü, 'hukuk'la ilşkisini ne üzerine, nasıl kuruyor? Mimarlar ve yapıtları bu ilişkinin neresinde konumlandırılıyor?

Aslında hukuk devleti gereği her sektörde olduğu gibi inşaat sektöründe de uyulması gereken kurallar bütünü bu alanla ilgili hukuku oluşturuyor. Ancak hem sektörün büyümesi, hem de konuyla ilgili son dönemde çok sayıda yeni Kanun ve diğer düzenlemelerin getirilmesi, kuralların ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiği konusunda sektörde soru işaretleri oluşturuyor ve doğru yorumu getirebilmek adına hukukçular ile olan etkileşim başlıyor. Mimarların mesleklerini icra ederken uyması gereken kurallar için de aynı durum geçerli. Bunun ötesinde sektörün büyümesi ve ortaya çıkan eserlerin gelişmesi, mimarların zaten var olan fikri haklarının da önemini artırıyor. Fikri hakların öneminin sektörün gelişmesi ile birlikte arttığını ve daha çok kullanıldığını gözlemliyoruz.       

Foto: Atakule'nin çarşısı, daha büyük bir AVM için yıkılacak; ancak bunun için mimarının fikri akınmadı

Mimarlar sorumluluklarının ve haklarının ne kadar bilincinde?

Maalesef çoğu serbest meslek erbabında olduğu gibi mimarların da hakları üzerinde fazla bilinçli oldukları söylenemez. Genellikle ya tip sözleşmeler kullanılıyor ya da inşaat şirketlerinin hazırladığı tip sözleşmelere uyuluyor. Aslında sözleşme ile mimarlar haklarını çok daha ileri noktalara taşıyabilirler, sorumluluklarının sınırlarını sözleşme ile belirleyebilirler; ancak sektörün hukukçular ile olan ilişkisi zayıf olduğundan bunların fazla uygulanmadığını görüyoruz. Çoğu iş, tip sözleşmeler üzeriden yürüyor. Tip sözleşmelerde atlanan konularda açıkta kalıyor ve uygulamada ihtilafa neden olabiliyor. İhtilaf çıkması durumunda ülkemizde çözümlenmesi de bir o kadar zor. Bu nedenle sözleşmelerin çok daha fazla üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum.

Mimarların fikri haklarının uygulamasının da çok sınırlı olduğunu görüyoruz. Son dönemde mimarlarımızın çok sayıda değerli fikir eseri meydana getirdiğine şahit oluyoruz; ancak kendileri bu eserlerinin hukuken korunan nesneler olduğunun bilincinde mi bundan emin değilim. Bu eserlerin bütünlüğünü bozan her türlü değişiklik mimarın onayına tabi; ancak uygulamada mimarların bu haklarının pek de üzerinde durmadıklarını görüyoruz. Umarım ileride bu bilinç düzeyi gelişir ve eski çoğu yapıda gözlemlediğimiz deformasyon bundan on, yirmi yıl sonra yeni yapılar üzerinde ortaya çıkmaz.

En son Ankara Atakule olayında da gördük ki; mimarların, eserleri üzerindeki tasarruflardan çoğunlukla haberi bile olmuyor. Mimarların en çok karşılaştığı hak ihlalleri nelerdir?

Mimarların eserleri üzerindeki fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan hakları ile yapı sahiplerinin mülkiyet hakları çatıştığında, yapı sahibinin mülkiyet hakkına öncelik verildiğini görüyoruz. Aslında bu iki hak yapı üzerinde birlikte ve aynı düzeyde var olabiliyor. Nasıl mimarın eserinin bütünlüğünü hiçbir suretle bozmayan mecburi değişikliklere itiraz etme hakkı bulunmuyorsa; yapı sahiplerinin de mimarın iznini almadan eserin bütünlüğünü bozucu nitelikte değişiklik yapamayacağını öğrenmesi gerekiyor. Maalesef malikler mülkiyet haklarına dayalı olarak yapı üzerinde istediklerini yapabileceklerine inanıyor. Kuşkusuz bu inancın değişmesi için mimarların haklarının korunması konusuna daha fazla takipçi olmaları gerekiyor.      

Foto: Behruz Çinici tarafından projelendirilen TBMM Lojmanları

Bir mimari tasarım, eser hangi koşullarda korunmaya değer bulunuyor? 'Mimari proje' ve 'mimari eser' ayrımı uygulamaya nasıl yansıyor?

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca hemen hemen her halde korunan mimari projenin hayata geçmiş hali olan yapının da korunabilmesi için yapının aynı zamanda estetik değer de taşıması gerekiyor. Tabi bir yapının estetik değer taşıdığının tespit edilmesi çok sübjektif bir olaydır. Her insanın estetik algısı farklıdır. Bu nedenle bunun tespit edilmesi biraz zor olmakla birlikte ortaya çıkan yapının güzel sanat eseri olarak korunmasını belirli kesin kriterle bağlamak da doğru olmaz. Bunun her ortaya çıkan somut olaydaki yapıya göre değerlendirmek lazım. Bu değerlendirmeyi de hukukçulardan ziyade mimarların, mimarlık tarihçilerinin yapması daha doğru olacaktır.  

'Muvafakatname' türü uygulamalar 'koruma' istemiyle ne kadar örtüşüyor? Bir mimarın bunu imzalamış olması, gerçekten haklarından vazgeçtiği, devrettiği anlamına gelebilir mi?  

Muvafakatnameyle bile mimarın manevi haklarından vazgeçemeyeceğini, bu yönde alınmış bir beyanının geçersiz olacağını belirtmek isterim. Maddi haklarına ilişkin haklardan ise feragat edilebilir. Daha açık bir anlatımla mimar muvafaktname vermiş olsa bile estetik değere sahip binası tamamen farklılaştırılır ve kendisinin tüm fikri izi çirkin bir şekilde ortadan kaldırılır ise mimar yine dava açabilir ve yapının eski hale iade edilmesini talep edebilir, yine manevi tazminat talebinde bulunabilir. Ancak muvafatname veren mimar artık değişiklik yapma hakkı bana ait iken benden alındı benim bundan dolayı maddi zararım oldu diyerek maddi tazminat talebinde bulunamaz. Yine uygulamada bazen de mimarların muvafakatnameyi aşırı korumacı bir yaklaşımla değerlendirdiklerini ve zaman içerisinde yapılması gereken zorunlu değişikliklere dahi onay verilmediğini görüyoruz. Mimarın bu şekilde zorunlu değişikliklere onay vermeme hakkı da bulunmuyor, Yargıtay’ın bu konuda açık kararları mevcut.